English    Türkçe    فارسی   

1
292-341

  • میم و واو و میم و نون تشریف نیست ** لفظ مومن جز پی تعریف نیست‌‌
  • Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
  • گر منافق خوانی‌‌اش این نام دون ** همچو کژدم می‌‌خلد در اندرون‌‌
  • Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar.
  • گرنه این نام اشتقاق دوزخ است ** پس چرا در وی مذاق دوزخ است‌‌
  • Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var?
  • زشتی آن نام بد از حرف نیست ** تلخی آن آب بحر از ظرف نیست‌‌ 295
  • O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı “kab” dan değildir.
  • حرف ظرف آمد در او معنی چو آب ** بحر معنی عنده أم الکتاب‌‌
  • Harf kaptır, ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
  • بحر تلخ و بحر شیرین در جهان ** در میانشان برزخ لا یبغیان‌‌
  • Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.
  • وانگه این هر دو ز یک اصلی روان ** بر گذر زین هر دو رو تا اصل آن‌‌
  • Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ onun aslına kadar yürü!
  • زر قلب و زر نیکو در عیار ** بی‌‌محک هرگز ندانی ز اعتبار
  • Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
  • هر که را در جان خدا بنهد محک ** هر یقین را باز داند او ز شک‌‌ 300
  • Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir.
  • در دهان زنده خاشاکی جهد ** آن گه آرامد که بیرونش نهد
  • Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır.
  • در هزاران لقمه یک خاشاک خرد ** چون در آمد حس زنده پی ببرد
  • Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.
  • حس دنیا نردبان این جهان ** حس دینی نردبان آسمان‌‌
  • Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.
  • صحت این حس بجویید از طبیب ** صحت آن حس بخواهید از حبیب‌‌
  • Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (Hz. Muhammed’den) .
  • صحت این حس ز معموری تن ** صحت آن حس ز تخریب بدن‌‌ 305
  • Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harap etmektedir.
  • راه جان مر جسم را ویران کند ** بعد از آن ویرانی آبادان کند
  • Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
  • کرد ویران خانه بهر گنج زر ** وز همان گنجش کند معمورتر
  • Altın definesi için evi harap etmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir.
  • آب را ببرید و جو را پاک کرد ** بعد از آن در جو روان کرد آب خورد
  • Suyu kesmiş, suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtmıştır.
  • پوست را بشکافت و پیکان را کشید ** پوست تازه بعد از آتش بردمید
  • Deriyi yarmış, termeni çıkarmış... Ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir.
  • قلعه ویران کرد و از کافر ستد ** بعد از آن بر ساختش صد برج و سد 310
  • Kaleyi yıkıp kâfirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır.
  • کار بی‌‌چون را که کیفیت نهد ** این که گفتم هم ضرورت می‌‌دهد
  • Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı’nın işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir.
  • گه چنین بنماید و گه ضد این ** جز که حیرانی نباشد کار دین‌‌
  • Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini. Din işinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur.
  • نی چنان حیران که پشتش سوی اوست ** بل چنین حیران و غرق و مست دوست‌‌
  • Fakat din işinde hayrete düşen, arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.
  • آن یکی را روی او شد سوی دوست ** و آن یکی را روی او خود روی دوست‌‌
  • Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru.
  • روی هر یک می‌‌نگر می‌‌دار پاس ** بو که گردی تو ز خدمت رو شناس‌‌ 315
  • Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür.
  • چون بسی ابلیس آدم روی هست ** پس به هر دستی نشاید داد دست‌‌
  • Zira nice insan suratlı şeytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek lâyık değildir.
  • ز انکه صیاد آورد بانگ صفیر ** تا فریبد مرغ را آن مرغ گیر
  • Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar.
  • بشنود آن مرغ بانگ جنس خویش ** از هوا آید بیابد دام و نیش‌‌
  • حرف درویشان بدزدد مرد دون ** تا بخواند بر سلیمی ز ان فسون‌‌
  • Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
  • کار مردان روشنی و گرمی است ** کار دونان حیله و بی‌‌شرمی است‌‌ 320
  • Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır.
  • شیر پشمین از برای کد کنند ** بو مسیلم را لقب احمد کنند
  • Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının şekline bürünür, onlar gibi görünürler), Ebu Museylim’e Ahmet lâkabı verirler.
