کاین کدو با خنب پیوسته ست سخت ** نی چو تو شاد آن کدوی نیک بخت1945
Çünkü bu testi, küple adamakıllı birleşmiştir; o iyi bahtlı testi, senin gibi (zahiri zevklerle şad değil, hakiki neşeyle neşelenmiş) tir.
گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی
Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
چون چراغی نور شمعی را کشید ** هر که دید آن را یقین آن شمع دید
Bir mumdan yanmış olan çırağı gören, yakînen o mumu görmüştür.
همچنین تا صد چراغ ار نقل شد ** دیدن آخر لقای اصل شد
Bu tarzda o mumdan yakılan çırağdan başka bir çırağ, ondan da diğer bir mum yakılsa ve ta yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek, hepsinin aslı olan ilk mumu görmektir.
خواه از نور پسین بستان تو آن ** هیچ فرقی نیست خواه از شمعدان
İstersen o nuru, son çırağdan al, istersen ilk çırağdan hiç fark yok.
خواه بین نور از چراغ آخرین ** خواه بین نورش ز شمع غابرین1950
Nuru, dilersen son gelenlerin mumundan gör, dilersen geçmişlerin mumundan.
در بیان این حدیث که إن لربکم فی أیام دهرکم نفحات ألا فتعرضوا لها
“ Zamanınızdaki günlerde Rabbinizin güzel kokuları vardır. Kendinize gelin; o güzel kokuları almaya çalışın “ hadisinin tefsiri
گفت پیغمبر که نفحتهای حق ** اندر این ایام میآرد سبق
Peygamber, “Hakkın güzel ve temiz kokuları, bu günlerde esecek,
گوش و هش دارید این اوقات را ** در ربایید این چنین نفحات را
O vakitlere kulak verin, aklınız o vakitlerde olsun ki, bu çeşit güzel kokuları alasınız, bu fırsatı kaçırmayınız dedi.
نفحه آمد مر شما را دید و رفت ** هر که را که خواست جان بخشید و رفت
Güzel koku geldi, sizin haberiniz yokken esip, esip gitti... Dilediğine can bağışlayıp geçti.
نفحهی دیگر رسید آگاه باش ** تا از این هم وانمانی خواجهتاش
Başka bir koku daha erişti; uyanık ol ey arkadaş, uyanık ol ki bundan da mahrum kalmayasın.
جان ناری یافت از وی انطفا ** مرده پوشید از بقای او قبا1955
Ateş meşrepli olan can, ondan ateş söndürme kabiliyetini kazandı. Hoş olmayan can, onun lûtfu ile hoş bir hale geldi.
تازگی و جنبش طوبی است این ** همچو جنبشهای حیوان نیست این
Bu tazelik, Tûbâ ağacının tazeliği; bu hareket, Tûbâ ağacının hareketidir. Halkın hareketlerine benzemez.
گر در افتد در زمین و آسمان ** زهرههاشان آب گردد در زمان
Eğer bu ebedî nefha, yere göğe nazil olsa… yer ehliyle gök ehlinin ödleri su kesilirdi.
خود ز بیم این دم بیمنتها ** باز خوان فأبين أن یحملنها
Esasen bu nihayeti olmayan nefhanın korkusundan, gökler, yeryüzü ve dağlar o emaneti yüklenmekten çekindiler. “Feebeyne en yahmilnehâ” ayetini oku da gör.
ور نه خود أشفقن منها چون بدی ** گرنه از بیمش دل که خون شدی
Korkusundan dağın yüreği kan olmasaydı “Eşfakne minhâ” denir miydi?
دوش دیگر لون این میداد دست ** لقمهی چندی در آمد ره ببست1960
Bu Tanrı kokusu dün gece bize bir başka türlü zuhur etti, fakat birkaç lokma geldi, kapıyı kapadı.
بهر لقمه گشته لقمانی گرو ** وقت لقمان است ای لقمه برو
Lokma için bir Lokman, rehin oldu. Şimdi Lokman'ın sırası; ey lokma sen çekil.
از هوای لقمهی این خار خار ** از کف لقمان همیجویید خار
Bu mihnet ve meşakkat lokması yüzünden Lokman'ın ayağına batan dikeni çıkarın.
در کف او خار و سایهش نیز نیست ** لیکتان از حرص آن تمییز نیست
Onun ayağında diken değil, gölgesi bile yok. Fakat siz, hırstan onu fark edemiyorsunuz.
خار دان آن را که خرما دیدهای ** ز آن که بس نان کور و بس نادیدهای
Hurma olarak gördüğünü diken bil. Çünkü sen çok nankör, çok görgüsüzsün!
جان لقمان که گلستان خداست ** پای جانش خستهی خاری چراست1965
Lokmanın canı, Tanrının bir gül bahçesindeyken neden can ayağı bir dikenden incinsin.
