-
دمدمهی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
- Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
-
سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش
- Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
-
راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها 1060
- Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt.
-
لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست
- Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
-
آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
- İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
-
منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب
- Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
-
لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
- Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
-
چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را 1065
- Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur.
-
عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
- Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
-
تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان
- Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
-
هر که ماند از کاهلی بیشکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
- Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
-
هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوریاش در گور کرد
- Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
-
گفت پیغمبر که رنجوری به لاغ ** رنج آرد تا بمیرد چون چراغ 1070
- Peygamber, “Şakacıktan hastalanış gerçekten hastalık getirir ve o adam nihayet mum gibi söner gider” dedi.
-
جبر چه بود بستن اشکسته را ** یا بپیوستن رگی بگسسته را
- Cebir ne demektir? Kırık sarmak yahut kopmuş damarı bağlamak.
-
چون در این ره پای خود نشکستهای ** بر که میخندی چه پا را بستهای
- Mademki bu yolda ayağını kırmadın; kiminle alay ediyorsun, ayağını neye sardın?
-
و آن که پایش در ره کوشش شکست ** در رسید او را براق و بر نشست
- Çalışma yolunda ayağı kırılana derhal Burak geldi, ona bindi.
-
حامل دین بود او محمول شد ** قابل فرمان بد او مقبول شد
- Din emirlerini yüklenmişti, şimdi kendi bindi… Ferman kabul ediciydi, makbul oldu.
-
تا کنون فرمان پذیرفتی ز شاه ** بعد از این فرمان رساند بر سپاه 1075
- Şimdiye kadar Padişahın fermanını kabul eder, o fermana uyardı, bundan sonra askere ferman verir!
-
تا کنون اختر اثر کردی در او ** بعد از این باشد امیر اختر او
- Şimdiye kadar talih yıldızı ona tesir ederken bundan sonra o zat yıldızı üzerine emredici olur.
-
گر ترا اشکال آید در نظر ** پس تو شک داری در انشق القمر
- Eğer sen bundan şüphelenirsen o halde “Şakk-ı Kamer” den de şüphelisin.
-
تازه کن ایمان نه از گفت زبان ** ای هوا را تازه کرده در نهان
- Ey gizlice heva ve hevesini tazeleyen kimse! İmanını tazele, ama yalnız dille olmasın.
-
تا هوا تازه ست ایمان تازه نیست ** کاین هوا جز قفل آن دروازه نیست
- Heva ve heves tazelenip durdukça iman taze değildir. Çünkü heva, iman kapısının kilididir.
-
کردهای تاویل حرف بکر را ** خویش را تاویل کن نی ذکر را 1080
- Bakir sözü tevil etmişsin; sen kendini tevil et, Kur’an’ı değil.
-
بر هوا تاویل قرآن میکنی ** پست و کژ شد از تو معنی سنی
- İsteğine göre Kur’an’ı tevil ediyorsun. Yüce mana, senin tevilinden aşağılandı, aykırı bir şekle girdi!
-
زیافت تاویل رکیک مگس
- Sineğin gevşek tevilinin değersizliği
-
آن مگس بر برگ کاه و بول خر ** همچو کشتیبان همیافراشت سر
- O sinek eşek sidiği birikintisindeki saman çöpünün üstünde gemi kaptanı gibi baş kaldırıp,
-
گفت من دریا و کشتی خواندهام ** مدتی در فکر آن میماندهام
- “Ben, deniz ve gemi hikâyesini okumuş, bir zaman bunu düşünmüştüm.
-
اینک این دریا و این کشتی و من ** مرد کشتیبان و اهل و رایزن
- İşte şu deniz, şu gemi, ben de ehliyefli, rey ve tedbir sahibi bir kaptanın” dedi.
-
بر سر دریا همیراند او عمد ** مینمودش آن قدر بیرون ز حد 1085
- Deniz üstünde salını sürüp durmaktaydı. O kadarcık bir su ona haddinden fazla göründü.
-
بود بیحد آن چمین نسبت بدو ** آن نظر که بیند آن را راست کو
- O sidik, sineğe göre hudutsuzdu. Sinekte, onu olduğu gibi görecek göz nerede?
-
عالمش چندان بود کش بینش است ** چشم چندین بحر هم چندینش است
- Onun âlemi kendi görüşüne göre olur. Gözü, bu kadardır, denizi de ona göre!
-
صاحب تاویل باطل چون مگس ** وهم او بول خر و تصویر خس
- Bâtıl tevilci, sinek gibidir. Vehmi eşek sidiği, tevil ve tasavvuru saman çöpüdür.
