-
یک گهر بودیم همچون آفتاب ** بیگره بودیم و صافی همچو آب
- Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve saftık, su gibi.
-
چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایههای کنگره
- O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
-
کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق
- Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
-
شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری 690
- Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım.
-
نکتهها چون تیغ پولاد است تیز ** گر نداری تو سپر واپس گریز
- Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!
-
پیش این الماس بیاسپر میا ** کز بریدن تیغ را نبود حیا
- Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez.
-
زین سبب من تیغ کردم در غلاف ** تا که کج خوانی نخواند بر خلاف
- Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.
-
آمدیم اندر تمامی داستان ** وز وفاداری جمع راستان
- Hikâyeyi tamamlamaya, doğrular topluluğunun vefakârlığından bahse geldik:
-
کز پس این پیشوا برخاستند ** بر مقامش نایبی میخواستند 695
- O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi.
-
منازعت امرا در ولیعهدی
- Emirlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri
-
یک امیری ز آن امیران پیش رفت ** پیش آن قوم وفا اندیش رفت
- O emirlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti.
-
گفت اینک نایب آن مرد من ** نایب عیسی منم اندر زمن
- Dedi ki: “İşte o zatın vekili; zamanede İsa halifesi benim.
-
اینک این طومار برهان من است ** کاین نیابت بعد از او آن من است
- İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.”
-
آن امیر دیگر آمد از کمین ** دعوی او در خلافت بد همین
- Öbür emir de pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi.
-
از بغل او نیز طوماری نمود ** تا بر آمد هر دو را خشم جهود 700
- O da koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı.
-
آن امیران دگر یک یک قطار ** بر کشیده تیغهای آب دار
- Diğer emirler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardınca dâvaya kalkışıp) keskin kılıçlar çektiler.
-
هر یکی را تیغ و طوماری به دست ** درهمافتادند چون پیلان مست
- Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı; sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler.
-
صد هزاران مرد ترسا کشته شد ** تا ز سرهای بریده پشته شد
- Yüz binlerce Hıristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepe oldu.
-
خون روان شد همچو سیل از چپ و راست ** کوه کوه اندر هوا زین گرد خاست
- Sağdan, soldan sel gibi kanlar aktı. Havaya, dağlarcasına tozlar kalktı.
-
تخمهای فتنهها کاو کشته بود ** آفت سرهای ایشان گشته بود 705
- O vezirin ektiği fitne tohumları, onların başlarına afet kesilmişti.
-
جوزها بشکست و آن کان مغز داشت ** بعد کشتن روح پاک نغز داشت
- Cevizler kırıldı; içi sağlam olan, kırıldıktan sonra temiz ve lâtif ruha malik oldu.
-
کشتن و مردن که بر نقش تن است ** چون انار و سیب را بشکستن است
- Ancak ten nakşına ait olan öldürmek ve ölmek, nar ve elmayı kırmak, kesmek gibidir.
-
آن چه شیرین است او شد ناردانگ ** و آن که پوسیده ست نبود غیر بانگ
- Tatlı olan nardenk şerbeti olur, çürümüş olanın ise bir sesten başka bir şeyi kalmaz.
-
آن چه با معنی است خود پیدا شود ** و آن چه پوسیده ست او رسوا شود
- Esasen manası olan meydana çıkar; çürümüş olan rüsvay olur, gider.
-
رو به معنی کوش ای صورت پرست ** ز آن که معنی بر تن صورت پر است 710
- Ey surete tapan! Türü, manayı elde etmeye çalış! Çünkü mana suret tenine kanattır.
-
همنشین اهل معنی باش تا ** هم عطا یابی و هم باشی فتا
- Mana ehliyle düş, kalk ki hem atâ ve ihsan elde edesin, hem de fetâ olasın.
-
جان بیمعنی در این تن بیخلاف ** هست همچون تیغ چوبین در غلاف
- Bu cisimde manasız can; hilâfsız, kılıf içinde tahta kılıç gibidir.
-
تا غلاف اندر بود با قیمت است ** چون برون شد سوختن را آلت است
- Kılıfta bulundukça kıymetlidir. Çıkınca yakmaya yarar bir alet olur.
-
تیغ چوبین را مبر در کارزار ** بنگر اول تا نگردد کار زار
- Tahta kılıcı muharebeye götürme, ah-ü figane düşmemek için önce bir kere kontrol et;
-
گر بود چوبین برو دیگر طلب ** ور بود الماس پیش آ با طرب 715
- Eğer tahtadansa, yürü, başkasını ara; eğer elmassa sevinerek ileri gel!
