-
گر بپرانیم تیر آن نه ز ماست ** ما کمان و تیر اندازش خداست
- Biz bir ok atarsak, atış, bizden değildir. Biz yayız, o yayla ok atan Tanrı’dır.
-
این نه جبر این معنی جباری است ** ذکر جباری برای زاری است
- Bu “cebir” değil, cebbarlığın manasıdır. Cebbarlığı anış da, ancak Tanrı’ya tazarru ve niyaz içindir.
-
زاری ما شد دلیل اضطرار ** خجلت ما شد دلیل اختیار
- Bizim figanımız muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir. Yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.
-
گر نبودی اختیار این شرم چیست ** وین دریغ و خجلت و آزرم چیست
- Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu açıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?
-
زجر استادان و شاگردان چراست ** خاطر از تدبیرها گردان چراست 620
- Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor?
-
ور تو گویی غافل است از جبر او ** ماه حق پنهان کند در ابر رو
- Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hakk’a mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen,
-
هست این را خوش جواب ار بشنوی ** بگذری از کفر و در دین بگروی
- Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun:
-
حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است
- Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
-
آن زمان که میشوی بیمار تو ** میکنی از جرم استغفار تو
- Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
-
مینماید بر تو زشتی گنه ** میکنی نیت که باز آیم به ره 625
- Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin.
-
عهد و پیمان میکنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین
- Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
-
پس یقین گشت این که بیماری ترا ** میببخشد هوش و بیداری ترا
- Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
-
پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
- Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
-
هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاهتر رخ زردتر
- Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
-
گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو 630
- Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani?
-
بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
- Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
-
ور تو میبینی که پایت بستهاند ** بر تو سرهنگان شه بنشستهاند
- Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
-
پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن
- Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
-
چون تو جبر او نمیبینی مگو ** ور همیبینی نشان دید کو
- Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
-
در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همیبینی عیان 635
- Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun;
-
و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست
- Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
-
انبیا در کار دنیا جبریاند ** کافران در کار عقبی جبریاند
- Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
-
انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
- Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
-
ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** میپرد او در پس و جان پیش پیش
- Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!
-
کافران چون جنس سجین آمدند ** سجن دنیا را خوش آیین آمدند 640
- Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir.
-
انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
- Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
-
این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
- Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
-
نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
- Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
-
آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
- Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
-
که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
- Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
-
روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین 645
- Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti.
-
بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست
- Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
-
الوداع ای دوستان من مردهام ** رخت بر چارم فلک بر بردهام
- Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
-
تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب
- Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
-
پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین
- Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
-
ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
- Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
-
و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند 650
- Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi.
-
گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفهی من توی
- Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
-
و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
- Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
-
هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همیدارش اسیر
- Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
-
لیک تا من زندهام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
- Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
-
تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن 655
- Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma.
-
اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح
- İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
-
هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
- O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
-
هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
- Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
-
هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
- Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
-
جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف 660
- O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır.
-
حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان
- Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
-
کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
- Vezirin halvette kendini öldürmesi
-
بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست
- Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
-
چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامتگاه شد
- Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
-
خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
- Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
-
کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد 665
- Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir.