قابل امر ویی قایل شوی ** وصل جویی بعد از آن واصل شوی
Şimdi onun emrini kabul etmişsin, sonra o emirleri söylersin. Şimdi vuslat arıyorsun, ondan sonra da vasıl olursun.
سعی شکر نعمتش قدرت بود ** جبر تو انکار آن نعمت بود
Tanrı’nın nimetine şükretmeye çalışmak kudrettir. Senin cebrîliğin ise o nimeti inkârdır.
شکر قدرت قدرتت افزون کند ** جبر نعمت از کفت بیرون کند
Onun verdiği kudrete şükretmek kudretini artırır. Cebir ise nimeti elinden çıkarır.
جبر تو خفتن بود در ره مخسب ** تا نبینی آن در و درگه مخسب940
Senin cebrîliğin yolda uyumaktır, uyuma; o kapıyı, o dergâhı görmedikçe uykuya dalma!
هان مخسب ای جبری بیاعتبار ** جز به زیر آن درخت میوهدار
Ey dikkatsiz Cebrî! Sakın o meyvalı ağacın altından gayrı bir yerde uyuma.
تا که شاخ افشان کند هر لحظه باد ** بر سر خفته بریزد نقل و زاد
Ki rüzgâr her anda dalları silkip başına çerez ve azık döksün.
جبر و خفتن در میان ره زنان ** مرغ بیهنگام کی یابد امان
Cebre inanmakla yol kesen haydutlar arasında uyumak müsavidir. Vakitsiz öten kuş nasıl olur da kurtulur?
ور اشارتهاش را بینی زنی ** مرد پنداری و چون بینی زنی
Eğer onun işaretlerine burun büküyorsan kendini erkek mi sanıyorsun? Dikkat edersen anlarsın ki kadınsın!
این قدر عقلی که داری گم شود ** سر که عقل از وی بپرد دم شود945
Sendeki bu kadarcık akıl da zayi olur, aklı uçan başsa kuyruk kesilir!
ز آن که بیشکری بود شوم و شنار ** میبرد بیشکر را در قعر نار
Zira şükretmemek uğursuz ve ayıp bir şeydir; o hal, şükretmeyeni, tâ ateşin dibine kadar çeker götürür.
گر توکل میکنی در کار کن ** کشت کن پس تکیه بر جبار کن
Tevekkül ediyorsan çalışmak hususunda tevekkül et; kazan da sonra Tanrı’ya dayan!”
باز ترجیح نهادن نخجیران توکل را بر جهد
Av hayvanlarının tekrar tevekkülü çalışmaya tercih eylemeleri
جمله با وی بانگها برداشتند ** کان حریصان که سببها کاشتند
Hepsi ona bağırarak dediler ki: “Sebep tohumlarını eken o harisler…”
صد هزار اندر هزار از مرد و زن ** پس چرا محروم ماندند از زمن
Kadın, erkek nice yüz binlerce kişi, neden oldu da zamane menfaatlerinden mahrum kaldılar?
صد هزاران قرن ز آغاز جهان ** همچو اژدرها گشاده صد دهان950
Dünyanın başlangıcından beri yüz binlerce kavim, ejderha gibi ağız açmışlar;
مکرها کردند آن دانا گروه ** که ز بن بر کنده شد ز آن مکر کوه
O bilgili, idrakli kavimler hileler düzmüşler, tedbirlerde bulunmuşlardır. Öyle tedbirler ki o tedbirlerle dağ bile tâ dibinden kopar, yerinden ayrılırdı.
کرد وصف مکرهاشان ذو الجلال ** لتزول منه اقلال الجبال
Tanrı, onların hile ve tedbirlerini “O tedbirler yüzünden dağların tepeleri bile oynar, yıkılır, dümdüz olurdu” diye övdü.
جز که آن قسمت که رفت اندر ازل ** روی ننمود از شکار و از عمل
(Bunca tedbirlerine rağmen) o avlanmalarından, o çalışmalarından ezelde verilen kısmetten başka bir şey yüz göstermedi…
جمله افتادند از تدبیر و کار ** ماند کار و حکمهای کردگار
Hepsi tedbirlerden de âciz kaldılar, çalışmadan da; ortada Tanrı’nın işi ve hükümleri kaldı.
کسب جز نامی مدان ای نامدار ** جهد جز وهمی مپندار ای عیار955
Adı, sanı belli kişi! Kazanmayı bir addan başka bir şey bilme; ey kurnaz ve hilekâr adam! Çalışmayı bir vehimden başka bir şey sanma.”
نگریستن عزراییل بر مردی و گریختن آن مرد در سرای سلیمان و تقریر ترجیح توکل بر جهد و قلت فایدهی جهد
Azrail’in birisine bakması, onun da Süleyman Aleyhisselâm’ın sarayına kaçması, tevekkülün çalışmadan üstün olduğu ve çalışmadaki faydaların azlığı
زاد مردی چاشتگاهی در رسید ** در سرا عدل سلیمان در دوید
Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti.
رویش از غم زرد و هر دو لب کبود ** پس سلیمان گفت ای خواجه چه بود
Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi.
گفت عزراییل در من این چنین ** یک نظر انداخت پر از خشم و کین
O “Azrail, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi
گفت هین اکنون چه میخواهی بخواه ** گفت فرما باد را ای جان پناه
Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret;
تا مرا ز ینجا به هندستان برد ** بو که بنده کان طرف شد جان برد960
Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.”
نک ز درویشی گریزانند خلق ** لقمهی حرص و امل ز آنند خلق
İşte halk fakirlikten böyle korkar. Onun için insanlar hırs, emele lokma olurlar.
ترس درویشی مثال آن هراس ** حرص و کوشش را تو هندستان شناس
Fakirlikten korkmak, tıpkı o adamın ölümden korkmasına benzer. Hırsı, çalışmayı da sen Hindistan farz et!
باد را فرمود تا او را شتاب ** برد سوی قعر هندستان بر آب
Süleyman rüzgâra emretti; rüzgâr da onu derhal Hindistan’da bir adaya götürdü.
روز دیگر وقت دیوان و لقا ** پس سلیمان گفت عزراییل را
Ertesi gün Süleyman, divan vakti halkla buluşunca Azrail’e dedi ki:
کان مسلمان را بخشم از چه چنان ** بنگریدی تا شد آواره ز خان965
Acaba bu işi, o adamı hanümanından avare etmek için mi yaptın?
گفت من از خشم کی کردم نظر ** از تعجب دیدمش در رهگذر
Ben ona hışımla ne vakit baktım? Onu yol uğrağında görünce şaşırdım.
که مرا فرمود حق که امروز هان ** جان او را تو به هندستان ستان
Çünkü Hak bana “Haydi bugün var, onun canını Hindistan’da al” buyurdu.
از عجب گفتم گر او را صد پر است ** او به هندستان شدن دور اندر است
Taaccüple “Yüz tane kanadı olsa Hindistan’a gitmesi yine uzak” dedim.”
تو همه کار جهان را همچنین ** کن قیاس و چشم بگشا و ببین
İşte sen dünya işlerini hep buna kıyas et, gözünü aç da gör!
از که بگریزیم از خود ای محال ** از که برباییم از حق ای وبال970
Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey! Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak’tan mı? Ne boş zahmet!
باز ترجیحنهادن شیر جهد را بر توکل و فواید جهد را بیان کردن
Yine aslanın çalışmayı tevekküle tercih etmesi ve çalışmanın faydalarını bildirmesi
شیر گفت آری و لیکن هم ببین ** جهدهای انبیا و مومنین
Aslan dedi ki: “Doğru ama Peygamberlerin, müminlerin çalışmalarını da gör.
حق تعالی جهدشان را راست کرد ** آن چه دیدند از جفا و گرم و سرد
Cefadan, kahırdan ne gördülerse mükâfata nail oldular; Tanrı onların mücahedesini zayi etmedi.
حیلههاشان جمله حال آمد لطیف ** کل شیء من ظریف هو ظریف
Onların başvurdukları çareler her hususta lâtif oldu. Çünkü zariften ne gelirse zariftir.
دامهاشان مرغ گردونی گرفت ** نقصهاشان جمله افزونی گرفت
Tuzakları felek kuşunu tuttu; noksanları tamamen sayıldı.
جهد میکن تا توانی ای کیا ** در طریق انبیا و اولیا975
Ey ulu kişi! Nebîlerin ve velilerin yolunda çalış!
با قضا پنجه زدن نبود جهاد ** ز آن که این را هم قضا بر ما نهاد
Kaza ve kaderle pençeleşmek mücahede sayılmaz. Çünkü bizi pençeleştiren, savaştıran da kaza ve kaderdir.
کافرم من گر زیان کرده ست کس ** در ره ایمان و طاعت یک نفس
Bir kimse iman ve itaat yolunda yürüyüp de bir an bile ziyan etmişse kâfirim!
سر شکسته نیست این سر را مبند ** یک دو روزک جهد کن باقی بخند
Başın yarılmamış, şu başını bağlama. Birkaç gün çalış da ondan sonra gül!
بد محالی جست کاو دنیا بجست ** نیک حالی جست کاو عقبی بجست
Dünyayı arayan kimse olmayacak ve kötü bir şey aradı. Ukbayı arayansa kendine iyi bir hal aramış oldu.
مکرها در کسب دنیا بارد است ** مکرها در ترک دنیا وارد است980
Dünya kazancı için çarelere başvurmak soğuk bir şeydir. Dünyayı terk etmek için çarelere başvurmak ise caizdir, emredilmiştir.
مکر آن باشد که زندان حفره کرد ** آن که حفره بست آن مکری ست سرد
Hile ve çare diye zindanı delip de çıkmaya derler. Yoksa birisi zaten açılmış deliği kapatırsa yaptığı iş, soğuk ve ters bir iştir.
این جهان زندان و ما زندانیان ** حفره کن زندان و خود را وارهان
Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahpuslarız. Zindanı del, kendini kurtar!
چیست دنیا از خدا غافل بدن ** نی قماش و نقره و میزان و زن
Dünya nedir? Tanrı’dan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret etmek ve kadın; dünya değildir.
مال را کز بهر دین باشی حمول ** نعم مال صالح خواندش رسول
Din yolunda sarf etmek üzere kazandığın mala, Peygamber, “ne güzel mal” demiştir.
آب در کشتی هلاک کشتی است ** آب اندر زیر کشتی پشتی است985
Suyun gemi içinde olması geminin helâkidir. Gemi altındaki su ise gemiye; geminin yürümesine yardımcıdır.
چون که مال و ملک را از دل براند ** ز آن سلیمان خویش جز مسکین نخواند
Mal, mülk sevgisini gönülden sürüp çıkardığındandır ki Süleyman, ancak yoksul adını takındı.