ذکر موسی بهر روپوشست لیک ** نور موسی نقد تست ای مرد نیک
Hâlbuki Musa’yı anmamız işi gizlemek için. Yoksa Musa’nın nuru, ey iyi adam, senin bugün elinde.
موسی و فرعون در هستی تست ** باید این دو خصم را در خویش جست
Musa da sende, Firavun da. Bu iki düşmanı da kendinde ara sen.
تا قیامت هست از موسی نتاج ** نور دیگر نیست دیگر شد سراج
Musa, kıyamete kadar vardır. Nuru hep o nurdur, başka nur değil… Değişen yalnız kandildir.
این سفال و این پلیته دیگرست ** لیک نورش نیست دیگر زان سرست1255
Bu kandille fitil başka, fakat nuru başka nur değil, hep o âlemden.
گر نظر در شیشه داری گم شوی ** زانک از شیشهست اعداد دوی
Kandile bakarsan kayboldun gitti. Çünkü ikilik ve sayıya sığış, kandile göredir.
ور نظر بر نور داری وا رهی ** از دوی واعداد جسم منتهی
Fakat nura baktın mı ikilikten de, önü, sonu bulunan cisim âleminin sayısından da kurtulursun.
از نظرگاهست ای مغز وجود ** اختلاف مومن و گبر و جهود
Ey varlık hulâsası, müminle Mecusi ve Yahudi’nin birbirlerine aykırılığı, hep bakış, görüş yüzündendir.
اختلاف کردن در چگونگی و شکل پیل
Filin, nasıl bir hayvan olduğu ve şekli hususunda ihtilâf
پیل اندر خانهی تاریک بود ** عرضه را آورده بودندش هنود
Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler.
از برای دیدنش مردم بسی ** اندر آن ظلمت همیشد هر کسی1260
Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı.
دیدنش با چشم چون ممکن نبود ** اندر آن تاریکیش کف میبسود
Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkânı yoktu. O, göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar.
آن یکی را کف به خرطوم اوفتاد ** گفت همچون ناودانست این نهاد
Birisi eline hortumunu geçirdi, “Fil bir oluğa benzer” dedi.
آن یکی را دست بر گوشش رسید ** آن برو چون بادبیزن شد پدید
Başka birinin eline kulağı geçti, “Fil bir yelpazeye benziyor” dedi.
آن یکی را کف چو بر پایش بسود ** گفت شکل پیل دیدم چون عمود
Bir başkasının eline ayağı geçmişti, dedi ki: “Fil bir direğe benzer.”
آن یکی بر پشت او بنهاد دست ** گفت خود این پیل چون تختی بدست1265
Bir başkası da sırtını ellemişti, “Fil bir taht gibidir é dedi.
همچنین هر یک به جزوی که رسید ** فهم آن میکرد هر جا میشنید
Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu.
از نظرگه گفتشان شد مختلف ** آن یکی دالش لقب داد این الف
Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif.
در کف هر کس اگر شمعی بدی ** اختلاف از گفتشان بیرون شدی
Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı.
چشم حس همچون کف دستست و بس ** نیست کف را بر همهی او دسترس
Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer, avuç bütün fili birden elleyemez ki!
چشم دریا دیگرست و کف دگر ** کف بهل وز دیدهی دریا نگر1270
Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen.
جنبش کفها ز دریا روز و شب ** کف همیبینی و دریا نه عجب
Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi göremiyorsun!
ما چو کشتیها بهم بر میزنیم ** تیرهچشمیم و در آب روشنیم
Biz, gemilere benziyoruz. Aydın denizin içindeyiz de gözlerimiz görmüyor, birbirimize çarpıp duruyoruz.
ای تو در کشتی تن رفته به خواب ** آب را دیدی نگر در آب آب
Ey ten gemisine binmiş, uykuya dalmış adam, denizi gördün ama asıl denizin denizine bak!
آب را آبیست کو میراندش ** روح را روحیست کو میخواندش
Denizin de bir denizi var, onu sürüp duruyor. Ruhun da bir ruhu var, onu istediği tarafa çeker çevirir?
موسی و عیسی کجا بد کفتاب ** کشت موجودات را میداد آب1275
Güneş, bütün varlık ekinini suladığı vakit Musa neredeydi, İsa nerde?
آدم و حوا کجا بد آن زمان ** که خدا افکند این زه در کمان
Allah bu yaya kiriş taktığı zaman Âdem neredeydi, Havva nerede?
این سخن هم ناقص است و ابترست ** آن سخن که نیست ناقص آن سرست
Bu söz de noksandır, bu sözün de bir neticesi yoktur. Noksan olmayan söz o tarafa, hakikat âlemine ait olan sözdür.
گر بگوید زان بلغزد پای تو ** ور نگوید هیچ از آن ای وای تو
eksik
ور بگوید در مثال صورتی ** بر همان صورت بچفسی ای فتی
Fakat sana söylense hemencecik o misale yapışır, o sureti hakikat sanırsın a yiğidim!
بستهپایی چون گیا اندر زمین ** سر بجنبانی ببادی بییقین1280
Ot gibi ayağın yere bağlı… Hakikate erişemez de bir yelle başını sallar durursun.
لیک پایت نیست تا نقلی کنی ** یا مگر پا را ازین گل بر کنی
Ayağın yok ki bir yerden bir yere gidebilesin yahut çalışıp çabalayıp ayağını bu balçıktan kurtarasın.
چون کنی پا را حیاتت زین گلست ** این حیاتت را روش بس مشکلست
Nasıl kurtarabilir, nasıl bu balçıktan ayağının çekebilirsin? Hayatın bu balçıktan. Hayatını terk etmekse senin için pek müşkül bir şey!
چون حیات از حق بگیری ای روی ** پس شوی مستغنی از گل میروی
Fakat ey yoksul adam, Hak’tan hayat bulursan topraktan müstağni olur, bu balçığı o vakit terk edersin.
شیر خواره چون ز دایه بسکلد ** لوتخواره شد مرورا میهلد
Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider.
بستهی شیر زمینی چون حبوب ** جو فطام خویش از قوت القلوب1285
Sen, topraktan biten taneler gibi yerin sütüne bağlanmış, ona bağlanmış, ona alışmışsın. Kalplerin gıdasına alış da bu sütten kesilmeye bak!
حرف حکمت خور که شد نور ستیر ** ای تو نور بیحجب را ناپذیر
Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye!
تا پذیرا گردی ای جان نور را ** تا ببینی بیحجب مستور را
Böyle böyle o hicapsız nuru da kabul etmeye istidat kazanır, gizli nuru da hicapsız olarak görürsün.
چون ستاره سیر بر گردون کنی ** بلک بی گردون سفر بیچون کنی
Bu suretle yıldız gibi felekte seyreder, hatta felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin!
آنچنان کز نیست در هست آمدی ** هین بگو چون آمدی مست آمدی
Yokluktan varlığa geldin ya… Kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… Hiç kendinden haberin yok!
راههای آمدن یادت نماند ** لیک رمزی بر تو بر خواهیم خواند1290
Geldiğin yollar aklında bile kalmadı. Fakat biz yine sana bir remiz söyleyecek, bir şey hatırlatacağız.
هوش را بگذار وانگه هوشدار ** گوش را بر بند وانگه گوش دار
Bu aklı terk et de hakikî akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakikî kulak kesil!
نه نگویم زانک خامی تو هنوز ** در بهاری تو ندیدستی تموز
Hayır hayır… Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha ilkbahardasın, Temmuzu görmedin bile!
این جهان همچون درختست ای کرام ** ما برو چون میوههای نیمخام
Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.
سخت گیرد خامها مر شاخ را ** زانک در خامی نشاید کاخ را
Ham meyveler, daha iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.
چون بپخت و گشت شیرین لبگزان ** سست گیرد شاخها را بعد از آن1295
Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir.
چون از آن اقبال شیرین شد دهان ** سرد شد بر آدمی ملک جهان
O baht ve ikbal yüzünden adamın ağzı tatlılaştı mı insana bütün cihan mülkü soğuk gelir.
سختگیری و تعصب خامی است ** تا جنینی کار خونآشامی است
Bir şeye sımsıkı yapışmak, bir şeyde taassup göstermek hamlıktır. Sen ana karnında çocuk halindeyken işin gücün ancak kan içmeden ibarettir.
چیز دیگر ماند اما گفتنش ** با تو روح القدس گوید بی منش
Söylenecek bir şey daha kaldı ama ben söylemeyeceğim, sana onu Ruhulkudüs bensiz söylesin.
نه تو گویی هم بگوش خویشتن ** نه من ونه غیرمن ای هم تو من
Hayır hayır… Ruhulkudüs değil, sen kendin, kendi kulağına söylersin… Orada hakikatte ne ben varım, ne benden başkası, sen de bensin zaten canım efendim!
همچو آن وقتی که خواب اندر روی ** تو ز پیش خود به پیش خود شوی1300
Bu rüyaya benzer. Uykuya daldın mı kendinden geçer, fakat yine kendinden kendine gelmiş olursun.
بشنوی از خویش و پنداری فلان ** با تو اندر خواب گفتست آن نهان
Kendini duyar, dinler de senden başka gizli bir adam rüyada sana söz söylüyor sanırsın.