  • بو مسیلم را لقب کذاب ماند ** مر محمد را اولو الالباب ماند
  • Ebu Müseylim’in lâkabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi.
  • آن شراب حق ختامش مشک ناب ** باده را ختمش بود گند و عذاب‌‌
  • O, Hak şarabının mührü, şişesinin kapağı; halis misktir. Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.
  • داستان آن پادشاه جهود که نصرانیان را می‌‌کشت از بهر تعصب
  • Yahudi padişahın hikâyesi
  • بود شاهی در جهودان ظلم ساز ** دشمن عیسی و نصرانی گداز
  • Yahudiler içinde zalim, İsa düşmanı ve Hıristiyanları yakıp yandırır bir padişah vardı.
  • عهد عیسی بود و نوبت آن او ** جان موسی او و موسی جان او 325
  • İsa’nın devriyle, nöbet onundu. Mûsâ’nın canı oydu, onun canı Mûsâ.
  • شاه احول کرد در راه خدا ** آن دو دمساز خدایی را جدا
  • Şaşı padişah, Tanrı yolunda o iki Tanrı demsâzını birbirinden ayırdı.
  • گفت استاد احولی را کاندر آ ** رو برون آر از وثاق آن شیشه را
  • Usta, bir şaşıya “yürü, var, o şişeyi evden getir” dedi.
  • گفت احول ز ان دو شیشه من کدام ** پیش تو آرم بکن شرح تمام‌‌
  • Şaşı, ”O iki şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle” dedi.
  • گفت استاد آن دو شیشه نیست رو ** احولی بگذار و افزون بین مشو
  • Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma!”
  • گفت ای استا مرا طعنه مزن ** گفت استا ز ان دو یک را در شکن‌‌ 330
  • Şaşı, “Usta, beni paylama. Şişe iki” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişenin birini kır!”
  • شیشه یک بود و به چشمش دو نمود ** چون شکست او شیشه را دیگر نبود
  • Çırak birini kırınca ikiside gözden kayboldu. İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur.
  • چون یکی بشکست هر دو شد ز چشم ** مردم احول گردد از میلان و خشم‌‌
  • Şişe birdi onun gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne öbürü!
  • خشم و شهوت مرد را احول کند ** ز استقامت روح را مبدل کند
  • Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır.
  • چون غرض آمد هنر پوشیده شد ** صد حجاب از دل به سوی دیده شد
  • Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.
  • چون دهد قاضی به دل رشوت قرار ** کی شناسد ظالم از مظلوم زار 335
  • Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zalimi, ağlayıp inleyen mazlumdan nasıl ayırt edebilir?
  • شاه از حقد جهودانه چنان ** گشت احول کالامان یا رب امان‌‌
  • Padişah, Yahudice kininden dolayı öyle bir şaşı oldu ki aman Ya Rabbi, aman!
  • صد هزاران مومن مظلوم کشت ** که پناهم دین موسی را و پشت‌‌
  • Musa dininin koruyucusuyum, arkasıyım diye yüz binlerce mazlum mümin öldürttü.
  • آموختن وزیر مکر پادشاه را
  • Vezirin padişaha hile öğretmesi
  • او وزیری داشت گبر و عشوه‌‌ده ** کاو بر آب از مکر بر بستی گره‌‌
  • Padişahın öyle yol vurucu, öyle hilekâr bir veziri vardı ki hile ile suyu bile düğümlerdi.
  • گفت ترسایان پناه جان کنند ** دین خود را از ملک پنهان کنند
  • Dedi ki: “Hıristiyanlar, canlarını korurlar ve dinlerini padişahtan gizlerler.
  • کم کش ایشان را که کشتن سود نیست ** دین ندارد بوی، مشک و عود نیست‌‌ 340
  • Onları az öldür, çünkü öldürmede fayda yok, Dinin kokusu çıkmaz; misk ve öd ağacı değil ki!
  • سر پنهان است اندر صد غلاف ** ظاهرش با تست و باطن بر خلاف‌‌
  • Yüz tane kılıf içinde gizli sırdır. Dışı, sana malûmdur ama içi aksine.”