چون ز عفو تو چراغی ساختم ** توبه کردم اعتراض انداختم
Fakat affından bir mum düzüp yakınca tövbe ettim; itirazı bıraktım.
مینهم پیش تو شمشیر و کفن ** میکشم پیش تو گردن را بزن
Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!
از فراق تلخ میگویی سخن ** هر چه خواهی کن و لیکن این مکن
Acı ayrılıktan gem vuruyorsun. Ne istersen yap, fakat bunu yapma!
در تو از من عذر خواهی هست سر ** با تو بیمن او شفیعی مستمر2415
Gönlünde benim için gizlice bir özür dileyici vardır ki o, ben olmasam da bana şefaat edip durur.
عذر خواهم در درونت خلق تست ** ز اعتماد او دل من جرم جست
Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiğimden gönlüm, kendisine suç aradı.
رحم کن پنهان ز خود ای خشمگین ** ای که خلقت به ز صد من انگبین
Ey ahlâkı yüz batman baldan daha güzel, daha tatlı olan kızgın adam! Sen de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
زین نسق میگفت با لطف و گشاد ** در میانه گریهای بر وی فتاد
Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.
گریه چون از حد گذشت و های های ** زو که بیگریه بد او خود دل ربای
Ağlaması bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca.
شد از آن باران یکی برقی پدید ** زد شراری در دل مرد وحید2420
O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı.
آن که بندهی روی خوبش بود مرد ** چون بود چون بندگی آغاز کرد
Adamın, güzel yüzüne kul olduğu dilber, kulluğa başlarsa hal ne olur, insan ne hale gelir?
آن که از کبرش دلت لرزان بود ** چون شوی چون پیش تو گریان شود
Azametinden yüreğini oynatan, kibirinden seni tir tir titreten sevgili, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hale girersin?
آن که از نازش دل و جان خون بود ** چون که آید در نیاز او چون بود
Naz ve istiğnası ile can ve gönülleri kan haline getiren güzel, niyaza girişirse hal ne olur?
آن که در جور و جفایش دام ماست ** عذر ما چه بود چو او در عذر خاست
Cevrü cefası, bize tuzak olan dilber, özür dilemeye kalkışırsa biz ne mazeret bulabilir, ne söyleyebiliriz?
زين للناس حق آراسته ست ** ز آن چه حق آراست چون دانند جست2425
Züyyine linnâs, hükmünce Tanrı’nın insanlar için bezediği şeylerden halk, nasıl kurtulabilir?
چون پی یسکن الیهاش آفرید ** کی تواند آدم از حوا برید
Tanrı; kadını erkeklere munis olmak üzere yarattı. Âdem nasıl olurda Havva’dan ayrılabilir?
رستم زال ار بود وز حمزه بیش ** هست در فرمان اسیر زال خویش
Kişi yiğitlikte Zâloğlu Rüstem bile olsa Hamza’dan bile ileri geçse yine hükmetme hususunda karısının esiridir.
آن که عالم مست گفتش آمدی ** کلمینی یا حمیراء میزدی
Âdem sözlerinden âlemin sarhoş olduğu Muhammed bile “Kellimîni ya Humeyrâ” derdi.
آب غالب شد بر آتش از نهیب ** آتشش جوشد چو باشد در حجاب
Gerçi zâhiren su, ateşten üstündür; fakat bir kaba konunca ateş, onu fıkır fıkır kaynatır.
چون که دیگی حایل آید هر دو را ** نیست کرد آن آب را کردش هوا2430
İkisinin arasında bir tencere, bir çömlek oldu mu ateş, o suyu yok eder, hava haline getirir.
ظاهرا بر زن چو آب ار غالبی ** باطنا مغلوب و زن را طالبی
Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlûpsun, sen onu istemektesin.
این چنین خاصیتی در آدمی است ** مهر حیوان را کم است آن از کمی است
Böyle bir hassa ancak Âdemoğlundadır. Çünkü insanda muhabbet vardır. Hayvanın muhabbeti azdır ve bu da onun nâkıs olmasından ileri gelmiştir.
در بیان این خبر که انهن یغلبن العاقل و یغلبهن الجاهل
Kadınlar, akıllı kişiye galebe ederler, fakat cahil kişi onlara galip olur
گفت پیغمبر که زن بر عاقلان ** غالب آید سخت و بر صاحب دلان
Peygamber dedi ki: “Kadınlar; akıllı kişilere ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar.
باز بر زن جاهلان چیره شوند ** ز آن که ایشان تند و بس خیره روند
Fakat cahiller, kadına galebe ederler.” Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.
کم بودشان رقت و لطف و وداد ** ز آن که حیوانی است غالب بر نهاد2435
Onlarda acıma, lûtfetme, sevme azdır. Çünkü tabiatlarında, yaradılışlarında hayvanlık üstündür.
مهر و رقت وصف انسانی بود ** خشم و شهوت وصف حیوانی بود
Sevgi ve acıma, insanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse... hayvanlık vasfıdır.
پرتو حق است آن معشوق نیست ** خالق است آن گوییا مخلوق نیست
Kadın, Hak nurudur, sevgili değil... Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değildir!
