الوداع ای دوستان من مردهام ** رخت بر چارم فلک بر بردهام
Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
تا به زیر چرخ ناری چون حطب ** من نسوزم در عنا و در عطب
Bu suretle de ateşe mensup feleğin altında zahmet ve meşakkatler içinde yanmayalım.
پهلوی عیسی نشینم بعد از این ** بر فراز آسمان چارمین
Bundan sonra dördüncü kat gök üstünde, İsa’nın yanında oturacağım.”
ولی عهد ساختن وزیر هر یک امیر را جدا جدا
Vezirin her emiri ayrı ayrı veliaht yapması
و آن گهانی آن امیران را بخواند ** یک به یک تنها به هر یک حرف راند650
Neden sonra o emirleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi.
گفت هر یک را به دین عیسوی ** نایب حق و خلیفهی من توی
Her birine “İsa dininde Tanrı vekili ve benim halifem sensin,
و آن امیران دگر اتباع تو ** کرد عیسی جمله را اشیاع تو
Öbür emirler senin tâbilerindir. İsa, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti.
هر امیری کو کشید گردن بگیر ** یا بکش یا خود همیدارش اسیر
Hangi emir, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at.
لیک تا من زندهام این وامگو ** تا نمیرم این ریاست را مجو
Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.
تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن655
Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma.
اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح
İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف660
O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır.
حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان
Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
Vezirin halvette kendini öldürmesi
بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست
Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامتگاه شد
Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد665
Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir.
خاک او کردند بر سرهای خویش ** درد او دیدند درمان جای خویش
Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.
آن خلایق بر سر گورش مهی ** کرده خون را از دو چشم خود رهی
Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı.
طلب کردن امت عیسی علیه السلام از امرا که ولی عهد از شما کدام است
İsa Aleyhisselâm ümmetinin emirlere "İçinizde veliaht kimdir?" diye sorması
بعد ماهی خلق گفتند ای مهان ** از امیران کیست بر جایش نشان
Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir.
تا به جای او شناسیمش امام ** دست و دامن را بدست او دهیم
Ki biz o zatı, vezirin yerine imam ve mukteda tanıyalım. Elimizi de, eteğimizi de onun eline teslim edelim.
چون که شد خورشید و ما را کرد داغ ** چاره نبود بر مقامش از چراغ670
Mademki güneş battı ve bizim gönlümüzü dağladı, onun yerine çırağı yakmaktan başka çaremiz yok.
چون که شد از پیش دیده وصل یار ** نایبی باید از او مان یادگار
Sevgili, göz önünden kayboldu mu, onun visalinden mahrum kaldık mı, yerine birisinin vekil olması, birisinin bize yadigâr kalması gerekir.
چون که گل بگذشت و گلشن شد خراب ** بوی گل را از که یابیم از گلاب
Gül mevsimi geçip gülşen harap olunca gül kokusunu nereden alalım? Gül suyundan!
چون خدا اندر نیاید در عیان ** نایب حقاند این پیغمبران
Ulu Tanrı açıkça meydan da olmadığından, bu peygamberler Hakk'ın vekilleridir.
نه غلط گفتم که نایب با منوب ** گر دو پنداری قبیح آید نه خوب
Hayır, yanlış söyledim. Vekil ile vekil edeni iki sanırsan (bu) hatadır, iyi bir şey değil.
نه دو باشد تا تویی صورت پرست ** پیش او یک گشت کز صورت برست675
Sen surete taptıkça ikidir. Suretten kurtulana göre ise birdir.
چون به صورت بنگری چشم تو دست ** تو به نورش درنگر کز چشم رست
Surete bakarsan gözün ikidir. Sen onun nuruna bak ki o birdir.
نور هر دو چشم نتوان فرق کرد ** چون که در نورش نظر انداخت مرد
Bir adam, gözün nuruna bakarsa iki gözün nuru, birbirinden ayırt edilemez.
ده چراغ ار حاضر آید در مکان ** هر یکی باشد به صورت غیر آن
Bir yerde on tane çırağ bulundurulursa görünüşte her biri, öbüründen ayrıdır.
فرق نتوان کرد نور هر یکی ** چون به نورش روی آری بیشکی
Nuruna yüz çevirirsen şüphesiz ki birinin nurunu öbürlerinden ayırt etmeye imkân yoktur.
گر تو صد سیب و صد آبی بشمری ** صد نماند یک شود چون بفشری680
Yüz tane elma, yüz tane de ayva saysan her biri ayrı ayrıdır. Onları sıkarsan yüz kalmaz, hepsi bir olur.
در معانی قسمت و اعداد نیست ** در معانی تجزیه و افراد نیست
Manalarda taksim ve sayı yoktur, ayırma, birleştirme olamaz.
اتحاد یار با یاران خوش است ** پای معنی گیر صورت سرکش است
Dostun, dostlarla birliği hoştur. Mana ayağını tut (ona meylet), suret serkeştir.
صورت سرکش گدازان کن به رنج ** تا ببینی زیر او وحدت چو گنج
Serkeş sureti, eziyetle eritip mahveyle ki onun altında define gibi olan vahdeti göresin.
ور تو نگذاری عنایتهای او ** خود گدازد ای دلم مولای او
Eğer sen eritmezsen onun (Tanrı’nın) inayetleri, esasen onu eritir. Ey gönlüm, kulu olan Tanrı!
او نماید هم به دلها خویش را ** او بدوزد خرقهی درویش را685
O, hem gönüllere kendini gösterir, hem dervişin hırkasını diker.
منبسط بودیم و یک جوهر همه ** بیسر و بیپا بدیم آن سر همه
Hepimiz yayılmıştık ve bir cevherdik. Orada başsız ve ayaksızdık;
یک گهر بودیم همچون آفتاب ** بیگره بودیم و صافی همچو آب
Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve saftık, su gibi.
چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایههای کنگره
O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق
Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری690
Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım.
نکتهها چون تیغ پولاد است تیز ** گر نداری تو سپر واپس گریز
Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!
پیش این الماس بیاسپر میا ** کز بریدن تیغ را نبود حیا
Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez.
زین سبب من تیغ کردم در غلاف ** تا که کج خوانی نخواند بر خلاف
Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.
آمدیم اندر تمامی داستان ** وز وفاداری جمع راستان