English    Türkçe    فارسی   

1
3923-3972

  • کل شی‌‌ء ما خلا الله باطل ** إن فضل الله غیم هاطل‌‌
  • Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır. Tanrı’nın ihsanı, yağmuru kesilmeyen bir buluttur.
  • باز گشتن به حکایت امیر المؤمنین علی کرم الله وجهه و مسامحت کردن او با خونی خویش‌‌
  • Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüş, Ali’nin katilini hoş görmesi
  • باز رو سوی علی و خونی‌‌اش ** و آن کرم با خونی و افزونی‌‌اش‌‌
  • Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdiği kerem ve mürüvveti anlat.
  • گفت دشمن را همی بینم به چشم ** روز و شب بر وی ندارم هیچ خشم 3925
  • Ali dedi ki: “Ben düşmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle olduğu halde hiç kızmıyorum.
  • ز آنکه مرگم همچو من خوش آمده ست ** مرگ من در بعث چنگ اندر زده ست‌‌
  • Çünkü ölümüm, bana can gibi hoş geliyor; dirilmemle âdeta bir.
  • مرگ بی‌‌مرگی بود ما را حلال ** برگ بی‌‌برگی بود ما را نوال‌‌
  • Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmuştur; azıksızlık azığı, bize rızk ve nimettir.
  • ظاهرش مرگ و به باطن زندگی ** ظاهرش ابتر نهان پایندگی‌‌
  • Ölümün görünüşü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüşte sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
  • در رحم زادن جنین را رفتن است ** در جهان او را ز نو بشکفتن است‌‌
  • Çocuğun rahimden, doğması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni baştan bir hayat var.
  • چون مرا سوی اجل عشق و هواست ** نهی لا تلقوا بأيدیکم مراست‌‌ 3930
  • Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir.
  • ز آنکه نهی از دانه‌‌ی شیرین بود ** تلخ را خود نهی حاجت کی شود
  • Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
  • دانه‌‌ای که تلخ باشد مغز و پوست ** تلخی و مکروهی‌‌اش خود نهی اوست‌‌
  • Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.
  • دانه‌‌ی مردن مرا شیرین شده ست ** بل هم احیاء پی من آمده ست‌‌
  • Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
  • اقتلونی یا ثقاتی لائما ** إن فی قتلی حیاتی دایما
  • Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
  • إن فی موتی حیاتی یا فتی ** کم أفارق موطنی حتی متی‌‌ 3935
  • Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım?
  • فرقتی لو لم تکن فی ذا السکون ** لم یقل إنا إليه راجعون‌‌
  • Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
  • راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
  • Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
  • افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان‌‌
  • Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
  • باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش‌‌
  • Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
  • من حلالت می‌‌کنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز
  • Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
  • گفتم ار هر ذره‌‌ای خونی شود ** خنجر اندر کف به قصد تو رود 3940
  • Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse.
  • یک سر مو از تو نتواند برید ** چون قلم بر تو چنان خطی کشید
  • Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
  • لیک بی‌‌غم شو شفیع تو منم ** خواجه‌‌ی روحم نه مملوک تنم‌‌
  • Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
  • پیش من این تن ندارد قیمتی ** بی‌‌تن خویشم فتی ابن الفتی‌‌
  • Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
  • خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من‌‌
  • Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
  • آن که او تن را بدین سان پی کند ** حرص میری و خلافت کی کند 3945
  • Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer?
  • ز آن به ظاهر کوشد اندر جاه و حکم ** تا امیران را نماید راه و حکم‌‌
  • O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;
  • تا امیری را دهد جانی دگر ** تا دهد نخل خلافت را ثمر
  • Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu işle meşgul olur.
  • بیان آن که فتح طلبیدن پیغامبر علیه السلام مکه را و غیر مکه را بجهت دوستی ملک دنیا نبود چون فرموده است که الدنیا جیفه بلکه به امر بود
  • Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diğer yerleri fethetmek istemesi, dünya mülkünü sevdiğinden değildi; Tanrı emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmuştu.
  • جهد پیغمبر به فتح مکه هم ** کی بود در حب دنیا متهم‌‌
  • Peygamber, Mekke’yi fethe uğraştı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
  • آن که او از مخزن هفت آسمان ** چشم و دل بر بست روز امتحان‌‌
  • O öyle bir kişiydi ki imtihan günü ( yani Miraç’ta) yedi göğün hazinesine karşı hem yüzünü yumdu, hem gönlünü kapadı.
