Hasta “ Hadi be, defol, Azrail geliyor!” diye cevap verdi. Sağır “ Ayağı pek kutludur, sevin, neşelen!”dedi.
کر برون آمد بگفت او شادمان ** شکر کش کردم مراعات این زمان3375
Sağır; şükür, böyle bir zamanda hal hatır sorup komşuluk hakkını gözettim diye sevinerek dışarı çıktı.
گفت رنجور این عدوی جان ماست ** ما ندانستیم کاو کان جفاست
Hasta ise “Bu, bizim canımıza düşmanmış, onun cefa madeni olduğunu bilmiyormuşuz” diyordu.
خاطر رنجور جویان صد سقط ** تا که پیغامش کند از هر نمط
Hatırına yüz türlü kötü şeyler geliyor, ona türlü ,türlü haber göndermeyi kuruyordu.
چون کسی کاو خورده باشد آش بد ** میبشوراند دلش تا قی کند
Kötü bir yemek yiyenin o yemeği kusuncaya kadar gönlü bulanır.
کظم غیظ این است آن را قی مکن ** تا بیابی در جزا شیرین سخن
İşte hiddeti yenmek budur; onu kusma ki karşılık tatlı sözler duyasın.
چون نبودش صبر میپیچید او ** کاین سگ زن روسپی حیز کو3380
Sabrı olmadığı için hasta kıvranmakta, “ nerede bu kötü sözlü köpek ki.
تا بریزم بر وی آن چه گفته بود ** کان زمان شیر ضمیرم خفته بود
Söylediklerinin hepsine karşılık vereyim. O zaman tamamı ile hastaydım, aslan gibi olan aklım uyumuştu, hatırıma bir şey gelmedi.
چون عیادت بهر دل آرامی است ** این عیادت نیست دشمن کامی است
Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır sorma değil, düşmanlık!
تا ببیند دشمن خود را نزار ** تا بگیرد خاطر زشتش قرار
Düşmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiş” diyordu.
بس کسان کایشان ز طاعت گمرهاند ** دل به رضوان و ثواب آن دهند
Nice ibadetten vazgeçmiş, kulluktan çıkmış kişilerin gönüllerinde Tanrı’nın rızasını almak, sevaba nail olmak vardır, bunu umarlar.
خود حقیقت معصیت باشد خفی ** بس کدر کان را تو پنداری صفی3385
Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır. Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları sâf ve berrak sanırsın.
همچو آن کر که همیپنداشته ست ** کو نکویی کرد و آن بر عکس جست
O sağır gibi...Sağır, iyilik yaptım sanmıştı, halbuki aksi zuhur etti.
او نشسته خوش که خدمت کردهام ** حق همسایه به جا آوردهام
O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını ele aldım, komşuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmuştu.
بهر خود او آتشی افروخته ست ** در دل رنجور و خود را سوخته ست
Halbuki hastanın gönlünde bir ateş alevlenmiş, kendisini de yakmıştı.
فاتقوا النار التی أوقدتم ** إنکم فی المعصیة ازددتم
Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.
گفت پیغمبر به یک صاحب ریا ** صل إنک لم تصل یا فتی3390
Peygamber bir riyakâra namaz kıldığı halde “ Ey yiğit kalk, namaz kıl, çünkü senin kıldığın namaz değil” dedi.
از برای چارهی این خوفها ** آمد اندر هر نمازی اهدنا
Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassırâtal müstakîme- sen bizi doğru yola hidayet et” denir.
کاین نمازم را میامیز ای خدا ** با نماز ضالین و اهل ریا
Yani “ Ey Tanrı! Bu namazımı yolunu azıtmışların, riyakârların namazıyla karıştırma.”
از قیاسی که بکرد آن کر گزین ** صحبت ده ساله باطل شد بدین
O sağır adamın seçtiği kıyas yüzünden on yıllık konuşma hiç olup gitti.
خاصه ای خواجه قیاس حس دون ** اندر آن وحیی که هست از حد فزون
Ulu kişi, hele bu kıyas, tavsif edilemeyecek vahiyde aşağılık duygusunun kıyası olursa...
گوش حس تو به حرف ار در خور است ** دان که گوش غیب گیر تو کر است3395
Senin duygu kulağın harfleri anlayabilirse de bil ki gaybı duyan kulağın sağırdır.
اول کسی که در مقابلهی نص قیاس آورد ابلیس بود
Nas karşısında ilk olarak kıyası ileri süren İblis’ti
اول آن کس کاین قیاسکها نمود ** پیش انوار خدا ابلیس بود
Tanrı nurlarına karşı bu kıyasçıkları ileri süren ilk kişi, İblisti.
گفت نار از خاک بیشک بهتر است ** من ز نار و او ز خاک اکدر است
Dedi ki: “ Şüphe yok, ateş topraktan daha iyidir. Ben ateşten yaratıldım Âdem kapkara topraktan.
پس قیاس فرع بر اصلش کنیم ** او ز ظلمت ما ز نور روشنیم
Şu halde fer’i, asla nispetle mukayese edelim: O zulmettendir, biz aydın nurdan.”
