این عجایب دید آن شاه جهود ** جز که طنز و جز که انکارش نبود
O Yahudi padişahı bu acayip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkârda bulundu.
ناصحان گفتند از حد مگذران ** مرکب استیزه را چندین مران 870
Nasihatçiler: “İşi haddinden ileri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler.
ناصحان را دست بست و بند کرد ** ظلم را پیوند در پیوند کرد
Nasihatçilerin ellerini bağlayıp hapsetti. Zulmünü birbirine uladı (biteviye ve daha fazla zulmeder oldu).
بانگ آمد کار چون اینجا رسید ** پای دار ای سگ که قهر ما رسید
“Madem iş bu dereceye vardı. Ey köpek, sabret; kahrımız erişti!” diye bir ses geldi.
بعد از آن آتش چهل گز بر فروخت ** حلقه گشت و آن جهودان را بسوخت
Ondan sonra ateş kırk arşın alevlendi; bir halka teşkil etti ve o Yahudileri yaktı.
اصل ایشان بود آتش ابتدا ** سوی اصل خویش رفتند انتها
Onların asılları önceden de ateşti; sonunda da asıllarına gittiler.
هم ز آتش زاده بودند آن فریق ** جزوها را سوی کل باشد طریق 875
Zaten zümre ateşten doğmuştu. Cüzüler kül tarafına yol alır, o tarafa giderler.
آتشی بودند مومن سوز و بس ** سوخت خود را آتش ایشان چو خس
Onlar ancak mümini yakan bir ateştiler. Kendilerini kendi ateşleri çerçöp gibi yaktı.
آن که بوده ست امه الهاویه ** هاویه آمد مر او را زاویه
Anası(mayası) Hâviye olan kimsenin mekânı, ancak Hâviyedir.
مادر فرزند جویان وی است ** اصلها مر فرعها را در پی است
Çocuk anası, onu arar; asıllar, mutlaka feri’leri izler.
آب اندر حوض اگر زندانی است ** باد نشفش میکند کار کانی است
Su, havuz içinde zindanda mahpus gibidir ama hava onu çeker. Zira su, erkâna mensuptur (dört erkân denen hava, ateş, su ve topraktandır. Havanın feri’dir).
میرهاند میبرد تا معدنش ** اندک اندک تا نبینی بردنش 880
Onu havuzdan kurtarır, madenine azar azar götürür ki sen götürdüğünü görmeyesin. (fırat)
وین نفس جانهای ما را همچنان ** اندک اندک دزدد از حبس جهان
Bu nefes alıp vermek de bizim hayatımızı azar azar cihan mahbesinden çalar. (T.M. 876)
تا إلیه یصعد أطیاب الکلم ** صاعدا منا إلی حیث علم
Sözlerin temizleri, bizden çıkarak ona yükselir, ondan başkasının bilmediği yere kadar varır.
ترتقی أنفاسنا بالمنتقی ** متحفا منا إلی دار البقا
Nefeslerimiz, temizlik sebebiyle bizden hediye olarak beka yurduna yücelir.
ثم تاتینا مکافات المقال ** ضعف ذاک رحمة من ذی الجلال
Sonra ululuk sahibi Tanrı’dan, ancak rahmet olarak sözlerimizin mükâfatı, iki misli bize gelir;
ثم یلجینا الی امثالها ** کی ینال العبد مما نالها 885
Sonradan kul nail olduğu şeylere bir daha nail olsun diye bizi, yine o güzel sözlere sevk eder, yine bize o çeşit sözler söyletir.
هکذا تعرج و تنزل دایما ** ذا فلا زلت علیه قائما
İşte böylece en güzel sözleri söyledikçe hep böyle sözlerin çıkmakta, Tanrı rahmeti inmektedir ve bu iki hal sende daimîdir.
پارسی گوییم یعنی این کشش ** ز آن طرف آید که آمد آن چشش
Fârisî söyleyelim: Bu şevk ve cezbe, o zevkin geldiği taraftan gelir.