  • از پی نظاره‌‌ی او حور و جان ** پر شده آفاق هر هفت آسمان‌‌ 3950
  • Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmuştur.
  • خویشتن آراسته از بهر او ** خود و را پروای غیر دوست کو
  • Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:
  • آن چنان پر گشته از اجلال حق ** که در او هم ره نیابد آل حق‌‌
  • O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.
  • لا یسع فینا نبی مرسل ** و الملک و الروح ایضا فاعقلوا
  • “Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düşünün anlayın!
  • گفت ما زاغیم همچون زاغ نه ** مست صباغیم مست باغ نه‌‌
  • “Göz Tanrı’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Tanrı sarhoşuyuz; bağın bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!
  • چون که مخزنهای افلاک و عقول ** چون خسی آمد بر چشم رسول‌‌ 3955
  • Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse.
  • پس چه باشد مکه و شام و عراق ** که نماید او نبرد و اشتیاق‌‌
  • Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!
  • آن گمان بر وی ضمیر بد کند ** که قیاس از جهل و حرص خود کند
  • Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.
  • آبگینه‌‌ی زرد چون سازی نقاب ** زرد بینی جمله نور آفتاب‌‌
  • Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün.
  • بشکن آن شیشه‌‌ی کبود و زرد را ** تا شناسی گرد را و مرد را
  • O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!
  • گرد فارس گرد سر افراشته ** گرد را تو مرد حق پنداشته‌‌ 3960
  • Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Tanrı eri sanırsın.
  • گرد دید ابلیس و گفت این فرع طین ** چون فزاید بر من آتش جبین‌‌
  • İblis de tozu gördü, “Bu toprağın fer’idir. Benim gibi ateş alınlı birisinden nasıl üstün olur?” dedi.
  • تا تو می‌‌بینی عزیزان را بشر ** دان که میراث بلیس است آن نظر
  • Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüş İblis’in mirasıdır
  • گر نه فرزند بلیسی ای عنید ** پس به تو میراث آن سگ چون رسید
  • Be inatçı, İblis’in oğlu olmasan o köpeğin mirası nasıl olur da sana düşer?
  • من نیم سگ شیر حقم حق پرست ** شیر حق آن است کز صورت برست‌‌
  • Ben köpek değilim, Tanrı aslanıyım. Tanrı aslanı suretten kurtulandır.
  • شیر دنیا جوید اشکاری و برگ ** شیر مولی جوید آزادی و مرگ‌‌ 3965
  • Dünya aslanı av ve rızk arar, Tanrı aslanı hürlük ve ölüm!
  • چون که اندر مرگ بیند صد وجود ** همچو پروانه بسوزاند وجود
  • Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlığını pervane gibi yakıp yandırır.
  • شد هوای مرگ طوق صادقان ** که جهودان را بد این دم امتحان‌‌
  • Ölüm isteği, doğru kişilerin boyunlarına bir halkadır. Çünkü bu istek, yahudîlere imtihan oldu.
  • در نبی فرمود کای قوم یهود ** صادقان را مرگ باشد گنج و سود
  • Tanrı Kur’an’da “Yahudîler, doğrulara ölüm; fütuhat, sermaye ve ticarettir.
  • همچنان که آرزوی سود هست ** آرزوی مرگ بردن ز آن به است‌‌
  • Sermaye ve ticaret isteği var ya; ölümü istemek ondan daha iyidir.
  • ای جهودان بهر ناموس کسان ** بگذرانید این تمنا بر زبان‌‌ 3970
  • Ey yahudiler; halk içinde namusunuzu korumak istiyorsanız bu dileği, bu ölüm temennisini dile getirin” dedi.
  • یک جهودی این قدر زهره نداشت ** چون محمد این علم را بر فراشت‌‌
  • Muhammed, bu bayrağı kaldırınca bir tek yahudi bile bu istekte bulunmaya cüret edemedi.
  • گفت اگر رانید این را بر زبان ** یک یهودی خود نماند در جهان‌‌
  • Peygamber “Eğer bunu dillerine getirirlerse dünyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi.