English    Türkçe    فارسی   

1
619-668

  • گر نبودی اختیار این شرم چیست ** وین دریغ و خجلت و آزرم چیست‌‌
  • Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu açıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?
  • زجر استادان و شاگردان چراست ** خاطر از تدبیرها گردان چراست‌‌ 620
  • Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor?
  • ور تو گویی غافل است از جبر او ** ماه حق پنهان کند در ابر رو
  • Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hakk’a mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen,
  • هست این را خوش جواب ار بشنوی ** بگذری از کفر و در دین بگروی‌‌
  • Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun:
  • حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است‌‌
  • Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
  • آن زمان که می‌‌شوی بیمار تو ** می‌‌کنی از جرم استغفار تو
  • Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
  • می‌‌نماید بر تو زشتی گنه ** می‌‌کنی نیت که باز آیم به ره‌‌ 625
  • Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin.
  • عهد و پیمان می‌‌کنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین‌‌
  • Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
  • پس یقین گشت این که بیماری ترا ** می‌‌ببخشد هوش و بیداری ترا
  • Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
  • پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
  • Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
  • هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاه‌‌تر رخ زردتر
  • Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
  • گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو 630
  • Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani?
  • بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
  • Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
  • ور تو می‌‌بینی که پایت بسته‌‌اند ** بر تو سرهنگان شه بنشسته‌‌اند
  • Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
  • پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن‌‌
  • Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
  • چون تو جبر او نمی‌‌بینی مگو ** ور همی‌‌بینی نشان دید کو
  • Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
  • در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همی‌‌بینی عیان‌‌ 635
  • Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun;
  • و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست‌‌
  • Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
  • انبیا در کار دنیا جبری‌‌اند ** کافران در کار عقبی جبری‌‌اند
  • Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
  • انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
  • Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
  • ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** می‌‌پرد او در پس و جان پیش پیش‌‌
  • Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!
  • کافران چون جنس سجین آمدند ** سجن دنیا را خوش آیین آمدند 640
  • Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir.
  • انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
  • Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
  • این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
  • Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
  • نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
  • Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
  • آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
  • Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
  • که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
  • Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
  • روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین‌‌ 645
  • Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti.
  • بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست‌‌
  • Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
  • الوداع ای دوستان من مرده‌‌ام ** رخت بر چارم فلک بر برده‌‌ام‌‌
  • Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
  • تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب‌‌
  • Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
  • پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین‌‌
  • Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
  • ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
  • Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
  • و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند 650
  • Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi.
  • گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفه‌‌ی من توی‌‌
  • Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
  • و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
  • Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
  • هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همی‌‌دارش اسیر
  • Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
  • لیک تا من زنده‌‌ام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
  • Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
  • تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن‌‌ 655
  • Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma.
  • اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح‌‌
  • İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
  • هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
  • O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
  • هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
  • Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
  • هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
  • Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
  • جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف‌‌ 660
  • O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır.
  • حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان‌‌
  • Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
  • کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
  • Vezirin halvette kendini öldürmesi
  • بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست‌‌
  • Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
  • چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامت‌‌گاه شد
  • Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
  • خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
  • Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
  • کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد 665
  • Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir.
  • خاک او کردند بر سرهای خویش ** درد او دیدند درمان جای خویش‌‌
  • Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.
  • آن خلایق بر سر گورش مهی ** کرده خون را از دو چشم خود رهی‌‌
  • Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı.
  • طلب کردن امت عیسی علیه السلام از امرا که ولی عهد از شما کدام است
  • İsa Aleyhisselâm ümmetinin emirlere "İçinizde veliaht kimdir?" diye sorması
  • بعد ماهی خلق گفتند ای مهان ** از امیران کیست بر جایش نشان‌‌
  • Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir.