چون به طوفی خود به طوفی مرتدی ** چون به خانه آمدی هم با خودی
Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?
ای خبرهات از خبر ده بیخبر ** توبهی تو از گناه تو بتر2205
Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben günahından beterdir.
ای تو از حال گذشته توبه جو ** کی کنی توبه از این توبه بگو
Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin, söyle! Gâh zir nağmesini kıble edinirsin; gâh ağlayıp inlemeyi öper durursun.”
گاه بانگ زیر را قبله کنی ** گاه گریهی زار را قبله زنی
Faruk, sırlara ayna olunca ihtiyar çalgıcının canı da cisminde uyandı.
چون که فاروق آینهی اسرار شد ** جان پیر از اندرون بیدار شد
Artık can gibi, ağlamadan gülmeden kurtuldu. Canı gitti, bambaşka bir canla dirildi.
همچو جان بیگریه و بیخنده شد ** جانش رفت و جان دیگر زنده شد
O zaman gönlüne öyle bir hayret geldi ki yerden de dışarda kaldı, gökten
حیرتی آمد درونش آن زمان ** که برون شد از زمین و آسمان2210
de ( bütün âlemi unuttu).
جستجویی از ورای جستجو ** من نمیدانم تو میدانی بگو
Ona arayıp tarama hududu ardında öyle bir arayıcılık düştü ki ben bilmiyorum; sen biliyorsan söyle!
حال و قالی از ورای حال و قال ** غرقه گشته در جمال ذو الجلال
Halden de öte, kaalden de ileri şöyle bir hale, öyle bir kaale erişti; ululuk sahibi Tanrı’nın cemaline dalıp kaldı.
غرقهای نه که خلاصی باشدش ** یا بجز دریا کسی بشناسدش
Ama tek bir kurtuluş imkânı bulunsun... Yahut denizden başka onu bir tanıyan, gören olsun... Hayır bu çeşit dalış değil.
عقل جزو از کل گویا نیستی ** گر تقاضا بر تقاضا نیستی
Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediş, bu sözlerin söylenmesine sebep olmasaydı aklı cüzi, külle ait sözler söylemezdi.
چون تقاضا بر تقاضا میرسد ** موج آن دریا بدین جا میرسد2215
Fakat birbiri ardınca durmadan zuhur ettikçe zuhur ediyor. Bundan dolayı da denizin dalgaları buraya gelip durmakta.
چون که قصهی حال پیر اینجا رسید ** پیر و حالش روی در پرده کشید
İhtiyar çalgıcının hikâyesi buraya varınca ihtiyarda yüzünü perde arkasına çekti, ahvali de.
پیر دامن را ز گفتوگو فشاند ** نیم گفته در دهان ما بماند
İhtiyar, eteğini dedikodudan silkti; ona ait bizim ağzımızda ancak yarım bir söz kaldı.
از پی این عیش و عشرت ساختن ** صد هزاران جان بشاید باختن
Bu ayşü işreti düzüp koşma uğrunda yüz binlerce can feda edilse değer.
در شکار بیشهی جان باز باش ** همچو خورشید جهان جانباز باش
Can ormanındaki avcılıkta doğan ol; cihanın güneşi gidip canla oyna!
جان فشان افتاد خورشید بلند ** هر دمی تی میشود پر میکنند2220
Yüce güneş, can vere gelmiştir; her nefeste boşaldıkça (nurla ) doldururlar.
جان فشان ای آفتاب معنوی ** مر جهان کهنه را بنما نوی
Ey mânevi güneş, can ver de eski cihana yenilik göster.
در وجود آدمی جان و روان ** میرسد از غیب چون آب روان
İnsanın vücuduna akıl ve ruh, gayb âleminden akar su gibi gelmekte.
تفسیر دعای آن دو فرشته که هر روز بر سر هر بازاری منادی میکنند که اللهم أعط کل منفق خلفا اللهم أعط کل ممسک تلفا و بیان کردن که آن منفق مجاهد راه حق است نه مسرف راه هوا
Her Pazar yerinde “ Yarabbi, muhtaçları doyuranların her birerine verdiklerine karşılık mükâfat ihsan eyle. Yarabbi, vermeyip saklayanların mallarını da telef et, onları zararlandır” diye dua eden iki meleğin dualarını tefsir ve o verici kişinin Tanrı yolunda mücahit olduğu, heva ve heves yolunda müsrif olmadığı
گفت پیغمبر که دایم بهر پند ** دو فرشتهی خوش منادی میکنند
Peygamber dedi ki: “Öğüt vermek üzere iki melek hoş bir surette nida ederler:
کای خدایا منفقان را سیر دار ** هر درمشان را عوض ده صد هزار
Ey Tanrı, muhtaçlara ihtiyaçları olan şeyi verenleri doyur, verdikleri her dirheme karşılık yüz bin ihsan et!
ای خدایا ممسکان را در جهان ** تو مده الا زیان اندر زیان2225
Yarabbi, malını esirgeyenlere de ziyan içinde ziyandan başka bir şey verme!”
ای بسا امساک کز انفاق به ** مال حق را جز به امر حق مده
Fakat nice esirgemeler vardır ki vermeden iyidir. Tanrı malını Tanrı’nın buyurduğu yerden gayriye verme,
تا عوض یابی تو گنج بیکران ** تا نباشی از عداد کافران
Ki hadde hesaba sığmaz hazine elde edesin ve bu suretle kâfirlere, küfranı nimet edenlere katılmayasın.
کاشتران قربان همیکردند تا ** چیره گردد تیغشان بر مصطفا
Kâfirler; kılıçları, Mustafa’ya üstün olsun diye develer kurban edenlerdi.
امر حق را باز جو از واصلی ** امر حق را در نیابد هر دلی
Tanrı emrini, Tanrı’ya ulaşmış birisinden sor, öğren. Her gönül, Tanrı emrini anlayamaz.
چون غلام یاغیی کاو عدل کرد ** مال شه بر باغیان او بذل کرد2230
(Yersiz ihsan), âsi bir kölenin, gûya adalet ediyorum, ihsanda bulunuyorum diye padişahın malını âsilere dağıtmasına benzer.
در نبی انذار اهل غفلت است ** کان همه انفاقهاشان حسرت است
Kur’an’da “onların bütün ihsanları hasretten ibarettir” diye gaflet ehlini korkutan bir âyet vardır.
عدل این یاغی و دادش نزد شاه ** چه فزاید دوری و روی سیاه
Şu âsinin adlü ihsanı, onu padişahtan daha ziyade uzaklaştırır, gözden düşürür ve ancak yüzünü kara eder.
سروران مکه در حرب رسول ** بودشان قربان به اومید قبول
Mekke ulularının Peygamberle harp ederken kurban kesmeleri de , Tanrı tarafından kabul edilir ümidiyleydi.
بهر این مومن همیگوید ز بیم ** در نماز اهد الصراط المستقیم
İşte bunun için mümin tevfika mazhar olamamak korkusundan daima namazda “İhdinas sıratal mustakim” der.
آن درم دادن سخی را لایق است ** جان سپردن خود سخای عاشق است2235
O para veriş cömert kişiye lâyıktır. Can vermekse esasen âşıkın vergisidir.
نان دهی از بهر حق نانت دهند ** جان دهی از بهر حق جانت دهند
Hak uğruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hak uğruna can verirsen sana da can bahşederler.
گر بریزد برگهای این چنار ** برگ بیبرگیش بخشد کردگار
Şu çınarın yaprakları dökülürse Tanrı, ona yapraksızlık azığı bağışlar.