-
هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم
- Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
-
خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
- Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
-
نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق
- Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
-
حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها 760
- O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır.
-
و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته
- O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
-
هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بیبهره شده
- Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
-
جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است
- Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
-
گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
- Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
-
رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاهآبهی جفاست 765
- İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.
-
صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف
- O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
-
آن چه از دریا به دریا میرود ** از همانجا کامد آن جا میرود
- Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
-
از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
- Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
-
آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
- Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
-
آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
- O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
-
کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست 770
- “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi.
-
چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
- O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
-
مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست
- Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
-
آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب میگیرد قرار
- Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
-
سنگ و آهن ز آب کی ساکنشود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
- Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
-
بت سیاهآبهست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان 775
- Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil.
-
آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمهای بر آب راه
- O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
-
صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه میزهاند بیدرنگ
- Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
-
بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل
- Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
-
صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصهی دوزخ بخوان با هفت در
- Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
-
هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان 780
- Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş!
-
در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
- Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
-
دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن
- Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
-
به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش
- O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
-
یک زنی با طفل آورد آن جهود ** پیش آن بت و آتش اندر شعله بود
- O Yahudi, bir kadını çocuğuyla putun önüne getirdi, ateş yalımlanmıştı.
-
طفل از او بستد در آتش در فکند ** زن بترسید و دل از ایمان بکند
- Çocuğu, anasından alıp ateşe attı. Kadın korkup gönlünü imandan ayırdı.
-
خواست تا او سجده آرد پیش بت ** بانگ زد آن طفل إنی لم أمت 785
- Kadın, put önünde secde etmek isteyince çocuk ateş içinde “Ben ölmedim” diye haykırdı.
-
اندر آ ای مادر اینجا من خوشم ** گر چه در صورت میان آتشم
- “Ana, gel. Gerçi zahirde ateş içinde isem de ben burada iyiyim, hoşum.
-
چشم بند است آتش از بهر حجاب ** رحمت است این سر بر آورده ز جیب
- Bu ateş; perde olarak zahirde bir gözbağıdır. Fakat hakikatte mana yakasından baş çıkarmış, zuhur etmiş bir rahmettir.
-
اندر آ مادر ببین برهان حق ** تا ببینی عشرت خاصان حق
- Ana, gel de Tanrı’nın burhanını gör ki bu suretle Hak haslarının zevk ve işaretini de göresin.
-
اندر آ و آب بین آتش مثال ** از جهانی کاتش است آبش مثال
- Ana, hakikatte ateş olan, fakat zahiren suya benzeyen bir âlemden çık, bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör!
-
اندر آ اسرار ابراهیم بین ** کاو در آتش یافت سرو و یاسمین 790
- Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim’in sırlarını gör.
-
مرگ میدیدم گه زادن ز تو ** سخت خوفم بود افتادن ز تو
- Senden doğarken ölümü görüyordum, senden ayrılmaktan pek korkuyordum.
-
چون بزادم رستم از زندان تنگ ** در جهان خوش هوای خوب رنگ
- Hâlbuki senden doğunca havası hoş, rengi güzel bir âleme gelip dar bir zindandan kurtuldum.
-
من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون
- Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
-
اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی
- Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
-
نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بیثبات 795
- Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret.
-
اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری
- Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
-
اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست
- Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
-
قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
- O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
-
من ز رحمت میکشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
- Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
-
اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان 800
- İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur.
-
اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه
- Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
-
اندر آیید ای همه پروانهوار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
- Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
-
بانگ میزد در میان آن گروه ** پر همیشد جان خلقان از شکوه
- O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
-
خلق خود را بعد از آن بیخویشتن ** میفگندند اندر آتش مرد و زن
- Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
-
بیموکل بیکشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست 805
- Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir.
-
تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع میکردند کاتش در میا
- Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.