اشتر آمد این وجود خار خوار ** مصطفی زادی بر این اشتر سوار
Bu diken yiyen vücut, devedir. Mustafa’dan doğan da bu deveye binmiştir.
اشترا تنگ گلی بر پشت تست ** کز نسیمش در تو صد گلزار رست
Ey deve! Sırtında öyle bir gül dengi var ki kokusundan sende, yüzlerce gül bahçesi meydana gelmiştir.
میل تو سوی مغیلان است و ریگ ** تا چه گل چینی ز خار مردهریگ
Hâlbuki sen, hâlâ mugeylân dikenine ve kumsala meylediyorsun. Bu arta kalası dikenden gülü nasıl toplayacaksın?
ای بگشته زین طلب از کو به کو ** چند گویی کین گلستان کو و کو
Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaşıp duran! Ne vakte kadar “Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
پیش از آن کین خار پا بیرون کنی ** چشم تاریک است جولان چون کنی1970
Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. Nasıl dönüp dolaşabilirsin?
آدمی کاو مینگنجد در جهان ** در سر خاری همیگردد نهان
Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu, gizlice bir dikenin başında dolaşıp durmakta!
مصطفی آمد که سازد هم دمی ** کلمینی یا حمیراء کلمی
Mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “Kellimînî yâ Humeyrâ” dedi.
ای حمیراء آتش اندر نه تو نعل ** تا ز نعل تو شود این کوه لعل
“Ey Humeyrâ! Nalı ateşe koyda bu dağ, lâl haline gelsin” buyurdu.
این حمیراء لفظ تانیث است و جان ** نام تانیثاش نهند این تازیان
Humeyrâ kelimesi, müennestir, can da müennsi semâidir. Araplar cana müennes demişlerdir.
لیک از تانیث جان را باک نیست ** روح را با مرد و زن اشراک نیست1975
Fakat canın müenneslikten pervası yok. Çünkü ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla!
از مونث وز مذکر برتر است ** این نه آن جان است کز خشک و تر است
Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yaştan meydana gelen ruh (-u hayvanî) değildir ki.
این نه آن جان است کافزاید ز نان ** یا گهی باشد چنین گاهی چنان
Bu can, ekmekten kuvvetlenen yahut kâh şöyle, kâh böyle bir hale gelen can değildir.
خوش کننده ست و خوش و عین خوشی ** بیخوشی نبود خوشی ای مرتشی
Bu ruh hoşluk verir, hoştur, hoşluğun ta kendisidir. Ey maksadına erişmek için vesilelere baş vuran! Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.
چون تو شیرین از شکر باشی بود ** کان شکر گاهی ز تو غایب شود
Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
چون شکر گردی ز تاثیر وفا ** پس شکر کی از شکر باشد جدا1980
Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen şeker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda şekerden tat ayrılır, imkânı var mı?
عاشق از خود چون غذا یابد رحیق ** عقل آن جا گم شود گم ای رفیق
Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve sâf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
عقل جزوی عشق را منکر بود ** گر چه بنماید که صاحب سر بود
Aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte aşkı inkâr eder.
زیرک و داناست اما نیست نیست ** تا فرشته لا نشد اهریمنی است
Zekidir bilir; fakat yok olmamıştır. Melek bile yok olmadıkça şeytandır.
او به قول و فعل یار ما بود ** چون به حکم حال آیی لا بود
Aklı cüzi sözde ve işte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir.
لا بود چون او نشد از هست نیست ** چون که طوعا لا نشد کرها بسی است1985
Varlıktan fâni olmadığı için o, hiçtir, yoktur. Kendi dileğiyle yok olmayınca nihayet zorla, istemediği halde yok olacaktır. Bu da ona yeter.
جان کمال است و ندای او کمال ** مصطفی گویان ارحنا یا بلال
Can, kemaldir, çağırması sesi de kemaldir. Onun için Mustafa “Ey Bilâl bizi dinlendir ferahlandır;
ای بلال افراز بانگ سلسلت ** ز آن دمی کاندر دمیدم در دلت
Ey Bilâl! Gönlüne nefhettiğim o nefhadan, o feyizden dalga dalga coşan sesini yücelt.
ز آن دمی کادم از آن مدهوش گشت ** هوش اهل آسمان بیهوش گشت
Âdem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o nefhayla sesini yükselt!” buyurdu.
مصطفی بیخویش شد ز آن خوب صوت ** شد نمازش از شب تعریس فوت
Mustafa o güzel sesle kendinden geçti. Ta’rîs gecesinde namazı kaçtı.
سر از آن خواب مبارک بر نداشت ** تا نماز صبحدم آمد به چاشت1990
O mübarek uykudan başkaldırmadı; sabah namazının vakti geçip kuşluk çağı geldi.
در شب تعریس پیش آن عروس ** یافت جان پاک ایشان دستبوس
Ta’rîs gecesi, o gelinin huzurunda tertemiz canları, el öpme devletine erişti.