-
ور در آید محرمی دور از گزند ** بر گشایند آن ستیران رویبند
- Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
-
هر چه را خوب و خوش و زیبا کنند ** از برای دیدهی بینا کنند
- Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
-
کی بود آواز چنگ و زیر و بم ** از برای گوش بیحس اصم
- Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
-
مشک را بیهوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد 2385
- Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil.
-
حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
-
این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
-
مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
-
ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
-
گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم 2390
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım?
-
ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
-
مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم میرمد
- Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
-
گر خمش کردی و گرنه آن کنم ** که همین دم ترک خان و مان کنم
- Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
-
مراعات کردن زن شوهر را و استغفار کردن از گفتهی خویش
- Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
-
زن چو دید او را که تند و توسن است ** گشت گریان گریه خود دام زن است
- Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
-
گفت از تو کی چنین پنداشتم ** از تو من اومید دیگر داشتم 2395
- “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi.
-
زن در آمد از طریق نیستی ** گفت من خاک شمایم نه ستی
- Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
-
جسم و جان و هر چه هستم آن تست ** حکم و فرمان جملگی فرمان تست
- Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
-
گر ز درویشی دلم از صبر جست ** بهر خویشم نیست آن بهر تو است
- Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
-
تو مرا در دردها بودی دوا ** من نمیخواهم که باشی بینوا
- Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
-
جان تو کز بهر خویشم نیست این ** از برای تستم این ناله و حنین 2400
- Canın için, bu kendim için değil. Bu ağlayış bu inleyiş hep senin için.
-
خویش من و الله که بهر خویش تو ** هر نفس خواهد که میرد پیش تو
- Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
-
کاش جانت کش روان من فدی ** از ضمیر جان من واقف بدی
- Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
-
چون تو با من این چنین بودی به ظن ** هم ز جان بیزار گشتم هم ز تن
- Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
-
خاک را بر سیم و زر کردیم چون ** تو چنینی با من ای جان را سکون
- Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
-
تو که در جان و دلم جا میکنی ** زین قدر از من تبرا میکنی 2405
- Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun.
-
تو تبرا کن که هستت دستگاه ** ای تبرای ترا جان عذر خواه
- Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
-
یاد میکن آن زمانی را که من ** چون صنم بودم تو بودی چون شمن
- O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
-
بنده بر وفق تو دل افروخته ست ** هر چه گویی پخت گوید سوخته ست
- Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.
-
من سپاناخ تو با هر چم پزی ** یا ترش با یا که شیرین میسزی
- Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...
-
کفر گفتم نک به ایمان آمدم ** پیش حکمت از سر جان آمدم 2410
- Küfür söylemiştim; işte imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tâbi oldum.
-
خوی شاهانهی ترا نشناختم ** پیش تو گستاخ خر در تاختم
- Senin şahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eşek sürdüm.
-
چون ز عفو تو چراغی ساختم ** توبه کردم اعتراض انداختم
- Fakat affından bir mum düzüp yakınca tövbe ettim; itirazı bıraktım.
-
مینهم پیش تو شمشیر و کفن ** میکشم پیش تو گردن را بزن
- Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!
-
از فراق تلخ میگویی سخن ** هر چه خواهی کن و لیکن این مکن
- Acı ayrılıktan gem vuruyorsun. Ne istersen yap, fakat bunu yapma!
-
در تو از من عذر خواهی هست سر ** با تو بیمن او شفیعی مستمر 2415
- Gönlünde benim için gizlice bir özür dileyici vardır ki o, ben olmasam da bana şefaat edip durur.
-
عذر خواهم در درونت خلق تست ** ز اعتماد او دل من جرم جست
- Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiğimden gönlüm, kendisine suç aradı.
-
رحم کن پنهان ز خود ای خشمگین ** ای که خلقت به ز صد من انگبین
- Ey ahlâkı yüz batman baldan daha güzel, daha tatlı olan kızgın adam! Sen de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
-
زین نسق میگفت با لطف و گشاد ** در میانه گریهای بر وی فتاد
- Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.
-
گریه چون از حد گذشت و های های ** زو که بیگریه بد او خود دل ربای
- Ağlaması bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca.
-
شد از آن باران یکی برقی پدید ** زد شراری در دل مرد وحید 2420
- O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı.
-
آن که بندهی روی خوبش بود مرد ** چون بود چون بندگی آغاز کرد
- Adamın, güzel yüzüne kul olduğu dilber, kulluğa başlarsa hal ne olur, insan ne hale gelir?
-
آن که از کبرش دلت لرزان بود ** چون شوی چون پیش تو گریان شود
- Azametinden yüreğini oynatan, kibirinden seni tir tir titreten sevgili, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hale girersin?
-
آن که از نازش دل و جان خون بود ** چون که آید در نیاز او چون بود
- Naz ve istiğnası ile can ve gönülleri kan haline getiren güzel, niyaza girişirse hal ne olur?
-
آن که در جور و جفایش دام ماست ** عذر ما چه بود چو او در عذر خاست
- Cevrü cefası, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkışırsa biz ne mazeret bulabilir, ne söyleyebiliriz?
-
زين للناس حق آراسته ست ** ز آن چه حق آراست چون دانند جست 2425
- Züyyine linnâs, hükmünce Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?
-
چون پی یسکن الیهاش آفرید ** کی تواند آدم از حوا برید
- Tanrı; kadını erkeklere munis olmak üzere yarattı. Âdem nasıl olurda Havva’dan ayrılabilir?
-
رستم زال ار بود وز حمزه بیش ** هست در فرمان اسیر زال خویش
- Kişi yiğitlikte Zâloğlu Rüstem bile olsa Hamza’dan bile ileri geçse yine hükmetme hususunda karısının esiridir.
-
آن که عالم مست گفتش آمدی ** کلمینی یا حمیراء میزدی
- Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile “Kellimîni ya Humeyrâ” derdi.
-
آب غالب شد بر آتش از نهیب ** آتشش جوشد چو باشد در حجاب
- Gerçi zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır.
-
چون که دیگی حایل آید هر دو را ** نیست کرد آن آب را کردش هوا 2430
- İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava haline getirir.
-
ظاهرا بر زن چو آب ار غالبی ** باطنا مغلوب و زن را طالبی
- Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlûpsun, sen onu istemektesin.