او به قصد نیک خود جایی رسد ** گر چه جان پنداشت و آن آمد جسد
Şeyhi, can sanır, ceset çıkar ama tâlip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir makama erişir ki...
چون تحری در دل شب قبله را ** قبله نی و آن نماز او روا2285
Hali, tıpkı gece ortasında kıble arayana benzer. Kıble bulunmasa bile namazı caizdir.
مدعی را قحط جان اندر سر است ** لیک ما را قحط نان بر ظاهر است
Dâvacı ve yalancı şeyhin can kıtlığı gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kıtlığı meydanda.
ما چرا چون مدعی پنهان کنیم ** بهر ناموس مزور جان کنیم
Niçin bunu, dâvacı şeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadığı halde utanıp arlanarak can çekişelim?”
صبر فرمودن اعرابی زن خود را و فضیلت صبر و فقر بیان کردن با زن
Bedevinin, karısına sabretmesini buyurması ve ona sabır ve yoksulluğun faziletini söylemesi
شوی گفتش چند جویی دخل و کشت ** خود چه ماند از عمر افزونتر گذشت
Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.
عاقل اندر بیش و نقصان ننگرد ** ز آن که هر دو همچو سیلی بگذرد
Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.
خواه صاف و خواه سیل تیره رو ** چون نمیپاید دمی از وی مگو2290
Sel ister sâf olsun, ister bulanık... Mademki baki değildir, ondan bahsetme?
اندر این عالم هزاران جانور ** میزید خوش عیش بیزیر و زبر
Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir.
شکر میگوید خدا را فاخته ** بر درخت و برگ شب ناساخته
Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder.
حمد میگوید خدا را عندلیب ** کاعتماد رزق بر تست ای مجیب
Bülbül “Ey duaya icabet eden Tanrı, rızık hususunda itimadımız sana” diye Tanrıya hamdeyler.
باز دست شاه را کرده نوید ** از همه مردار ببریده امید
Doğan, rızkını padişahın elinden umduğundan bütün pis şeylerden ümidini kesmiştir.
همچنین از پشهگیری تا به پیل ** شد عیال الله و حق نعم المعیل2295
Böylece sivrisinekten tut da file kadar bütün mahlûkat Tanrı ailesidir; Hak da ne güzel aile reisi.
این همه غمها که اندر سینههاست ** از بخار و گرد بود و باد ماست
Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, heva ve hevesimizin, varlığımızın tozundan, dumanından meydana gelir.
این غمان بیخ کن چون داس ماست ** این چنین شد و آن چنان وسواس ماست
Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. Bu böyle oldu kuruntuları da vesveselerimizdir.
دان که هر رنجی ز مردن پارهای است ** جزو مرگ از خود بران گر چارهای است
Bil ki her hastalık ölümden bir parçadır. Çaresi varsa, ölümün bir cüz’ünü kendinden kov!
چون ز جزو مرگ نتوانی گریخت ** دان که کلش بر سرت خواهند ریخت
Ölümün bir cüz’ünden bile kaçamadığın halde onun hepsini başından aşağıya dökecekler, bunu iyice bil!
جزو مرگ ار گشت شیرین مر ترا ** دان که شیرین میکند کل را خدا2300
Ölümün cüz’ü olan hastalık sana taht geliyorsa bil ki Tanrı küllü, yani ölümü de sana tatlılaştırır.
دردها از مرگ میآید رسول ** از رسولش رو مگردان ای فضول
Hastalıklar, ölümden elçi olarak gelmektedir; ey boşboğaz, ölümün elçisinden yüz çevirme!
هر که شیرین میزید او تلخ مرد ** هر که او تن را پرستد جان نبرد
Tatlı yaşayan, sonunda acı öldü. Ten kaydında olan canını kurtaramadı.
گوسفندان را ز صحرا میکشند ** آن که فربه تر مر آن را میکشند
Koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler.
شب گذشت و صبح آمد ای تمر ** چند گیری این فسانهی زر ز سر
Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip duracaksın?
تو جوان بودی و قانعتر بدی ** زر طلب گشتی خود اول زر بدی2305
Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.
رز بدی پر میوه چون کاسد شدی ** وقت میوه پختنت فاسد شدی
Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?
میوهات باید که شیرینتر شود ** چون رسن تابان نه واپستر رود
Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!
جفت مایی جفت باید هم صفت ** تا بر آید کارها با مصلحت
Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır.
جفت باید بر مثال همدگر ** در دو جفت کفش و موزه در نگر
Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!
گر یکی کفش از دو تنگ آید بپا ** هر دو جفتش کار ناید مر ترا2310
Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz.
جفت در یک خرد و آن دیگر بزرگ ** جفت شیر بیشه دیدی هیچ گرگ
Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü?
راست ناید بر شتر جفت جوال ** آن یکی خالی و این پر مال مال
Bir gözü bomboş, öbürü tıka basa dolu olsa hurç, devenin üstünde doğru duramaz.
من روم سوی قناعت دل قوی ** تو چرا سوی شناعت میروی
Ben sağlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye kınama yolunu tutuyorsun?”
مرد قانع از سر اخلاص و سوز ** زین نسق میگفت با زن تا به روز
Kanaatkâr adam ihlâsla, yüreği yanarak sabaha kadar karısına bu yolda sözler söyledi.
نصیحت کردن زن مر شوی را که سخن افزون از قدم و از مقام خود مگو لم تقولون ما لا تفعلونکه این سخنها اگر چه راست است این مقام توکل ترا نیست و این سخن گفتن فوق مقام و معاملهی خود زیان دارد و کبر مقتا عند الله باشد
Bedevi karısının, kocasına “ Lime tekulûne mâ lâ tef’alûn denmiştir.Haddinden fazla söz söyleme. Bu sözler doğru olmakla beraber bu tevekkül makamı, senin makamın değildir. Makamından ve işinden yukarı söz söylemek, sana ziyan verir. “ Kebüre makten indallah “ hükmü zuhur eder, diye nasihat vermesi
زن بر او زد بانگ کای ناموس کیش ** من فسون تو نخواهم خورد بیش2315
Kadın ona haykırdı: “Ey namustan gayri bir şeyi olmayan, artık bundan fazla senin afsununu istemem.
ترهات از دعوی و دعوت مگو ** رو سخن از کبر وز نخوت مگو
Yürü git. Gayri bu davadan bahsetme; kibir ve azamete dair saçma sapan şeyler söyleyip durma!
چند حرف طمطراق و کار و بار ** کار و حال خود ببین و شرم دار
Ne vakte kadar bu tumturaklı sözler, bu işler güçler? Kendi halini, kendi işini gör de utan!
کبر زشت و از گدایان زشتتر ** روز سرد و برف و آن گه جامه تر
Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soğuk gün ortalık kar... Bir de elbise ıslak olursa...
چند دعوی و دم و باد و بروت ** ای ترا خانه چو بیت العنکبوت
Ey örümcek ağı gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalım; Ne vakte kadar kibir, azamet!
از قناعت کی تو جان افروختی ** از قناعتها تو نام آموختی2320
Sen kanaatten ne vakit canını nurlandırdın ki? Kanaatten ancak bir ad öğrendin.
گفت پیغمبر قناعت چیست گنج ** گنج را تو وا نمیدانی ز رنج
Peygamber “Kanaat nedir? Hazinedir” dedi. Sen hazineyi mihnet ve meşakkatten ayırt edemiyorsun.
این قناعت نیست جز گنج روان ** تو مزن لاف ای غم و رنج روان
Bu kanaat daimî bir hazineden başka bir hazineden başka bir şey değildir. Ey gönüle gam ve elem veren artık beyhude sözlere dalma!
تو مخوانم جفت، کمتر زن بغل ** جفت انصافم نیم جفت دغل
Yürü bana “Eşim” deme, az koltukla. Ben insafın eşiyim, hilenin değil.
چون قدم با میر و با بگ میزنی ** چون ملخ را در هوا رگ میزنی
Neden padişahtan, beyden dem urup durmaktasın? Yoksulluktan havada sivrisineği bile avlamaktasın.
با سگان زین استخوان در چالشی ** چون نی اشکم تهی در نالشی2325
Bir kemik parçası için köpeklerle dalaşmakta, içi boş ney gibi inleyip durmaktasın.
سوی من منگر به خواری سست سست ** تا نگویم آن چه در رگهای تست
Bana öyle horlukla kötü kötü bakma ki damarlarının içinde dolaşan sırları söylemeyeyim.
عقل خود را از من افزون دیدهای ** مر من کم عقل را چون دیدهای
Kendi aklını benden fazla görüyorsun; Ya şu az akıllı olan beni nasıl gördün? ( Büsbütün aşağı değil mi?)
همچو گرگ غافل اندر ما مجه ** ای ز ننگ عقل تو بیعقل به
Çirkin kurt gibi üstümüze atlama. Senin gibi insanı utandıracak akla sahip olmaktansa akılsızlık daha iyi!
چون که عقل تو عقیلهی مردم است ** آن نه عقل است آن که مار و کژدم است
Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir, yılan ve akreptir.
خصم ظلم و مکر تو الله باد ** فضل و عقل تو ز ما کوتاه باد2330
Senin hile ve zulmünün hasmı Allah olsun; hile elin bize uzanmasın!
هم تو ماری هم فسونگر ای عجب ** مارگیر و ماری ای ننگ عرب
Ne şaşılacak şey ki sen hem yılansın, hem afsuncu... Ey Arap, sen yılansın, hem de çirkin yılan!
زاغ اگر زشتی خود بشناختی ** همچو برف از درد و غم بگداختی
Eğer karga kendi çirkinliğini anlasaydı, derdinden kar gibi erirdi.
مرد افسونگر بخواند چون عدو ** او فسون بر مار و مار افسون بر او
Afsuncu düşman gibi, yılana afsun okur, yılan da onu afsunlar.