-
حرف درویشان بدزدد مرد دون ** تا بخواند بر سلیمی ز ان فسون
- Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
-
کار مردان روشنی و گرمی است ** کار دونان حیله و بیشرمی است 320
- Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır.
-
شیر پشمین از برای کد کنند ** بو مسیلم را لقب احمد کنند
- Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının şekline bürünür, onlar gibi görünürler), Ebu Museylim’e Ahmet lâkabı verirler.
-
بو مسیلم را لقب کذاب ماند ** مر محمد را اولو الالباب ماند
- Ebu Müseylim’in lâkabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi.
-
آن شراب حق ختامش مشک ناب ** باده را ختمش بود گند و عذاب
- O, Hak şarabının mührü, şişesinin kapağı; halis misktir. Adi şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.
-
داستان آن پادشاه جهود که نصرانیان را میکشت از بهر تعصب
- Yahudi padişahın hikâyesi
-
بود شاهی در جهودان ظلم ساز ** دشمن عیسی و نصرانی گداز
- Yahudiler içinde zalim, İsa düşmanı ve Hıristiyanları yakıp yandırır bir padişah vardı.
-
عهد عیسی بود و نوبت آن او ** جان موسی او و موسی جان او 325
- İsa’nın devriyle, nöbet onundu. Mûsâ’nın canı oydu, onun canı Mûsâ.
-
شاه احول کرد در راه خدا ** آن دو دمساز خدایی را جدا
- Şaşı padişah, Tanrı yolunda o iki Tanrı demsâzını birbirinden ayırdı.
-
گفت استاد احولی را کاندر آ ** رو برون آر از وثاق آن شیشه را
- Usta, bir şaşıya “yürü, var, o şişeyi evden getir” dedi.
-
گفت احول ز ان دو شیشه من کدام ** پیش تو آرم بکن شرح تمام
- Şaşı, ”O iki şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle” dedi.
-
گفت استاد آن دو شیشه نیست رو ** احولی بگذار و افزون بین مشو
- Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü, şaşılığı bırak fazla görücü olma!”
-
گفت ای استا مرا طعنه مزن ** گفت استا ز ان دو یک را در شکن 330
- Şaşı, “Usta, beni paylama. Şişe iki” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişenin birini kır!”
-
شیشه یک بود و به چشمش دو نمود ** چون شکست او شیشه را دیگر نبود
- Çırak birini kırınca ikiside gözden kayboldu. İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur.
-
چون یکی بشکست هر دو شد ز چشم ** مردم احول گردد از میلان و خشم
- Şişe birdi onun gözüne iki göründü. Şişeyi kırınca ne o şişe kaldı, ne öbürü!
-
خشم و شهوت مرد را احول کند ** ز استقامت روح را مبدل کند
- Hiddet ve şehvet insanı şaşı yapar; doğruluktan ayırır.
-
چون غرض آمد هنر پوشیده شد ** صد حجاب از دل به سوی دیده شد
- Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.
-
چون دهد قاضی به دل رشوت قرار ** کی شناسد ظالم از مظلوم زار 335
- Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zalimi, ağlayıp inleyen mazlumdan nasıl ayırt edebilir?
-
شاه از حقد جهودانه چنان ** گشت احول کالامان یا رب امان
- Padişah, Yahudice kininden dolayı öyle bir şaşı oldu ki aman Ya Rabbi, aman!
-
صد هزاران مومن مظلوم کشت ** که پناهم دین موسی را و پشت
- Musa dininin koruyucusuyum, arkasıyım diye yüz binlerce mazlum mümin öldürttü.
-
آموختن وزیر مکر پادشاه را
- Vezirin padişaha hile öğretmesi
-
او وزیری داشت گبر و عشوهده ** کاو بر آب از مکر بر بستی گره
- Padişahın öyle yol vurucu, öyle hilekâr bir veziri vardı ki hile ile suyu bile düğümlerdi.
-
گفت ترسایان پناه جان کنند ** دین خود را از ملک پنهان کنند
- Dedi ki: “Hıristiyanlar, canlarını korurlar ve dinlerini padişahtan gizlerler.
-
کم کش ایشان را که کشتن سود نیست ** دین ندارد بوی، مشک و عود نیست 340
- Onları az öldür, çünkü öldürmede fayda yok, Dinin kokusu çıkmaz; misk ve öd ağacı değil ki!
-
سر پنهان است اندر صد غلاف ** ظاهرش با تست و باطن بر خلاف
- Yüz tane kılıf içinde gizli sırdır. Dışı, sana malûmdur ama içi aksine.”
-
شاه گفتش پس بگو تدبیر چیست ** چارهی آن مکر و ان تزویر چیست
- Padişah : “Peki söyle bakalım, ne yapalım; bu hususta ne hile ve tezvirde bulunalım, çaresi ne?
-
تا نماند در جهان نصرانیی ** نی هویدا دین و نی پنهانیی
- Ne yapalım ki dünyada ne açık dindar, ne gizli din tutar bir Hıristiyan kalmasın” dedi
-
گفت ای شه گوش و دستم را ببر ** بینیام بشکاف و لب در حکم مر
- Vezir dedi ki: “Bana gazebederek hükmet, kulağımı elimi kestir; burnumu, dudağımı yardır!
-
بعد از آن در زیر دار آور مرا ** تا بخواهد یک شفاعتگر مرا 345
- Ondan sonra beni darağacına götür. O esnada bir şefaatçi suçumun affını dilesin.
-
بر منادی گاه کن این کار تو ** بر سر راهی که باشد چار سو
- Bu işi dört yol ağzı bir yerde, tellâl pazarında yaptır.
-
آن گهم از خود بران تا شهر دور ** تا در اندازم در ایشان شر و شور
- Ondan sonrada beni, huzurundan uzak bir şehre sür ki ben, onların arasına yüz türlü din kayıtsızlığı sokayım.
-
تلبیس وزیر با نصارا
- Vezirin Hristiyanlara hilesi
-
پس بگویم من به سر نصرانیام ** ای خدای راز دان میدانیام
- Bu halde diyeyim ki: ben gizli Hristiyan’ım; ey sır bilen Tanrı; sen benim gönlümü bilirsin!
-
شاه واقف گشت از ایمان من ** وز تعصب کرد قصد جان من
- Padişah, benim imanımı anladı; taassuptan dolayı canıma kastetti.
-
خواستم تا دین ز شه پنهان کنم ** آن که دین اوست ظاهر آن کنم 350
- Dinimi padişahtan saklamak, onun dininden görünmek istedim.
-
شاه بویی برد از اسرار من ** متهم شد پیش شه گفتار من
- Padişah, benim sırlarımdan bir koku sezdi. Sözlerim huzurunda kusurlu göründü.
-
گفت گفت تو چو در نان سوزن است ** از دل من تا دل تو روزن است
- Dedi ki: “ Senin sözlerin, içinde iğne olan ekmek gibidir. Benim gönlümden senin gönlüne pencere var.
-
من از آن روزن بدیدم حال تو ** حال تو دیدم ننوشم قال تو
- Ben, o pencereden halini gördüm; artık lâfını dinleyemem.”
-
گر نبودی جان عیسی چارهام ** او جهودانه بکردی پارهام
- Eğer İsa’nın ruhaniyeti bana imdat etmeseydi o, Yahudicesine beni parça parça ederdi.
-
بهر عیسی جان سپارم سر دهم ** صد هزاران منتش بر خود نهم 355
- İsa için başımla oynar, canımı verir ve bunu canıma yüz binlerce minnet bilirim.
-
جان دریغم نیست از عیسی و لیک ** واقفم بر علم دینش نیک نیک
- İsa’dan canımı sakınmam, fakat onun din bilgisine iyiden iyiye vâkıfım.
-
حیف میآمد مرا کان دین پاک ** در میان جاهلان گردد هلاک
- O pak dinin cahiller arasında mahvolması, bana dokunmakta.
-
شکر ایزد را و عیسی را که ما ** گشتهایم آن کیش حق را رهنما
- Tanrı’ya, İsa’ya şükrolsun ki biz, bu hak dine yol gösterici olduk.
-
از جهود و از جهودی رستهام ** تا به زناری میان را بستهام
- Belimizi zünnarla bağladığımızdan beri Yahudi’den ve Yahudilikten kurtulduk.
-
دور دور عیسی است ای مردمان ** بشنوید اسرار کیش او به جان 360
- Ey halk; devir, İsa’nın devridir. Onun dininin sırlarını candan dinleyin!”
-
کرد با وی شاه آن کاری که گفت ** خلق حیران مانده ز ان مکر نهفت
- Padişah, vezire, vezir ne dediyse yaptı. Halk, bu gizli ve hakikati meçhul hileden dolayı şaşırıp kaldı.
-
راند او را جانب نصرانیان ** کرد در دعوت شروع او بعد از آن
- Onu Hıristiyanların oturdukları tarafa sürdü. Vezir de ondan sonra halkı davete başladı.
-
قبول کردن نصارا مکر وزیر را
- Hıristiyanların vezirin hilesine inanmaları
-
صد هزاران مرد ترسا سوی او ** اندک اندک جمع شد در کوی او
- Yüz binlerce Hıristiyan, azar azar onun etrafına toplandı.
-
او بیان میکرد با ایشان به راز ** سر انگلیون و زنار و نماز
- O, onlara gizlice İncil’in, zünnarın ve namazın sırrını anlatmaktaydı.
-
او به ظاهر واعظ احکام بود ** لیک در باطن صفیر و دام بود 365
- Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış, hakikatte onları avlamak için ıslık ve tuzaktı.
-
بهر این بعضی صحابه از رسول ** ملتمس بودند مکر نفس غول
- Bunun için (gizli hileyi anlamak müşkül olduğundan) bazı Eshab, Peygamber’den, azgın ve hilekâr nefsin hilesini sorarlar;
-
کاو چه آمیزد ز اغراض نهان ** در عبادتها و در اخلاص جان
- “ Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa gizli garezlerden ne karıştırır?” derlerdi.
-
فضل طاعت را نجستندی از او ** عیب ظاهر را بجستندی که کو
- Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabını arayıp sormazlar; ”Apaçık ayıp hangisidir?” diye kötü huyları sorarlardı.