عقل جزو از کل گویا نیستی ** گر تقاضا بر تقاضا نیستی
Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediş, bu sözlerin söylenmesine sebep olmasaydı aklı cüzi, külle ait sözler söylemezdi.
چون تقاضا بر تقاضا میرسد ** موج آن دریا بدین جا میرسد2215
Fakat birbiri ardınca durmadan zuhur ettikçe zuhur ediyor. Bundan dolayı da denizin dalgaları buraya gelip durmakta.
چون که قصهی حال پیر اینجا رسید ** پیر و حالش روی در پرده کشید
İhtiyar çalgıcının hikâyesi buraya varınca ihtiyarda yüzünü perde arkasına çekti, ahvali de.
پیر دامن را ز گفتوگو فشاند ** نیم گفته در دهان ما بماند
İhtiyar, eteğini dedikodudan silkti; ona ait bizim ağzımızda ancak yarım bir söz kaldı.
از پی این عیش و عشرت ساختن ** صد هزاران جان بشاید باختن
Bu ayşü işreti düzüp koşma uğrunda yüz binlerce can feda edilse değer.
در شکار بیشهی جان باز باش ** همچو خورشید جهان جانباز باش
Can ormanındaki avcılıkta doğan ol; cihanın güneşi gidip canla oyna!
جان فشان افتاد خورشید بلند ** هر دمی تی میشود پر میکنند2220
Yüce güneş, can vere gelmiştir; her nefeste boşaldıkça (nurla ) doldururlar.
جان فشان ای آفتاب معنوی ** مر جهان کهنه را بنما نوی
Ey mânevi güneş, can ver de eski cihana yenilik göster.
در وجود آدمی جان و روان ** میرسد از غیب چون آب روان
İnsanın vücuduna akıl ve ruh, gayb âleminden akar su gibi gelmekte.
تفسیر دعای آن دو فرشته که هر روز بر سر هر بازاری منادی میکنند که اللهم أعط کل منفق خلفا اللهم أعط کل ممسک تلفا و بیان کردن که آن منفق مجاهد راه حق است نه مسرف راه هوا
Her Pazar yerinde “ Yarabbi, muhtaçları doyuranların her birerine verdiklerine karşılık mükâfat ihsan eyle. Yarabbi, vermeyip saklayanların mallarını da telef et, onları zararlandır” diye dua eden iki meleğin dualarını tefsir ve o verici kişinin Tanrı yolunda mücahit olduğu, heva ve heves yolunda müsrif olmadığı
گفت پیغمبر که دایم بهر پند ** دو فرشتهی خوش منادی میکنند
Peygamber dedi ki: “Öğüt vermek üzere iki melek hoş bir surette nida ederler:
کای خدایا منفقان را سیر دار ** هر درمشان را عوض ده صد هزار
Ey Tanrı, muhtaçlara ihtiyaçları olan şeyi verenleri doyur, verdikleri her dirheme karşılık yüz bin ihsan et!
ای خدایا ممسکان را در جهان ** تو مده الا زیان اندر زیان2225
Yarabbi, malını esirgeyenlere de ziyan içinde ziyandan başka bir şey verme!”
ای بسا امساک کز انفاق به ** مال حق را جز به امر حق مده
Fakat nice esirgemeler vardır ki vermeden iyidir. Tanrı malını Tanrı’nın buyurduğu yerden gayriye verme,
تا عوض یابی تو گنج بیکران ** تا نباشی از عداد کافران
Ki hadde hesaba sığmaz hazine elde edesin ve bu suretle kâfirlere, küfranı nimet edenlere katılmayasın.
کاشتران قربان همیکردند تا ** چیره گردد تیغشان بر مصطفا
Kâfirler; kılıçları, Mustafa’ya üstün olsun diye develer kurban edenlerdi.
امر حق را باز جو از واصلی ** امر حق را در نیابد هر دلی
Tanrı emrini, Tanrı’ya ulaşmış birisinden sor, öğren. Her gönül, Tanrı emrini anlayamaz.
چون غلام یاغیی کاو عدل کرد ** مال شه بر باغیان او بذل کرد2230
(Yersiz ihsan), âsi bir kölenin, gûya adalet ediyorum, ihsanda bulunuyorum diye padişahın malını âsilere dağıtmasına benzer.
در نبی انذار اهل غفلت است ** کان همه انفاقهاشان حسرت است
Kur’an’da “onların bütün ihsanları hasretten ibarettir” diye gaflet ehlini korkutan bir âyet vardır.
عدل این یاغی و دادش نزد شاه ** چه فزاید دوری و روی سیاه
Şu âsinin adlü ihsanı, onu padişahtan daha ziyade uzaklaştırır, gözden düşürür ve ancak yüzünü kara eder.
سروران مکه در حرب رسول ** بودشان قربان به اومید قبول
Mekke ulularının Peygamberle harp ederken kurban kesmeleri de , Tanrı tarafından kabul edilir ümidiyleydi.
بهر این مومن همیگوید ز بیم ** در نماز اهد الصراط المستقیم
İşte bunun için mümin tevfika mazhar olamamak korkusundan daima namazda “İhdinas sıratal mustakim” der.
آن درم دادن سخی را لایق است ** جان سپردن خود سخای عاشق است2235
O para veriş cömert kişiye lâyıktır. Can vermekse esasen âşıkın vergisidir.
نان دهی از بهر حق نانت دهند ** جان دهی از بهر حق جانت دهند
Hak uğruna ekmek verirsen sana ekmek verirler; Hak uğruna can verirsen sana da can bahşederler.
گر بریزد برگهای این چنار ** برگ بیبرگیش بخشد کردگار
Şu çınarın yaprakları dökülürse Tanrı, ona yapraksızlık azığı bağışlar.
گر نماند از جود در دست تو مال ** کی کند فضل خدایت پای مال
Dağıtmaktan dolayı elinde mal kalmazsa Tanrı’nın inayeti, seni hiç ayaklar altında çiğnetir mi?
هر که کارد گردد انبارش تهی ** لیکش اندر مزرعه باشد بهی
Bir adam ekin ekince ambarı boşalır ama bu işin iyiliği, tarlada belli olur.
و آن که در انبار ماند و صرفه کرد ** اشپش و موش و حوادث پاک خورد2240
Fakat tohumu ambara kor, biriktirirse zaman geçtikçe bitler, fareler, o tohumu yiyip bitirirler.
این جهان نفی است در اثبات جو ** صورتت صفر است در معنات جو
جان شور تلخ پیش تیغ بر ** جان چون دریای شیرین را بخر
Acı ve tuzlu canı kılıç önüne koy, feda et de tatlı bir deniz gibi olan canı al!
ور نمیدانی شدن زین آستان ** باری از من گوش کن این داستان
Eğer bu kapıdan bunu almaya kudretin yoksa bari şu hikâyeyi dinle!
قصهی خلیفه که در کرم در زمان خود از حاتم طایی گذشته بود و نظیر خود نداشت
Zamanında Kerem ve ihsanda Hatemi Tai’yi geçen ve nazirî bulunmayan Halifenin hikâyesi
یک خلیفه بود در ایام پیش ** کرده حاتم را غلام جود خویش
Eski zamanda bir halife vardı ki, Hâtem’i cömertliğine köle etmişti.
رایت اکرام و داد افراشته ** فقر و حاجت از جهان برداشته2245
İhsan ve adalet bayrağını yüceltmiş, dünyadan yoksulluk ve ihtiyacı kaldırmıştı.
بحر و کان از بخششاش صاف آمده ** داد او از قاف تا قاف آمده
Deniz ve inci, onun vergisine nispetle ehemmiyetsiz bir hale gelmiş lûtuf ve ihsan Kaf’tan Kaf’a yayılmıştı.
در جهان خاک ابر و آب بود ** مظهر بخشایش وهاب بود
O padişah, topraktan ibaret olan şu yeryüzünde bulut ve yağmurdu. İn’am ve ihsan sahibi Tanrı’nın vericiliğine mazhardı.
از عطایش بحر و کان در زلزله ** سوی جودش قافله بر قافله
Deniz ve maden, onun ihsanına karşı zelzeleye düşmüş, onun cömertliğine doğru kafile kafile gelip duruyordu.