چشم هر قومی به سویی مانده است ** کان طرف یک روز ذوقی رانده است
Her kavmin gözü, bir günceğiz zevk sürdüğü cihette kalmıştır.
ذوق جنس از جنس خود باشد یقین ** ذوق جزو از کل خود باشد ببین
Yakînen her cinsin zevki kendi cinsiyledir. Bak; cüz’ün zevki kendi küllünden olur.
یا مگر آن قابل جنسی بود ** چون بدو پیوست جنس او شود 890
Yahut o şey, bir cinse katılma kabiliyetinde olur da ona erişince o cinsten oluverir.
همچو آب و نان که جنس ما نبود ** گشت جنس ما و اندر ما فزود
Su ve ekmek gibi ki bizim cinsimiz değilken bizim cinsimizden oluverdi ve vücudumuzu besledi, kuvvetimizi arttırdı.
نقش جنسیت ندارد آب و نان ** ز اعتبار آخر آن را جنس دان
Su ve ekmeğin sûreta bizimle cinsiyeti yoktur ama sonucu bakımından onu cinsimiz bil.
ور ز غیر جنس باشد ذوق ما ** آن مگر مانند باشد جنس را
Eğer, bizimle cins olanlardan başka bir şeyden zevk alıyorsak o da ancak bizimle cinsiyeti olana benzer bir şeydir.
آن که مانند است باشد عاریت ** عاریت باقی نماند عاقبت
Cinse benzeyenden alınan zevk, dimî değildir. O zevk âriyettir. Âriyet nesne ise akıbet baki kalmaz.
مرغ را گر ذوق آید از صفیر ** چون که جنس خود نیابد شد نفیر 895
Kuşa, ıslıktan zevk gelirse de cinsini bulamayınca ok gibi uçar gider.
تشنه را گر ذوق آید از سراب ** چون رسد در وی گریزد جوید آب
Susuz kimseye seraptan zevk gelir, fakat ona erişince kaçar ve yine su arar.
مفلسان هم خوش شوند از زر قلب ** لیک آن رسوا شود در دار ضرب
Müflisler kalp altından hoşlanırlarsa da, o altın darphanede rüsvay olur.
تا زر اندودیت از ره نفگند ** تا خیال کژ ترا چه نفگند
Dikkat et; altın suyu ile boyaman seni yoldan alıkoymasın! Dikkat et; bâtıl hayal seni kuyuya düşürmesin!
از کلیله باز جو آن قصه را ** و اندر آن قصه طلب کن حصه را
Kelile’den bu hikâyeyi oku ve o kıssadan hisse almaya bak!
بیان توکل و ترک جهد گفتن نخجیران به شیر
Av hayvanlarının aslana, tevekkül edip çalışmayı terk etmesini söylemeleri
طایفهی نخجیر در وادی خوش ** بودشان از شیر دایم کش مکش 900
Güzel bir derede av hayvanları, aslan korkusundan ıstırap içindeydiler.
بس که آن شیر از کمین درمیربود ** آن چرا بر جمله ناخوش گشته بود
Çünkü aslan, daima pusudan çıkıp birisini kapmaktaydı. O otlak bu yüzden hepsine fena geliyordu.
حیله کردند آمدند ایشان بشیر ** کز وظیفه ما ترا داریم سیر
Hileye başvurdular; aslanın huzuruna geldiler. “Biz sana gündelikle yiyecek verip doyuralım,
بعد از این اندر پی صیدی میا ** تا نگردد تلخ بر ما این گیا
Bundan sonra hiçbir av peşine düşme ki bu otlak, bize zehrolmasın” dediler.
جواب گفتن شیر نخجیران را و فایدهی جهد گفتن
Aslanın av hayvanlarına cevap verip çalışmanın faydasını söylemesi
گفت آری گر وفا بینم نه مکر ** مکرها بس دیدهام از زید و بکر
Aslan dedi ki: “Hileye uğramasam, vefa görecek olsam dediğiniz doğru. Ben şundan, bundan çok hileler görmüşümdür.
من هلاک فعل و مکر مردمم ** من گزیدهی زخم مار و کژدمم 905
İnsanların yaptıkları işlerden, ettikleri hilelerden helâk olmuşum; o yılanlar, o akrepler tarafından çık ısırılmışım.
مردم نفس از درونم در کمین ** از همه مردم بتر در مکر و کین
İçinde pusu kurmuş olan nefis ise, kibir ve kin bakımından bütün adamlardan beterdir.
گوش من لا یلدغ المؤمن شنید ** قول پیغمبر به جان و دل گزید
Benim kulağım “mümin, bir zehirli hayvan deliğinden iki kere dağlanmaz” sözünü işitti; Peygamber’in sözünü canla, gönülle kabul etti.”
ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر جهد و اکتساب
Av hayvanlarının tevekkülü çalışıp kazanmaya tercih eylemeleri
جمله گفتند ای حکیم با خبر ** الحذر دع لیس یغنی عن قدر
Hepsi dediler ki: “Ey halden haberdar hakîm! Çekinmeyi bırak; çekinme, insanı kaderin hükümlerinden kurtaramaz.
در حذر شوریدن شور و شر است ** رو توکل کن توکل بهتر است
Kaderden çekinmekte perişanlık ve kötülük vardır, yürü, tevekkül et ki tevekkül, hepsinden iyidir.
با قضا پنجه مزن ای تند و تیز ** تا نگیرد هم قضا با تو ستیز 910
Ey kötü hiddetli adam! Kaza ile pençeleşme ki kaza da seninle kavgaya tutuşmasın.
مرده باید بود پیش حکم حق ** تا نیاید زخم از رب الفلق
Tanyerini ağartan Tanrı’dan bir zarar gelmemesi için kulun Hak hükmüne karşı ölü gibi olması lâzımdır.”
ترجیح نهادن شیر جهد و اکتساب را بر توکل و تسلیم
Aslanın çalışıp kazanmayı tevekküle, teslimiyete tercih etmesi
گفت آری گر توکل رهبر است ** این سبب هم سنت پیغمبر است
Aslan: “Evet, tevekkül kılavuzsa da bu sebebe teşebbüs de, Peygamber’in sünnetidir.
گفت پیغمبر به آواز بلند ** با توکل زانوی اشتر ببند
Peygamber, yüksek sesle “Tevekkülle beraber yine devenin ayağını bağla” dedi.
رمز الکاسب حبیب الله شنو ** از توکل در سبب کاهل مشو
“Çalışan kimse Tanrı sevgilisidir” işaretini dinle: tevekkülden dolayı esbaba teşebbüs hususunda tembel olma” dedi.
ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر اجتهاد
Av hayvanlarının tevekkülü çalışmaya tercih etmeleri
قوم گفتندش که کسب از ضعف خلق ** لقمهی تزویر دان بر قدر حلق 915
Hayvanlar, ona: “Çalışıp kazanma, bil ki, halkın itikat zayıflığı yüzünden, harislerin boğazları miktarınca bir riya lokmasıdır.
نیست کسبی از توکل خوبتر ** چیست از تسلیم خود محبوبتر
Tevekkülden daha güzel bir kazanç yoktur. Esasen Hakk’a teslim olmadan daha sevgili ne var?
بس گریزند از بلا سوی بلا ** بس جهند از مار سوی اژدها
Çokları belâdan belâya; yılandan ejderhaya sıçrarlar,
حیله کرد انسان و حیلهش دام بود ** آن که جان پنداشت خون آشام بود
İnsan hile etti ama hilesi kendisine tuzak oldu… Can sandığı, kan içici bir düşman kesildi!