عقل خود را از من افزون دیدهای ** مر من کم عقل را چون دیدهای
Kendi aklını benden fazla görüyorsun; Ya şu az akıllı olan beni nasıl gördün? ( Büsbütün aşağı değil mi?)
همچو گرگ غافل اندر ما مجه ** ای ز ننگ عقل تو بیعقل به
Çirkin kurt gibi üstümüze atlama. Senin gibi insanı utandıracak akla sahip olmaktansa akılsızlık daha iyi!
چون که عقل تو عقیلهی مردم است ** آن نه عقل است آن که مار و کژدم است
Aklın, insanlara ayak kösteği olunca o akıl, akıl değildir, yılan ve akreptir.
خصم ظلم و مکر تو الله باد ** فضل و عقل تو ز ما کوتاه باد2330
Senin hile ve zulmünün hasmı Allah olsun; hile elin bize uzanmasın!
هم تو ماری هم فسونگر ای عجب ** مارگیر و ماری ای ننگ عرب
Ne şaşılacak şey ki sen hem yılansın, hem afsuncu... Ey Arap, sen yılansın, hem de çirkin yılan!
زاغ اگر زشتی خود بشناختی ** همچو برف از درد و غم بگداختی
Eğer karga kendi çirkinliğini anlasaydı, derdinden kar gibi erirdi.
مرد افسونگر بخواند چون عدو ** او فسون بر مار و مار افسون بر او
Afsuncu düşman gibi, yılana afsun okur, yılan da onu afsunlar.
گر نبودی دام او افسون مار ** کی فسون مار را گشتی شکار
Yılanın afsunu, yılancıya tuzak olmasaydı yılanın afsununa aldanır, onunla meşgul olur muydu?
مرد افسونگر ز حرص کسب و کار ** در نیابد آن زمان افسون مار2335
Afsuncu, kazanç hırsına düşünce yılanın kendisini afsunladığını anlamaz.
مار گوید ای فسونگر هین و هین ** آن خود دیدی فسون من ببین
Yılan “ Ey afsuncu, kendine gel. Kendi hünerini gördün, bir de benim afsunumu gör!
تو به نام حق فریبی مر مرا ** تا کنی رسوای شور و شر مرا
Sen beni Hak’kın adıyla afsunladın, bu suretle de beni halka rüsvay etmek istedin.
نام حقم بست نه آن رای تو ** نام حق را دام کردی وای تو
Beni Hak’kın adı bağladı, senin tedbirin değil. Hakk’ın adını tuzak yaptın, yazıklar olsun sana!
نام حق بستاند از تو داد من ** من به نام حق سپردم جان و تن
Senden benim hakkımı Tanrının adı alacak. Ben canımı da Tanrı adına ısmarladım, tenimi de.
یا به زخم من رگ جانت برد ** یا که همچون من به زندانت برد2340
Tanrı adı, beni yaraladığın için ya can damarını koparsın, yahut seni de benim gibi mahsup etsin!” der.
زن از این گونه خشن گفتارها ** خواند بر شوی جوان طومارها
Kadın bu yolda sert sözlerle genç kocasına tomarlar okudu.
نصیحت کردن مرد مر زن را که در فقیران به خواری منگر و در کار حق به گمان کمال نگر و طعنه مزن بر فقر و فقیران به خیال و گمان بینوایی خویشتن
Erkeğin, karısına “ Yoksullara hor bakma, Tanrı’nın işine noksan isnadetme, kendi yoksulluğunla vehimlenip hayallenerek yoksulu ve yoksulluğu kınama “ diye nasihat etmesi
گفت ای زن تو زنی یا بو الحزن ** فقر فخر آمد مرا بر سر مزن
Bedevi dedi ki: “ Ey kadın, sen kadın mısın, yoksa hüzün ve keder atası mı? Yoksulluk, benim için iftihar edilecek bir şeydir; başıma kakma!
مال و زر سر را بود همچون کلاه ** کل بود او کز کله سازد پناه
Mal ve para başta külâh gibidir. Külâha sığınan, keldir.
آن که زلف جعد و رعنا باشدش ** چون کلاهش رفت خوشتر آیدش
Kıvırcık ve güzel saçları olan kişiye gelince: külâhı giderse ona daha hoş gelir.
مرد حق باشد به مانند بصر ** پس برهنهش به که پوشیده نظر2345
Tanrı eri göz gibidir. Gözün kapalı olmaktansa, açık olması daha iyidir.
وقت عرضه کردن آن برده فروش ** بر کند از بنده جامهی عیب پوش
Esirci, esiri satarken ayıp örten elbiseyi soyar.
ور بود عیبی برهنه کی کند ** بل به جامه خدعهای با وی کند
Esirin bir kusuru olursa hiç onu soyar mı? Soyması şöyle dursun, bir hile ile ne yapıp yapar, onu elbiseyle gösterir.
گوید این شرمنده است از نیک و بد ** از برهنه کردن او از تو رمد
آتشش سوزا که دارد این گمان ** بر خدای خالق هر دو جهان
Böyle bir iş, Tanrı’dan, iki cihanı yaratan umulur mu?
فقر فخری از گزاف است و مجاز ** نی هزاران عز پنهان است و ناز
“Elfakru Fahri” hadîsi, saçma ve asılsız bir söz mü; bu sözde binlerce yücelik, binlerce naz ve nimet gizli değil mi?
از غضب بر من لقبها راندی ** یارگیر و مار گیرم خواندی
Hiddetle bana lâkaplar taktın; ben sevgilimin dostuyum, onu elde ederim. Halbuki sen bir yalancı, afsuncusun dedi.
گر بگیرم بر کنم دندان مار ** تاش از سر کوفتن نبود ضرار
Yılan tutsam bile dişini söker, bu suretle onu başı ezilmekten kurtarırım.
ز آن که آن دندان عدوی جان اوست ** من عدو را میکنم زین علم دوست2360
Çünkü o diş, onun can düşmanıdır; ben, düşmanı da bu suretle kendime dost ederim.
از طمع هرگز نخوانم من فسون ** این طمع را کردهام من سر نگون
Ben asla tamahtan afsun okumam. Ben bu tamahı baş aşağı etmişimdir.
حاش لله طمع من از خلق نیست ** از قناعت در دل من عالمی است
Tanrı göstermesin... Benim halka karşı tamahım yok. Gönlümde kanaatten bir âlem var.
بر سر امرودبن بینی چنان ** ز آن فرود آ تا نماند آن گمان
Sen armut ağacı tepesinden böyle görüyorsun. Aşağı in de sende o şüphe kalmasın.
چون که بر گردی و سر گشته شوی ** خانه را گردنده بینی و آن توی
Biraz dönersen başın dönmeğe başlar; evi dönüyor görürsün... Halbuki dönen sensin!
در بیان آن که جنبیدن هر کسی از آن جا که وی است هر کس را از چنبرهی وجود خود بیند، تابهی کبود آفتاب را کبود نماید و سرخ سرخ نماید چون تابه از رنگها بیرون آید سپید شود از همه تابههای دیگر او راستگوتر باشد و امام باشد
Herkesin hareketi, görüşü, bulunduğu makama göredir. Herkes, âleme kendi görüş dairesinden bakar. Mavi cam, güneşi mavi gösterir; kızıl cam kızıl. Camların rengi olmazsa beyaz olurlar. Beyaz cam, öbür camların hepsinden daha doğru gösterir, hepsinin de başı, imamı odur.
دید احمد را ابو جهل و بگفت ** زشت نقشی کز بنی هاشم شگفت2365
Ebucehil, Ahmed’i görüp “Beni Hâşim’den çirkin bir çehre zuhur etti” dedi.
گفت احمد مر و را که راستی ** راست گفتی گر چه کار افزاستی
Ahmet ona dedi ki: “ Haddini tecavüz ettinse de doğru söyledin.”
دید صدیقش بگفت ای آفتاب ** نی ز شرقی نی ز غربی خوش بتاب
Sıddîk görüp “Ey güneş! Ne doğudasın, ne batıdan. Lâtif bir surette parla, âlemi nurlandır” dedi.
گفت احمد راست گفتی ای عزیز ** ای رهیده تو ز دنیای نه چیز
Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
حاضران گفتند ای صدر الوری ** راست گو گفتی دو ضد گو را چرا
Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
گفت من آیینهام مصقول دست ** ترک و هندو در من آن بیند که هست2370
Peygamber “Ben Tanrı eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi.
ای زن ار طماع میبینی مرا ** زین تحری زنانه برتر آ
Kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan bu kadınca arayıştan yüksel!
این طمع را ماند و رحمت بود ** کو طمع آن جا که آن نعمت بود
Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?
امتحان کن فقر را روزی دو تو ** تا به فقر اندر غنا بینی دو تو
Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu sına da yoksulluktaki iki misli zenginliği gör.
صبر کن با فقر و بگذار این ملال ** ز آن که در فقر است عز ذو الجلال
Yoksulluğa sabret, bu gamı, gussayı bırak. Çünkü ululuk sahibi Tanrı’nın yüceliği yoksulluktur.
سرکه مفروش و هزاران جان ببین ** از قناعت غرق بحر انگبین2375
Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör.
صد هزاران جان تلخی کش نگر ** همچو گل آغشته اندر گل شکر
Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.