خویش و بیگانه شده از ما رمان ** بر مثال سامری از مردمان
Sâmirî’nin halktan kaçtığı gibi akraba, yabancı... herkes, bizden kaçıyor.
گر بخواهم از کسی یک مشت نسک ** مر مرا گوید خمش کن مرگ و جسک
Birisinden bir avuç mercimek isteyecek olsak bize “Sus, geber, babalar çıkarasıca!” diyor.
مر عرب را فخر غزو است و عطا ** در عرب تو همچو اندر خط خطا2260
Arabın iftiharı, savaş ve ihsandır. Sence Arap içinde yazıda kazınıp yok edilecek bir yanlışa benziyorsun.
چه غزا ما بیغزا خود کشتهایم ** ما به تیغ فقر بیسر گشتهایم
Ne savaşı? Zaten biz savaşsız öldürülmüş, bitmişiz; yoksulluk kılıcıyla başımız uçurulmuş, gitmiş!
چه عطا ما بر گدایی میتنیم ** مر مگس را در هوا رگ میزنیم
İhsan nerede? Yoksulluğun etrafında dönüp dolaşarak ağ örmekte, havada uçan sineğin damarını sokup kanını emmekteyiz.
گر کسی مهمان رسد گر من منم ** شب بخسبد قصد دلق او کنم
Hele bize misafir gelsin... Geceleyin uyuyunca elbisesini soymazsam ben de adam değilim!
مغرور شدن مریدان محتاج به مدعیان مزور و ایشان را شیخ و محتشم و واصل پنداشتن و نقل را از نقد فرق نادانستن و بر بسته را از بر رسته
Muhtaç ve müştak müritlerin yalancı, düzenci dâvacılara aldanmaları ve onları Hakk’a ulaşmış, yüce şeyh sanmaları, veresiyeyi peşinden, hileyle yapılmış çiçeği hakikî, bitmiş ve yeşermiş çiçekten farketmemeleri
بهر این گفتند دانایان به فن ** میهمان محسنان باید شدن
Bundan dolayı bilenler, hikmetle dediler ki: ihsan ve kerem sahiplerine konuk olmak gerek.
تو مرید و میهمان آن کسی ** کاو ستاند حاصلت را از خسی2265
Halbuki sen, öyle birisinin müridisin ki hasisliği yüzünden kendisi galip değil, seni nasıl galip edecek?
نیست چیره چون ترا چیره کند ** نور ندهد مر ترا تیره کند
Sana nur vermesi şöyle dursun... bilâkis kapkara bir hale koyar.
چون و را نوری نبود اندر قران ** نور کی یابند از وی دیگران
Kendisinin nuru yok, onunla görüşüp konuşanlar nereden nurlanacak?
همچو اعمش کو کند داروی چشم ** چه کشد در چشمها الا که یشم
Bu çeşit şeyh, gözü akan ve görmeyen kişiye benzer. Gözüne ilâç çeker ama zararlı ilâçtan başka bir şey çekemez ki.
حال ما این است در فقر و عنا ** هیچ مهمانی مبا مغرور ما
Yoksulluk ve meşakkatta bizim halimiz de böyledir. Bize aldanıp da hiçbir konuk gelmez.
قحط ده سال ار ندیدی در صور ** چشمها بگشا و اندر ما نگر2270
On yıllık kıtlığı mücessem olarak görmedinse gözünü aç da bize bak!
ظاهر ما چون درون مدعی ** در دلش ظلمت زبانش شعشعی
Görünüşümüz dâvacı adamların içi gibi gönlü kapkara, fakat dili şâşaalı!
از خدا بویی نه او را نی اثر ** دعویش افزون ز شیث و بو البشر
Tanrı’dan onda ne bir koku var, ne bir eser. Fakat dâvası Şit’ten de ileri, Âdem’den de!
دیو ننموده و را هم نقش خویش ** او همیگوید ز ابدالیم و بیش
Hattâ ona, Şeytan bile kendisini göstermez. Böyle olduğu halde o “Biz Abdallardanız, hattâ daha ileriyiz “ der durur.
حرف درویشان بدزدیده بسی ** تا گمان آید که هست او خود کسی
Kendisini adam sansınlar diye dervişlerin bir hayli sözünü çalmış çırpmıştır.
خرده گیرد در سخن بر بایزید ** ننگ دارد از درون او یزید2275
Söz söylerken lâfı Bayezid’den ziyade inceler, onu bile kusurlu bulur. Halbuki onun içyüzünden Yezid arlanır.
بینوا از نان و خوان آسمان ** پیش او ننداخت حق یک استخوان
Gökyüzünün ekmeğinden, sofrasından nasipsizdir. Hak, önüne bir kemik bile atmamıştır.
او ندا کرده که خوان بنهادهام ** نایب حقم خلیفه زادهام
O ise “Sofrayı yaydım, Hakk’ın vekiliyim, halife oğluyum” diye bağırıp durmaktadır.
الصلا ساده دلان پیچ پیچ ** تا خورید از خوان جودم سیر هیچ
“ Ey aşağılık sâf kişiler, gelin... gelin de ihsan keremimin sofrasından, kimse mâni olmaksızın yeyin” demektir.
سالها بر وعدهی فردا کسان ** گرد آن در گشته فردا نارسان
Onlar da onun başına toplanırlar. Nimet ve ihsan istedikçe yalancı şeyh “ Yarın” der. Fakat bir türlü o yarın gelip çatmaz.
دیر باید تا که سر آدمی ** آشکارا گردد از بیش و کمی2280
Âdemoğlunun, az çok sırrı meydana çıkabilmek için uzun zamanlar lâzımdır.
زیر دیوار بدن گنج است یا ** خانهی مار است و مور و اژدها
Tek duvarın altında define mi var, yoksa yılan karınca ejderha yuvası mı?
چون که پیدا گشت کاو چیزی نبود ** عمر طالب رفت آگاهی چه سود
O yalancı şeyhin hiçbir şey olmadığı meydana çıkıncaya kadar tâlibin de ömrü tükenmiş olur: artık anlamanın ne faydası var?
در بیان آن که نادر افتد که مریدی در مدعی مزور اعتقاد به صدق ببندد که او کسی است و بدین اعتقاد به مقامی برسد که شیخش در خواب ندیده باشد و آب و آتش او را گزند نکند و شیخش را گزند کند و لیکن به نادر نادر
Bazen bir mürit, dâvacı ve yalancı bir şeyhe adamdır diye sadkatle inanır, itikat eder. Bu itikat yüzünden öyle bir makama erişir ki şeyhi, o makamı ruyada bile görmemiştir. Bu suretle müride su ve ateş bile zarar vermez. Halbuki şeyhe zararlıdır. Fakat bu. nadirdir
لیک نادر طالب آید کز فروغ ** در حق او نافع آید آن دروغ
Fakat nadir olarak tâlibin itikadındaki parlaklık yüzünden şeyhin yalanı tâlibe faydalı olur.
او به قصد نیک خود جایی رسد ** گر چه جان پنداشت و آن آمد جسد
Şeyhi, can sanır, ceset çıkar ama tâlip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir makama erişir ki...
چون تحری در دل شب قبله را ** قبله نی و آن نماز او روا2285
Hali, tıpkı gece ortasında kıble arayana benzer. Kıble bulunmasa bile namazı caizdir.
مدعی را قحط جان اندر سر است ** لیک ما را قحط نان بر ظاهر است
Dâvacı ve yalancı şeyhin can kıtlığı gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kıtlığı meydanda.
ما چرا چون مدعی پنهان کنیم ** بهر ناموس مزور جان کنیم
Niçin bunu, dâvacı şeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadığı halde utanıp arlanarak can çekişelim?”
صبر فرمودن اعرابی زن خود را و فضیلت صبر و فقر بیان کردن با زن
Bedevinin, karısına sabretmesini buyurması ve ona sabır ve yoksulluğun faziletini söylemesi
شوی گفتش چند جویی دخل و کشت ** خود چه ماند از عمر افزونتر گذشت
Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.
عاقل اندر بیش و نقصان ننگرد ** ز آن که هر دو همچو سیلی بگذرد
Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.
خواه صاف و خواه سیل تیره رو ** چون نمیپاید دمی از وی مگو2290
Sel ister sâf olsun, ister bulanık... Mademki baki değildir, ondan bahsetme?
اندر این عالم هزاران جانور ** میزید خوش عیش بیزیر و زبر
Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir.
شکر میگوید خدا را فاخته ** بر درخت و برگ شب ناساخته
Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder.
حمد میگوید خدا را عندلیب ** کاعتماد رزق بر تست ای مجیب
Bülbül “Ey duaya icabet eden Tanrı, rızık hususunda itimadımız sana” diye Tanrıya hamdeyler.
باز دست شاه را کرده نوید ** از همه مردار ببریده امید
Doğan, rızkını padişahın elinden umduğundan bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.
همچنین از پشهگیری تا به پیل ** شد عیال الله و حق نعم المعیل2295
Böylece sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlûkat Tanrı ailesidir; Hak da ne güzel aile reisi.
این همه غمها که اندر سینههاست ** از بخار و گرد بود و باد ماست
Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, heva ve hevesimizin, varlığımızın tozundan, dumanından meydana gelir.
این غمان بیخ کن چون داس ماست ** این چنین شد و آن چنان وسواس ماست
Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. Bu böyle oldu kuruntuları da vesveselerimizdir.
دان که هر رنجی ز مردن پارهای است ** جزو مرگ از خود بران گر چارهای است
Bil ki her hastalık ölümden bir parçadır. Çaresi varsa, ölümün bir cüz’ünü kendinden kov!
چون ز جزو مرگ نتوانی گریخت ** دان که کلش بر سرت خواهند ریخت
Ölümün bir cüz’ünden bile kaçamadığın halde onun hepsini başından aşağıya dökecekler, bunu iyice bil!
جزو مرگ ار گشت شیرین مر ترا ** دان که شیرین میکند کل را خدا2300
Ölümün cüz’ü olan hastalık sana taht geliyorsa bil ki Tanrı küllü, yani ölümü de sana tatlılaştırır.
دردها از مرگ میآید رسول ** از رسولش رو مگردان ای فضول
Hastalıklar, ölümden elçi olarak gelmektedir; ey boşboğaz, ölümün elçisinden yüz çevirme!
هر که شیرین میزید او تلخ مرد ** هر که او تن را پرستد جان نبرد
Tatlı yaşayan, sonunda acı öldü. Ten kaydında olan canını kurtaramadı.
گوسفندان را ز صحرا میکشند ** آن که فربه تر مر آن را میکشند
Koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler.
شب گذشت و صبح آمد ای تمر ** چند گیری این فسانهی زر ز سر
Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip duracaksın?
تو جوان بودی و قانعتر بدی ** زر طلب گشتی خود اول زر بدی2305
Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.
رز بدی پر میوه چون کاسد شدی ** وقت میوه پختنت فاسد شدی
Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?
میوهات باید که شیرینتر شود ** چون رسن تابان نه واپستر رود
Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!