-
تیغ در زرادخانهی اولیاست ** دیدن ایشان شما را کیمیاست
- Elmas kılıç, velilerin silâh deposundandır. Onları görmek, size kimyadır.
-
جمله دانایان همین گفته همین ** هست دانا رحمة للعالمین
- Bütün bilenler, ancak ve ancak bunu böyle demişlerdir: bilen âlemlere rahmettir.
-
گر اناری میخری خندان بخر ** تا دهد خنده ز دانهی او خبر
- Nar alıyorsan gülen (çatlak) narı al ki onun gülmesi, sana tanesi olduğunu haber versin.
-
ای مبارک خندهاش کاو از دهان ** مینماید دل چو در از درج جان
- O ne mübarek gülmedir ki can kutusundaki inci gibi, ağızdan gönlü gösterir.
-
نامبارک خندهی آن لاله بود ** کز دهان او سیاهی دل نمود 720
- Mübarek olmayan gülme, lâlenin gülmesidir: Ağzını açınca kalbinin karalığını gösterir.
-
نار خندان باغ را خندان کند ** صحبت مردانت از مردان کند
- Gülen nar bahçeyi güldürür. Erler sohbeti de seni erlerden eder.
-
گر تو سنگ صخره و مرمر شوی ** چون به صاحب دل رسی گوهر شوی
- Katı taş ve mermer bile olsan, gönül sahibine erişirsen cevher olursun.
-
مهر پاکان در میان جان نشان ** دل مده الا به مهر دل خوشان
- Temizlerin muhabbetini tâ canının içine dik. Gönlü hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gönül verme.
-
کوی نومیدی مرو امیدهاست ** سوی تاریکی مرو خورشیدهاست
- Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma güneşler var.
-
دل ترا در کوی اهل دل کشد ** تن ترا در حبس آب و گل کشد 725
- Gönül, seni, gönül ehlinin diyarına; ten, seni su ve çamur hapsine çeker.
-
هین غذای دل بده از هم دلی ** رو بجو اقبال را از مقبلی
- Agâh ol, bir gönüldeşten gönül gıdasını al, onunla gönlünü gıdalandır. Yürü, ikbali bir ikbal sahibinden öğren!
-
تعظیم نعت مصطفی علیه السلام که مذکور بود در انجیل
- Mustafa salâvatullahi aleyh’in İncil’de anılan iyi vasıflarını ululamaları
-
بود در انجیل نام مصطفی ** آن سر پیغمبران بحر صفا
- İncil'de Mustafa’nın, o Peygamberler başının, o sefa denizinin adı vardı;
-
بود ذکر حلیهها و شکل او ** بود ذکر غزو و صوم و اکل او
- Sıfatları, şekli, savaşı, oruç tutuşu ve yiyişi anılmıştı.
-
طایفهی نصرانیان بهر ثواب ** چون رسیدندی بدان نام و خطاب
- Hıristiyan taifesi, o da, o hitaba geldikleri zaman sevap için,
-
بوسه دادندی بر آن نام شریف ** رو نهادندی بر آن وصف لطیف 730
- Yüce adı öperler; lâtif vasfa yüz sürerlerdi.
-
اندر این فتنه که گفتیم آن گروه ** ایمن از فتنه بدند و از شکوه
- Bu söylediğimiz fitne esnasında o taife, fitneden, kargaşalıktan emindiler.
-
ایمن از شر امیران و وزیر ** در پناه نام احمد مستجیر
- Onlar, o emirlerin ve vezirin şerlerinden emin olup Ahmed adının sığınağında korunmuşlardı.
-
نسل ایشان نیز هم بسیار شد ** نور احمد ناصر آمد یار شد
- Onların nesli de çoğaldı. Ahmed’in nuru, bunlara yardım etti, yâr oldu.
-
و آن گروه دیگر از نصرانیان ** نام احمد داشتندی مستهان
- Hıristiyanlardan Ahmed adını hor tutan diğer fırka,
-
مستهان و خوار گشتند از فتن ** از وزیر شوم رای شوم فن 735
- Fitnelerden ve o tedbiri de şom, fitnesi de şom vezir yüzünden hor ve kıymetsiz bir hale geldi.
-
هم مخبط دینشان و حکمشان ** از پی طومارهای کژ بیان
- Manaları ters, sözleri aykırı tomarlara uymalarından dolayı dinleri de müşevveş bir hale geldi, hükümleri de!