-
گر مگس تاویل بگذارد به رای ** آن مگس را بخت گرداند همای
- Eğer sinek kendi reyiyle saplandığı tevilden geçse, baht o sineği hümâ yapar.
-
آن مگس نبود کش این عبرت بود ** روح او نی در خور صورت بود 1090
- Bu ibret gözüne sahip olan sinek olmaz; ruhu, surete lâyık olmayacak derecede yüksek bir zat olur,
-
تولیدن شیر از دیر آمدن خرگوش
- Tavşanın geç gelmesinden aslanın incinmesi
-
همچو آن خرگوش کاو بر شیر زد ** روح او کی بود اندر خورد قد
- Aslanla pençeleşen o tavşan gibi. Onun ruhu, nasıl olur da küçücük cüssesine lâyık olur?
-
شیر میگفت از سر تیزی و خشم ** کز ره گوشم عدو بر بست چشم
- Aslan, hiddetle: “Düşman, aldatıcı sözlerle gözümü kapattı.
-
مکرهای جبریانم بسته کرد ** تیغ چوبینشان تنم را خسته کرد
- Cebrîlerin hileleri beni bağladı, tahta kılıçları vücudumu yordu.
-
زین سپس من نشنوم آن دمدمه ** بانگ دیوان است و غولان آن همه
- Bundan sonra ben artık o gürültüyü dinlemem. Onlar hep şeytanların, gulyabanilerin sesleri!
-
بردران ای دل تو ایشان را مهایست ** پوستشان بر کن کشان جز پوست نیست 1095
- Ey gönül; durma, onları parçala, derilerini yüz. Zaten onlar deriden başka bir şey değildir!” diyordu.
-
پوست چه بود گفتهای رنگ رنگ ** چون زره بر آب کش نبود درنگ
- Deriden maksat nedir? Renk renk lâflar… Su üstündeki, durmalarına imkân olmayan menevişler gibi.
-
این سخن چون پوست و معنی مغز دان ** این سخن چون نقش و معنی همچو جان
- Bu söz deri gibidir, mana onun içi; bu söz, ceset gibidir, mana, can.
-
پوست باشد مغز بد را عیب پوش ** مغز نیکو را ز غیرت غیب پوش
- Kötü iç’in ayıbını deri örter; iyi iç’i de gayret dolayısıyla Gayb âlemi.
-
چون قلم از باد بد دفتر ز آب ** هر چه بنویسی فنا گردد شتاب
- Kalemin rüzgârdan, kâğıdın sudan olursa ne yazarsan derhal yok olur.
-
نقش آب است ار وفا جویی از آن ** باز گردی دستهای خود گزان 1100
- Manasız söz, su üstüne yazılan yazıdır. Ondan vefa umarsan iki elini ısırarak dönersin (pişman olur).
-
باد در مردم هوا و آرزوست ** چون هوا بگذاشتی پیغام هوست
- Rüzgâr, insandaki heva ve arzudur. Heva ve hevesten geçersen Tanrı’nın haberi karlı, ondan haber alırsın.
-
خوش بود پیغامهای کردگار ** کاو ز سر تا پای باشد پایدار
- Tanrı’nın haberleri çok hoştu; çünkü baştan sona kadar ebedîdir.
-
خطبهی شاهان بگردد و آن کیا ** جز کیا و خطبههای انبیا
- Peygamberlerin ululuğundan ve hutbelerinden gayrı padişahların hutbeleri, ululukları, adları, sanları değişir, baki kalmaz.
-
ز آن که بوش پادشاهان از هواست ** بار نامهی انبیا از کبریاست
- Çünkü padişahların kuvvetleri hevadandır. Peygamberlerin icazetnameleri ise ululuk sahibi Tanrı’dandır.
-
از درمها نام شاهان بر کنند ** نام احمد تا ابد بر میزنند 1105
- Paralara padişahların adlarını kazırlar; Ahmed’in adını ise kıyamete kadar hâk kederler.
-
نام احمد نام جمله انبیاست ** چون که صد آمد نود هم پیش ماست
- Ahmed’in adı, bütün Peygamberlerin adıdır. Yüz, elimizde olunca doksan da bizde demektir.
-
هم در بیان مکر خرگوش
- Yine tavşanın hilesi ve gitmede gecikmesi
-
در شدن خرگوش بس تاخیر کرد ** مکر را با خویشتن تقریر کرد
- Tavşan aslana gitmede epeyce gecikti. Yapacağı hileyi kendisince kararlaştırdı.