تسلیم کردن مرد خود را به آن چه التماس زن بود از طلب معیشت و آن اعتراض زن را اشارت حق دانستن: بنزد عقل هر دانندهای هست که با گردنده گردانندهای هست
O adamın kendisini karısına teslim etmesi, kadının istek ve itirazını Hakk’ın emri bilmesi… Dönen bir şeyi bir döndürenin bulunduğu, her bilene göre alken sabittir
مرد ز آن گفتن پشیمان شد چنان ** کز عوانی ساعت مردن عوان
Avamdan olan birisinin ölüm anında avamlıktan pişman olması gibi o bedevî de söylediğine pişman oldu.
گفت خصم جان جان چون آمدم ** بر سر جان من لگدها چون زدم
“Canımın canına nasıl oldu da düşman kesildim; canımın başına nasıl oldu da tekmeler savurdum?” dedi.
چون قضا آید فرو پوشد بصر ** تا نداند عقل ما پا را ز سر2440
Aklımız baştan ayağı fark etmesin diye kaza geldi mi, gözümüzü örtüyor.
چون قضا بگذشت خود را میخورد ** پرده بدریده گریبان میدرد
Kaza geçince, insan kendisini yemeğe başlar. Perdesi yırtılan, sırrı meydana çıkan, yakasını yırtar.
مرد گفت ای زن پشیمان میشوم ** گر بدم کافر مسلمان میشوم
Bedevî dedi ki: “Ey kadın, pişman oluyorum. Kâfir olmuşsam bile müslüman olmaktayım.
من گنهکارم توام رحمی بکن ** بر مکن یک بارگیم از بیخ و بن
Sana karşı suçluyum bana acı; beni kökümden, dibimden kâmilen söküp atma!”
کافر پیر ار پشیمان میشود ** چون که عذر آرد مسلمان میشود
İhtiyar kâfir, pişman olursa özür getirmeye başlar ve müslüman olur.
حضرت پر رحمت است و پر کرم ** عاشق او هم وجود و هم عدم2445
Tanrı tapusu, rahmet ve keremlerle dopdoludur. Varlık da ona âşık yokluk da.
کفر و ایمان عاشق آن کبریا ** مس و نقره بندهی آن کیمیا
Küfür de o ululuk sahibi Tanrı’ya âşıktır, iman da; bakır da o kimyanın kuludur, gümüş de!
در بیان آن که موسی و فرعون هر دو مسخر مشیتاند چنان که زهر و پادزهر و ظلمات و نور و مناجات کردن فرعون به خلوت تا ناموس نشکند
Zehirle panzehir, zulmetle nur nasıl Tanrı dileğine müsahharsa Mûsâ ve Firavun da Tanrı dileğine müsahhardır. Firavun’un, şerefine halel gelmemesi için Tanrı’ya yalnızca münacatı
موسی و فرعون معنی را رهی ** ظاهر آن ره دارد و این بیرهی
Mûsâ’nın da mâna cihetinden bir yolu vardır, Firavun’un da. Fakat, zâhiren Mûsâ yolludur, Firavun yolsuz.
روز موسی پیش حق نالان شده ** نیم شب فرعون گریان آمده
Mûsâ , gündüzün Tanrı huzurunda ağlayıp inledi; Firavunda gece yarısı ağladı,
کاین چه غل است ای خدا بر گردنم ** ور نه غل باشد که گوید من منم
Dedi ki; “Ey Tanrı, boynundaki bu demir zincir nedir? Boynumda demir zincir olmasa kim “ Ben, benim” der (asılsız dâvaya. Benliğe kalkışır? )
ز آن که موسی را منور کردهای ** مر مرا ز آن هم مکدر کردهای2450
Şüphe yok ki Mûsâ’yı nurlandıran iradenle beni de karanlıklara daldırdın.
ز آن که موسی را تو مه رو کردهای ** ماه جانم را سیه رو کردهای
Mûsâ’yı, ay yüzlü bir hale getirten dileğinle canımın aynı kara yüzlü bir hale getirdin.
بهتر از ماهی نبود استارهام ** چون خسوف آمد چه باشد چارهام
Yıldızım aydan daha iyi, daha talihli değil ki. Tutulursa ne çarem var?
نوبتم گر رب و سلطان میزنند ** مه گرفت و خلق پنگان میزنند
Halk, benim nöbetimi Tanrı diye, Sultan diye tutuyor ama doğrusu ay tutulmuş, tas çalıyorlar!
میزنند آن طاس و غوغا میکنند ** ماه را ز آن زخمه رسوا میکنند
Onlar tas çalıp gürültü ediyorlar ama o gürültüyle ayı rüsvay etmektedirler.
من که فرعونم ز شهرت وای من ** زخم طاس آن ربی الاعلای من2455
Ben ki Firavun’um, şöhretten elâman! “Enerabbüküm-ül â’lâ demem de beni rüsvay eden tas gürültüsüdür.
خواجهتاشانیم اما تیشهات ** میشکافد شاخ را در بیشهات
Mûsâ’da, ben de aynı kapının kuluyuz. Fakat senin ormanında senin baltan işliyor; dalları senin baltan kesmektedir;
باز شاخی را موصل میکند ** شاخ دیگر را معطل میکند