قبلهی حاجت در و دروازهاش ** رفته در عالم به جود آوازهاش
Kapısı, hacet kıblesiydi. Şöhreti, cömertlikle bütün âleme yayılmıştı.
هم عجم هم روم هم ترک و عرب ** مانده از جود و سخایش در عجب2250
Onun vergisinden, onun cömertliğinden Acem de şaşırmıştı,Rum da. Türk de hayrete dalmıştı, Arap da.
آب حیوان بود و دریای کرم ** زنده گشته هم عرب زو هم عجم
Hayat suyu, kerem deniziydi. Onun yüzünden Arap da dirilmişti. Acem de!
قصهی اعرابی درویش و ماجرای زن با او به سبب قلت و درویشی
Yoksul Arap bedevisinin hikâyesi ve yoksulluk yüzünden karısıyla arasında geçen şey
یک شب اعرابی زنی مر شوی را ** گفت و از حد برد گفتوگوی را
Bir gece bir bedevi karısı, dedikoduyu hadden aşırarak kocasına dedi ki:
کاین همه فقر و جفا ما میکشیم ** جمله عالم در خوشی ما ناخوشیم
“Bütün bu yoksulluğu, bu cefayı biz çekmekteyiz. Âlemin ömrü hoşlukla geçiyor. Sade biz kötü bir haldeyiz.
نانمان نی نان خورشمان درد و رشک ** کوزهمان نه آبمان از دیده اشک
Ekmeğimiz yok, katığımız dert ve haset... Testimiz yok suyumuz gözyaşı.
جامهی ما روز تاب آفتاب ** شب نهالین و لحاف از ماهتاب2255
Gündüzün elbisemiz güneşin ziyası... Geceleyin döşek ve yorganımız ay ışığı.
قرص مه را قرص نان پنداشته ** دست سوی آسمان برداشته
Açlığımızdan değil mi ayı, okkalık ekmek sanıp elimizle gökyüzüne saldırıyoruz.
ننگ درویشان ز درویشی ما ** روز شب از روزی اندیشی ما
Yoksullar bizim yoksulluğumuzdan ve gece gündüz yiyecek düşünmemizden arlanıyorlar.
خویش و بیگانه شده از ما رمان ** بر مثال سامری از مردمان
Sâmirî’nin halktan kaçtığı gibi akraba, yabancı... herkes, bizden kaçıyor.
گر بخواهم از کسی یک مشت نسک ** مر مرا گوید خمش کن مرگ و جسک
Birisinden bir avuç mercimek isteyecek olsak bize “Sus, geber, babalar çıkarasıca!” diyor.
مر عرب را فخر غزو است و عطا ** در عرب تو همچو اندر خط خطا2260
Arabın iftiharı, savaş ve ihsandır. Sence Arap içinde yazıda kazınıp yok edilecek bir yanlışa benziyorsun.
چه غزا ما بیغزا خود کشتهایم ** ما به تیغ فقر بیسر گشتهایم
Ne savaşı? Zaten biz savaşsız öldürülmüş, bitmişiz; yoksulluk kılıcıyla başımız uçurulmuş, gitmiş!
چه عطا ما بر گدایی میتنیم ** مر مگس را در هوا رگ میزنیم
İhsan nerede? Yoksulluğun etrafında dönüp dolaşarak ağ örmekte, havada uçan sineğin damarını sokup kanını emmekteyiz.
گر کسی مهمان رسد گر من منم ** شب بخسبد قصد دلق او کنم
Hele bize misafir gelsin... Geceleyin uyuyunca elbisesini soymazsam ben de adam değilim!
مغرور شدن مریدان محتاج به مدعیان مزور و ایشان را شیخ و محتشم و واصل پنداشتن و نقل را از نقد فرق نادانستن و بر بسته را از بر رسته
Muhtaç ve müştak müritlerin yalancı, düzenci dâvacılara aldanmaları ve onları Hakk’a ulaşmış, yüce şeyh sanmaları, veresiyeyi peşinden, hileyle yapılmış çiçeği hakikî, bitmiş ve yeşermiş çiçekten farketmemeleri