آب باران است ما را در سبو ** ملکت و سرمایه و اسباب تو
Testimizde yağmur suyu var. Malın, mülkün, sermayen bundan ibaret.
این سبوی آب را بردار و رو ** هدیه ساز و پیش شاهنشاه شو2705
Bu su testisini al, git; padişahlar padişahın huzuruna var, armağan götür.
گو که ما را غیر این اسباب نیست ** در مفازه هیچ به زین آب نیست
De ki: Bizim bundan başka hiçbir malımız, mülkümüz yok. Çölde de bundan iyi su hiç yoktur.
گر خزینهش پر متاع فاخر است ** این چنین آبش نباشد نادر است
Padişahın hazinesi ağır elbiselerle doluysa da bunun gibi suyu yoktur. Bu su az bulunur.
چیست آن کوزه تن محصور ما ** اندر او آب حواس شور ما
O testi nedir? Bizim mezar gibi cismimiz, içinde de bizim acı ve hislerimizin suyu var.
ای خداوند این خم و کوزهی مرا ** در پذیر از فضل الله اشتری
Ey Tanrı! “Tanrı, cennet karşılığına iman edenlerin canlarını, mallarını satın aldı” âyetindeki fazıl ve kereminden bizim bu küpümüzü, bu testimizi kabul et!
کوزهای با پنج لولهی پنج حس ** پاک دار این آب را از هر نجس2710
Bu beş duygudan meydana gelme beş lüleli testideki suyu her türlü murdar şeylerden, her çeşit pisliklerden temiz tut.
تا شود زین کوزه منفذ سوی بحر ** تا بگیرد کوزهی من خوی بحر
Bu suretle şu testinin denize bir menfezi olsunda testim deniz huyuyla huylansın.
تا چو هدیه پیش سلطانش بری ** پاک بیند باشدش شه مشتری
Armağanı padişaha tertemiz götürünce onu görür, anlamak ister.
بینهایت گردد آبش بعد از آن ** پر شود از کوزهی من صد جهان
Ondan sonra da artık testinin suyu nihayetsiz bir dereceye gelir. Testinin suyundan yüzlerce dünya dolar.
لولهها بر بند و پر دارش ز خم ** گفت غضوا عن هوا ابصارکم
Lüleleri kapa, testiyi de küpten doldur. Tanrı” Gözlerinizi heva ve hevesten yumun” buyurdu.
ریش او پر باد کاین هدیه کراست ** لایق چون او شهی این است راست2715
Arap, kimin böyle bir hediyesi var? Hakikaten bu armağan, öyle bir padişaha lâyık diye gururlanmaktaydı.
زن نمیدانست کانجا بر گذر ** هست جاری دجلهی همچون شکر
Kadın da bilmiyordu ki, orada yol üzerinde şeker gibi Dicle akıp durmakta.
در میان شهر چون دریا روان ** پر ز کشتیها و شست ماهیان
Şehrin ortasından gemilerle, balık ağlarıyla dolu, deniz gibi akıp gitmekte.
رو بر سلطان و کار و بار بین ** حس تجری تحتها الأنهار بین
Padişahın huzuruna var da şevketi, azameti gör; altından nehirler akan bahçeler diye övülen yerlere bak!
این چنین حسها و ادراکات ما ** قطرهای باشد در آن نهر صفا
O saffet denizine nispetle bizim, anlayışlarımız bir katradan ibarettir.
در نمد دوختن زن عرب سبوی آب باران را و مهر نهادن بر وی از غایت اعتقاد عرب
Arabın su testisini keçeye sarıp dikmesi ve ağzını kapatması
مرد گفت آری سبو را سر ببند ** هین که این هدیه ست ما را سودمند2720
Arap, evet, dedi. Testinin ağzını kapa, hakikaten armağan, bize faydalı.
در نمد در دوز تو این کوزه را ** تا گشاید شه به هدیه روزه را
در بیان آن که چنان که گدا عاشق کرم است و عاشق کریم، کرم کریم هم عاشق گداست اگر گدا را صبر بیش بود کریم بر در او آید و اگر کریم را صبر بیش بود گدا بر در او آید اما صبر گدا کمال گداست و صبر کریم نقصان اوست
Yoksul, nasıl ihsana ve ihsan sahibine âşıksa ihsan sahibi de yoksula âşıktır. Yoksulun sabrı çoksa ihsan sahibi onun kapısına gelir. İhsan sahibinin sabrı fazlaysa yoksul, onun kapısına varır. Fakat yoksulun sabrı, kemalidir, ihsan sahibinin sabrı ise noksanı
بانگ میآمد که ای طالب بیا ** جود محتاج گدایان چون گدا
Kapıdan ses gelmekteydi: Ey istekli, gel! Cömertlik, yoksul gibi, yoksullara muhtaçtır.
Cilalı ve tozsuz ayna arayan güzeller gibi cömertlik de yoksul ve zayıf kişileri arar.
روی خوبان ز آینه زیبا شود ** روی احسان از گدا پیدا شود
Güzellerin yüzü ayna ile güzelleşir. Onlar aynaya bakıp bezenirler. İhsan ve keremin yüzü de yoksula bakmakla görünür.
پس از این فرمود حق در و الضحی ** بانگ کم زن ای محمد بر گدا
Bundan dolayı Hak “Vedduhâ” sûresinde “ Ey Muhammed, yoksula bağırma” buyurdu.
چون گدا آیینهی جود است هان ** دم بود بر روی آیینه زیان
Mademki yoksul, cömertliğin aynasıdır, iyi bil ki ağızdan çıkan nefes aynayı buğulandırır.
آن یکی جودش گدا آرد پدید ** و آن دگر بخشد گدایان را مزید
Tanrı’nın bir çeşit cömertliği, yoksulları meydana çıkarır, bir başka cömertliği de onlara bol bol ihsanda bulunur.
پس گدایان آیت جود حقاند ** و آن که با حقند جود مطلقاند2750
Şu halde yoksullar, Tanrı cömertliği aynalarıdır. Hak ile Hak olan ve varlıktan tamamı ile geçen hakikî yoksullarsa mutlak nur olmuşlardır.
و آن که جز این دوست او خود مردهای است ** او بر این در نیست نقش پردهای است
Bu iki çeşit yoksuldan başkaları (yani varlığı olmayanlarla varlıktan geçenlerden başkaları) esasen ölüdür. Bu çeşit adam bu kapıda değildir, perdedeki, nakıştan, suretten ibarettir.
فرق میان آن که درویش است به خدا و تشنهی خدا و میان آن که درویش است از خدا و تشنهی غیر است
Tanrı’ya muhtaç ve susamış kişiyle Tanrı’ya ait bir şeye sahip olmayan ve ondan başkasını dileyen kişi arasındaki fark
نقش درویش است او نی اهل نان ** نقش سگ را تو مینداز استخوان
O kişi, yoksulun resmidir, canı yoktur, ekmek yemez. Köpek resmine kemik atma.
فقر لقمه دارد او نی فقر حق ** پیش نقش مردهای کم نه طبق
O, Tanrı fakiri değil, lokma fakiridir. Ölü resmin önüne yemek tabağını koyma.