کاهلم من سایهی خسپم در وجود ** خفتم اندر سایهی این فضل و جود1455
Yarabbi, ben tembelim varlık gölgesine yıkılmış, yatmışım. Bu ihsan ve cömertlik gölgesinde uyuyorum.
کاهلان و سایهخسپان را مگر ** روزیی بنوشتهای نوعی دگر
Tembellerle gölgelikte uyuyanlara da elbette başka çeşitte bir rızık vermişsindir.
هر که را پایست جوید روزیی ** هر که را پا نیست کن دلسوزیی
Ayağı olan rızık arar, ayağı olmayansa yanıp yakılır, durur.
رزق را میران به سوی آن حزین ** ابر را باران به سوی هر زمین
O hüzün sahibinin rızkını da ayağına götür, bulutu yeryüzüne doğru sür!
چون زمین را پا نباشد جود تو ** ابر را راند به سوی او دوتو
Yeryüzünün ayağı olmadığından cömertliğin, bulutu ona doğru iki kat sürüp durmakta.
طفل را چون پا نباشد مادرش ** آید و ریزد وظیفه بر سرش1460
Çocuğun ayağı olmadığı için anası gelir, çocuğun başına nimet ve ihsanlarını yağdırır.
روزیی خواهم بناگه بی تعب ** که ندارم من ز کوشش جز طلب
Yarabbi, senden zahmetsiz, eziyetsiz ve ummadığım bir rızık istiyorum. Zaten istemek den başka bir şeye çalıştığım nerede ki?”
مدت بسیار میکرد این دعا ** روز تا شب شب همه شب تا ضحی
Birçok zaman gündüzleri geceye, geceleri ta kuşluk çağına kadar bu duayı eder dururdu.
خلق میخندید بر گفتار او ** بر طمعخامی و بر بیگار او
Halk, onun sözlerine, ham tamahına, bu çalışıp çabalamasına gülerdi.
که چه میگوید عجب این سستریش ** یا کسی دادست بنگ بیهشیش
Derlerdi ki “ Bu sersem ne söylüyor, yoksa birisi buna esrar mı yutturdu da aklını aldı.
راه روزی کسب و رنجست و تعب ** هر کسی را پیشهای داد و طلب1465
Rızık, kazançla, zahmet ve meşakkatle elde edilir. Herkes bir sanat, bir iş tutturmuş, rızkını öyle elde eder.
اطلبوا الارزاق فی اسبابها ** ادخلو الاوطان من ابوابها
Rızıkları, sebeplerine yapışarak elde edin... Evlere kapılarından girin denmiştir.
شاه و سلطان و رسول حق کنون ** هست داود نبی ذو فنون
Şimdiki zamanda Allah elçisi, padişah ve sultan, hünerlere sahip olan Davut Peygamber’dir.
با چنان عزی و نازی کاندروست ** که گزیدستش عنایتهای دوست
Yine de bu kadar yüceliğe, bu kadar naz ü naime sahip olduğu, dostun inayetleri onu seçmiş olduğu halde çalışıyor.
معجزاتش بی شمار و بی عدد ** موج بخشایش مدد اندر مدد
Mucizelerin haddi, hesabı yok, ona ihsan dalgaları, birbiri üstüne gelip duruyor.
هیچ کس را خود ز آدم تا کنون ** کی بدست آواز صد چون ارغنون1470
Âdem Peygamber’den bu zamana kadar öyle güzel sesli kimse gelmedi.
که بهر وعظی بمیراند دویست ** آدمی را صوت خوبش کرد نیست
Her vaazında iki yüz kişi ölmekte… Güzel sesi insanları candan etmekte.
شیر و آهو جمع گردد آن زمان ** سوی تذکیرش مغفل این از آن
Aslanlar, ceylânlar vaazına gelmekte… Ne onun bundan haberi var, ne bunun ondan!
کوه و مرغان همرسایل با دمش ** هردو اندر وقت دعوت محرمش
Sesine dağlar da ses veriyor, kuşlarda. Onun davetine ikisi de mahrem.
این و صد چندین مرورا معجزات ** نور رویش بی جهان و در جهات
Onun, bunun gibi ve daha buna benzer yüzlerce mucizeleri var. Yüzünün nuru, cihetlere sığmıyor, bütün cihetleri de kaplamış.
با همه تمکین خدا روزی او ** کرده باشد بسته اندر جست و جو1475
Bunca yücelikle beraber Allah, onun bile rızkını çalışmadan vermiyor. Rızıklanması çalışmasına bağlı.
بی زرهبافی و رنجی روزیش ** مینیاید با همه پیروزیش
Bunca yüceliğine rağmen zırh yapmadıkça, zahmet çekmedikçe rızkı gelmiyor.
این چنین مخذول واپس ماندهای ** خانه کنده دون و گردونراندهای
Hâlbuki sen böyle bayağı ve perişan bir halde kalmış, evinin bucağına kapanmış, felekzede olmuş gitmişsin.
این چنین مدبر همی خواهد که زود ** بی تجارت پر کند دامن ز سود
Hâlbuki bu adam bunca tersliği ile bunca adiliği ile beraber hemencecik, ticaretsiz eteğini kârla doldurmayı istemekte.
این چنین گیجی بیامد در میان ** که بر آیم بر فلک بی نردبان
Bu çeşit ahmak bir herif ortaya çıkmışta gökyüzüne merdivensiz çıkayım diyor.”
این همیگفتش بتسخر رو بگیر ** که رسیدت روزی و آمد بشیر1480
Birisi alaya alıp “Haydi yürü, rızkın ulaştı, müjdeci geldi” demekte,
و آن همی خندید ما را هم بده ** زانچ یابی هدیهای سالار ده
Öbürü gülüp “Sana gelenden bize de hediye ver” diye alay etmekteydi.
او ازین تشنیع مردم وین فسوس ** کم نمیکرد از دعا و چاپلوس
O ise halkın bu kınamasına, bu alayına hiç aldırış etmez duayı niyazı azaltmazdı bile.
تا که شد در شهر معروف و شهیر ** کو ز انبان تهی جوید پنیر
Böyle, böyle şehirde tanındı, boş ambardan peynir aramakta diye şöhret buldu.
شد مثل در خامطبعی آن گدا ** او ازین خواهش نمیآمد جدا
O yoksul ham tamahlılıkla darb-ı mesel oldu ama yine de bu istekten bu niyazdan ayrılmıyordu.
دویدن گاو در خانهی آن دعا کننده بالحاح قال النبی صلی الله علیه وسلم ان الله یحب الملحین فی الدعا زیرا عین خواست از حق تعالی و الحاح خواهنده را به است از آنچ میخواهد آن را ازو
Bir öküzün, o ısrarla dua eden adamın evine koşup gelmesi, Peygamber aleyhisselâm “Şüphe yok, Allah duada ısrar edenleri sever” demiştir. Çünkü o istek ve isteyen kişinin isteğindeki ısrar yok mu? İstediği şeyden de daha iyidir, istediğine ulaşmasından da
تا که روزی ناگهان در چاشتگاه ** این دعا میکرد با زاری و آه1485
Nihayet bir gün kuşluk çağında yine ağlayıp inleyerek bu çeşit dua edip dururken,
ناگهان در خانهاش گاوی دوید ** شاخ زد بشکست دربند و کلید
Birdenbire evine doğru bir öküz koştu. Boynuzu ile kapıya vurup kilidi kırdı.
گاو گستاخ اندر آن خانه بجست ** مرد در جست و قوایمهاش بست
Küstahçasına eve girdi. Adam hemen sıçrayıp öküzü boynuzlarından bağladı.
پس گلوی گاو ببرید آن زمان ** بی توقف بی تامل بی امان
Durmadan, aman vermeden hemencecik boğazını kesti.
چون سرش ببرید شد سوی قصاب ** تا اهابش بر کند در دم شتاب
Derisini, yüzdürmek için gövdesini alıp koşa koşa kasaba götürdü.
عذر گفتن نظم کننده و مدد خواستن
Mesnevi’yi nazmedenin özrü ve Allah’tan yardım istemesi
ای تقاضاگر درون همچون جنین ** چون تقاضا میکنی اتمام این1490
Ey doğacak çocuğun oynaması gibi bu manaları içimde oynatıp duran Allah, mademki bunun tamamlanmasını diliyorsun,
سهل گردان ره نما توفیق ده ** یا تقاضا را بهل بر ما منه
Kolaylaştır, yol göster, muvaffakiyet ver. Yahut da bu isteği, bu iştiyakı gider, bizi muahaze etme.
چون ز مفلس زر تقاضا میکنی ** زر ببخشش در سر ای شاه غنی
Mademki müflise altın ihtiyacını ilham ediyorsun, ey gani padişah, gizlice ona altın ihsan et.
بی تو نظم و قافیه شام و سحر ** زهره کی دارد که آید در نظر
Sen olmadıkça, senin inayetin lütfetmedikçe gece gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir, bu çeşit meydana gelen şiire kim bakar ki?
نظم و تجنیس و قوافی ای علیم ** بندهی امر توند از ترس و بیم
Ey bilgi sahibi padişah, nazım da, cinas da kafiye de korkudan senin emrine kuldur.
چون مسبح کردهای هر چیز را ** ذات بی تمییز و با تمییز را1495
Sen, her şeyi, seni tespih eder bir hale koymuşsun, akıl ve temyiz sahibi olanlar da seni tespih eder, akıl ve temyiz sahibi olmayanlar da.
هر یکی تسبیح بر نوعی دگر ** گوید و از حال آن این بیخبر
Her birinin başka çeşit bir tespihi var. Bunun halinden onun haberi bile yok!
آدمی منکر ز تسبیح جماد ** و آن جماد اندر عبادت اوستاد
İnsan, cansız şeylerin tespih etmesini inkâr eder ama cansız şeyler, ona kullukta üstattır.
بلک هفتاد و دو ملت هر یکی ** بیخبر از یکدگر واندر شکی
Hatta yetmiş iki milletin her biri öbürlerinin halinden bihaberdir… Hepsi de şüphe içinde kalmıştır.
چون دو ناطق را ز حال همدگر ** نیست آگه چون بود دیوار و در
Konuşan, söz söyleyen iki kişi bile birbirinin halinden haberdar olmazsa duvarla kapı, nasıl birbirini anlar, duyar?
چون من از تسبیح ناطق غافلم ** چون بداند سبحهی صامت دلم1500
Ben, söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir şeyin tespihini nasıl duyar?
هست سنی را یکی تسبیح خاص ** هست جبری را ضد آن در مناص
Sünni, Cebri’nin tespihinden bihaberdir. Cebri’ye de Sünni’nin tespihini eser etmez.
سنی از تسبیح جبری بیخبر ** جبری از تسبیح سنی بی اثر
Sünni’nin hususi bir tespihi vardır. Fakat Cebri’nin de bunun zıddı olan bir tespihi vardır ki, ona sığınır.
این همیگوید که آن ضالست و گم ** بیخبر از حال او وز امر قم
Bu, “O, sapıktır, yol azıtmıştır” der durur. Hâlbuki onun halinden de haberi yoktur, “Kün” emrinden de!
و آن همی گوید که این را چه خبر ** جنگشان افکند یزدان از قدر
O da, “Bunun hakikatten ne haberi var ki” demektedir. Allah takdir etmiş de onları savaşa düşürmüştür.