گفت حق نی بل که لا انساب شد ** زهد و تقوی فضل را محراب شد
Tanrı “ Hayır, soy sop yok. Zâhitlik ve şüpheli şeylerden çekinmek, faziletin mihrabıdır.
این نه میراث جهان فانی است ** که به انسابش بیابی جانی است3400
Bu, fâni dünyanın mirası değildir ki soy sop yüzünden onu elde edesin. Bu can mirasıdır.
بلکه این میراثهای انبیاست ** وارث این جانهای اتقیاست
Hattâ Peygamberlerin mirası. Bunun vârisi şüpheli şeylerden sakınan müminlerin canıdır.
پور آن بو جهل شد مومن عیان ** پور آن نوح نبی از گمرهان
O Ebucehl’in oğlu, açıkça müslüman oldu; şu Nuh Peygamberin oğlu yolunu yanılanlardan.
زادهی خاکی منور شد چو ماه ** زادهی آتش تویی رو رو سیاه
Topraktan yaratılan, ay gibi nurlandı. Ateşten yaratılan sen, yüzü kara oldun, defol!” dedi.
این قیاسات و تحری روز ابر ** یا به شب مر قبله را کرده ست حبر
Bu kıyaslar, bu araştırmalar; bulutlu günde, yahut geceleyin kıbleyi bulmak içindir.
لیک با خورشید و کعبه پیش رو ** این قیاس و این تحری را مجو3405
Fakat güneş doğmuş, Kâbe de karşıdayken bu kıyası, bu araştırmayı bırak, arama!
کعبه نادیده مکن رو زو متاب ** از قیاس الله أعلم بالصواب
Kıyas yüzünden Kâbe’yi görmezlikten gelme, ondan yüz çevirme. Doğruyu Tanrı daha iyi bilir.
چون صفیری بشنوی از مرغ حق ** ظاهرش را یاد گیری چون سبق
Tanrı kuşundan bir ötüş duyunca ders beller gibi yalnız zâhirini beller, hatırında tutarsın.
وانگهی از خود قیاساتی کنی ** مر خیال محض را ذاتی کنی
Sonra da kendinden kıyaslar yapar, hayalin ta kendisini hakikat sanırsın.
اصطلاحاتی است مر ابدال را ** که نباشد ز آن خبر اقوال را
Abdâllerin ıstılahları vardır ki sözlerin, onlardan haberi yok.
منطق الطیری به صوت آموختی ** صد قیاس و صد هوس افروختی3410
Sen, kuş dilini, yalnız ses bakımından öğrendin; yüzlerce kıyas ve hevesler ateşledin.
همچو آن رنجور دلها از تو خست ** کر به پندار اصابت گشته مست
Fakat o hastanın incindiği gibi senden de gönüller incindi, kederlendi. Halbuki sağır, kendi zannına kapılıp, isabet ettiğini sanıp sevincinden sarhoş oldu.
کاتب آن وحی ز آن آواز مرغ ** برده ظنی کاو بود همباز مرغ
O Vahiy Kâtibi de kuşun sesini duyup kendini de o kuşla eşit sandı.
مرغ پری زد مر او را کور کرد ** نک فرو بردش به قعر مرگ و درد
Fakat kuş, bir kanat vurup onu kör etti işte... Onu ölümün ve elemin ta dibine kadar götürdü.
هین به عکسی یا به ظنی هم شما ** در میفتید از مقامات سما
Kendinize gelin, sizde bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki duraklarınızdan düşmeyesiniz.
گر چه هاروتید و ماروت و فزون ** از همه بر بام نحن الصافون3415
Hârût’la Mârût’sanız da, “ Biz sana saf saf ibadet ediyoruz” damının üstünde herkesten ileriyseniz de.
بر بدیهای بدان رحمت کنید ** بر منی و خویش بینی کم تنید
Kötülerin kötülüklerine acıyın. Benliğin kendini görüp beğenmenin etrafında dolaşmayın.
هین مبادا غیرت آید از کمین ** سر نگون افتید در قعر زمین
Kendinize gelin. Tanrı gayreti, pusudan çıkmayı görsün; baş aşağı yerin dibine gidersiniz.
هر دو گفتند ای خدا فرمان تراست ** بیامان تو امانی خود کجاست
İkisi de dediler ki: “ Tanrı, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?”
این همیگفتند و دلشان میطپید ** بد کجا آید ز ما نعم العبید
Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız!” diyorlardı.
خار خار دو فرشته هم نهشت ** تا که تخم خویش بینی را نکشت3420
Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini beğenmiş bir hale soktu.
پس همیگفتند کای ارکانیان ** بیخبر از پاکی روحانیان
“Ey toprağa, suya, yere, ateşe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar.
ما بر این گردون تتقها میتنیم ** بر زمین آییم و شادروان زنیم
Biz şu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz.
عدل توزیم و عبادت آوریم ** باز هر شب سوی گردون بر پریم
Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz.