جزو مرگ ار گشت شیرین مر ترا ** دان که شیرین میکند کل را خدا2300
Ölümün cüz’ü olan hastalık sana taht geliyorsa bil ki Tanrı küllü, yani ölümü de sana tatlılaştırır.
دردها از مرگ میآید رسول ** از رسولش رو مگردان ای فضول
Hastalıklar, ölümden elçi olarak gelmektedir; ey boşboğaz, ölümün elçisinden yüz çevirme!
هر که شیرین میزید او تلخ مرد ** هر که او تن را پرستد جان نبرد
Tatlı yaşayan, sonunda acı öldü. Ten kaydında olan canını kurtaramadı.
گوسفندان را ز صحرا میکشند ** آن که فربه تر مر آن را میکشند
Koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler.
شب گذشت و صبح آمد ای تمر ** چند گیری این فسانهی زر ز سر
Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip duracaksın?
تو جوان بودی و قانعتر بدی ** زر طلب گشتی خود اول زر بدی2305
Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.
رز بدی پر میوه چون کاسد شدی ** وقت میوه پختنت فاسد شدی
Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?
میوهات باید که شیرینتر شود ** چون رسن تابان نه واپستر رود
Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!
جفت مایی جفت باید هم صفت ** تا بر آید کارها با مصلحت
Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır.
جفت باید بر مثال همدگر ** در دو جفت کفش و موزه در نگر
Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!
گر یکی کفش از دو تنگ آید بپا ** هر دو جفتش کار ناید مر ترا2310
Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz.
جفت در یک خرد و آن دیگر بزرگ ** جفت شیر بیشه دیدی هیچ گرگ
Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü?
راست ناید بر شتر جفت جوال ** آن یکی خالی و این پر مال مال
Bir gözü bomboş, öbürü tıka basa dolu olsa hurç, devenin üstünde doğru duramaz.
من روم سوی قناعت دل قوی ** تو چرا سوی شناعت میروی
Ben sağlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye kınama yolunu tutuyorsun?”
مرد قانع از سر اخلاص و سوز ** زین نسق میگفت با زن تا به روز
Kanaatkâr adam ihlâsla, yüreği yanarak sabaha kadar karısına bu yolda sözler söyledi.
نصیحت کردن زن مر شوی را که سخن افزون از قدم و از مقام خود مگو لم تقولون ما لا تفعلونکه این سخنها اگر چه راست است این مقام توکل ترا نیست و این سخن گفتن فوق مقام و معاملهی خود زیان دارد و کبر مقتا عند الله باشد
Bedevi karısının, kocasına “ Lime tekulûne mâ lâ tef’alûn denmiştir.Haddinden fazla söz söyleme. Bu sözler doğru olmakla beraber bu tevekkül makamı, senin makamın değildir. Makamından ve işinden yukarı söz söylemek, sana ziyan verir. “ Kebüre makten indallah “ hükmü zuhur eder, diye nasihat vermesi
زن بر او زد بانگ کای ناموس کیش ** من فسون تو نخواهم خورد بیش2315
Kadın ona haykırdı: “Ey namustan gayri bir şeyi olmayan, artık bundan fazla senin afsununu istemem.
ترهات از دعوی و دعوت مگو ** رو سخن از کبر وز نخوت مگو
Yürü git. Gayri bu davadan bahsetme; kibir ve azamete dair saçma sapan şeyler söyleyip durma!
چند حرف طمطراق و کار و بار ** کار و حال خود ببین و شرم دار
Ne vakte kadar bu tumturaklı sözler, bu işler güçler? Kendi halini, kendi işini gör de utan!
کبر زشت و از گدایان زشتتر ** روز سرد و برف و آن گه جامه تر
Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soğuk gün ortalık kar... Bir de elbise ıslak olursa...
چند دعوی و دم و باد و بروت ** ای ترا خانه چو بیت العنکبوت
Ey örümcek ağı gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalım; Ne vakte kadar kibir, azamet!
از قناعت کی تو جان افروختی ** از قناعتها تو نام آموختی2320
Sen kanaatten ne vakit canını nurlandırdın ki? Kanaatten ancak bir ad öğrendin.
گفت پیغمبر قناعت چیست گنج ** گنج را تو وا نمیدانی ز رنج
Peygamber “Kanaat nedir? Hazinedir” dedi. Sen hazineyi mihnet ve meşakkatten ayırt edemiyorsun.
این قناعت نیست جز گنج روان ** تو مزن لاف ای غم و رنج روان
Bu kanaat daimî bir hazineden başka bir hazineden başka bir şey değildir. Ey gönüle gam ve elem veren artık beyhude sözlere dalma!
تو مخوانم جفت، کمتر زن بغل ** جفت انصافم نیم جفت دغل
Yürü bana “Eşim” deme, az koltukla. Ben insafın eşiyim, hilenin değil.
چون قدم با میر و با بگ میزنی ** چون ملخ را در هوا رگ میزنی
Neden padişahtan, beyden dem urup durmaktasın? Yoksulluktan havada sivrisineği bile avlamaktasın.
با سگان زین استخوان در چالشی ** چون نی اشکم تهی در نالشی2325
Bir kemik parçası için köpeklerle dalaşmakta, içi boş ney gibi inleyip durmaktasın.
سوی من منگر به خواری سست سست ** تا نگویم آن چه در رگهای تست
Bana öyle horlukla kötü kötü bakma ki damarlarının içinde dolaşan sırları söylemeyeyim.
عقل خود را از من افزون دیدهای ** مر من کم عقل را چون دیدهای
Kendi aklını benden fazla görüyorsun; Ya şu az akıllı olan beni nasıl gördün? ( Büsbütün aşağı değil mi?)
همچو گرگ غافل اندر ما مجه ** ای ز ننگ عقل تو بیعقل به
Çirkin kurt gibi üstümüze atlama. Senin gibi insanı utandıracak akla sahip olmaktansa akılsızlık daha iyi!
چون که عقل تو عقیلهی مردم است ** آن نه عقل است آن که مار و کژدم است
Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir, yılan ve akreptir.
خصم ظلم و مکر تو الله باد ** فضل و عقل تو ز ما کوتاه باد2330
Senin hile ve zulmünün hasmı Allah olsun; hile elin bize uzanmasın!
هم تو ماری هم فسونگر ای عجب ** مارگیر و ماری ای ننگ عرب
Ne şaşılacak şey ki sen hem yılansın, hem afsuncu... Ey Arap, sen yılansın, hem de çirkin yılan!
زاغ اگر زشتی خود بشناختی ** همچو برف از درد و غم بگداختی
Eğer karga kendi çirkinliğini anlasaydı, derdinden kar gibi erirdi.
مرد افسونگر بخواند چون عدو ** او فسون بر مار و مار افسون بر او
Afsuncu düşman gibi, yılana afsun okur, yılan da onu afsunlar.
گر نبودی دام او افسون مار ** کی فسون مار را گشتی شکار
Yılanın afsunu, yılancıya tuzak olmasaydı yılanın afsununa aldanır, onunla meşgul olur muydu?
مرد افسونگر ز حرص کسب و کار ** در نیابد آن زمان افسون مار2335
Afsuncu, kazanç hırsına düşünce yılanın kendisini afsunladığını anlamaz.
مار گوید ای فسونگر هین و هین ** آن خود دیدی فسون من ببین
Yılan “ Ey afsuncu, kendine gel. Kendi hünerini gördün, bir de benim afsunumu gör!
تو به نام حق فریبی مر مرا ** تا کنی رسوای شور و شر مرا
Sen beni Hak’kın adıyla afsunladın, bu suretle de beni halka rüsvay etmek istedin.
نام حقم بست نه آن رای تو ** نام حق را دام کردی وای تو
Beni Hak’kın adı bağladı, senin tedbirin değil. Hakk’ın adını tuzak yaptın, yazıklar olsun sana!
نام حق بستاند از تو داد من ** من به نام حق سپردم جان و تن
Senden benim hakkımı Tanrının adı alacak. Ben canımı da Tanrı adına ısmarladım, tenimi de.
یا به زخم من رگ جانت برد ** یا که همچون من به زندانت برد2340
Tanrı adı, beni yaraladığın için ya can damarını koparsın, yahut seni de benim gibi mahsup etsin!” der.
زن از این گونه خشن گفتارها ** خواند بر شوی جوان طومارها
Kadın bu yolda sert sözlerle genç kocasına tomarlar okudu.
نصیحت کردن مرد مر زن را که در فقیران به خواری منگر و در کار حق به گمان کمال نگر و طعنه مزن بر فقر و فقیران به خیال و گمان بینوایی خویشتن
Erkeğin, karısına “ Yoksullara hor bakma, Tanrı’nın işine noksan isnadetme, kendi yoksulluğunla vehimlenip hayallenerek yoksulu ve yoksulluğu kınama “ diye nasihat etmesi
گفت ای زن تو زنی یا بو الحزن ** فقر فخر آمد مرا بر سر مزن
Bedevi dedi ki: “ Ey kadın, sen kadın mısın, yoksa hüzün ve keder atası mı? Yoksulluk, benim için iftihar edilecek bir şeydir; başıma kakma!
مال و زر سر را بود همچون کلاه ** کل بود او کز کله سازد پناه
Mal ve para başta külâh gibidir. Külâha sığınan, keldir.
آن که زلف جعد و رعنا باشدش ** چون کلاهش رفت خوشتر آیدش
Kıvırcık ve güzel saçları olan kişiye gelince: külâhı giderse ona daha hoş gelir.
مرد حق باشد به مانند بصر ** پس برهنهش به که پوشیده نظر2345
Tanrı eri göz gibidir. Gözün kapalı olmaktansa, açık olması daha iyidir.
وقت عرضه کردن آن برده فروش ** بر کند از بنده جامهی عیب پوش
Esirci, esiri satarken ayıp örten elbiseyi soyar.
ور بود عیبی برهنه کی کند ** بل به جامه خدعهای با وی کند
Esirin bir kusuru olursa hiç onu soyar mı? Soyması şöyle dursun, bir hile ile ne yapıp yapar, onu elbiseyle gösterir.
گوید این شرمنده است از نیک و بد ** از برهنه کردن او از تو رمد