آدمی منکر ز تسبیح جماد ** و آن جماد اندر عبادت اوستاد
İnsan, cansız şeylerin tespih etmesini inkâr eder ama cansız şeyler, ona kullukta üstattır.
بلک هفتاد و دو ملت هر یکی ** بیخبر از یکدگر واندر شکی
Hatta yetmiş iki milletin her biri öbürlerinin halinden bihaberdir… Hepsi de şüphe içinde kalmıştır.
چون دو ناطق را ز حال همدگر ** نیست آگه چون بود دیوار و در
Konuşan, söz söyleyen iki kişi bile birbirinin halinden haberdar olmazsa duvarla kapı, nasıl birbirini anlar, duyar?
چون من از تسبیح ناطق غافلم ** چون بداند سبحهی صامت دلم1500
Ben, söz söyleyen adamın bile tespihinden gafil olursam gönlüm, sessiz sedasız bir şeyin tespihini nasıl duyar?
هست سنی را یکی تسبیح خاص ** هست جبری را ضد آن در مناص
Sünni, Cebri’nin tespihinden bihaberdir. Cebri’ye de Sünni’nin tespihini eser etmez.
سنی از تسبیح جبری بیخبر ** جبری از تسبیح سنی بی اثر
Sünni’nin hususi bir tespihi vardır. Fakat Cebri’nin de bunun zıddı olan bir tespihi vardır ki, ona sığınır.
این همیگوید که آن ضالست و گم ** بیخبر از حال او وز امر قم
Bu, “O, sapıktır, yol azıtmıştır” der durur. Hâlbuki onun halinden de haberi yoktur, “Kün” emrinden de!
و آن همی گوید که این را چه خبر ** جنگشان افکند یزدان از قدر
O da, “Bunun hakikatten ne haberi var ki” demektedir. Allah takdir etmiş de onları savaşa düşürmüştür.
گوهر هر یک هویدا میکند ** جنس از ناجنس پیدا میکند1505
Bu suretle de her birinin aslını meydana çıkarır, bir cinse mensup olmayandan izhar eder.
قهر را از لطف داند هر کسی ** خواه دانا خواه نادان یا خسی
Herkes kahrı lütuftan ayırt eder, anlar… İster bilgi sahibi olsun, ister cahil, ister aşağılık!
لیک لطفی قهر در پنهان شده ** یا که قهری در دل لطف آمده
Fakat kahır içinde gizli olan lütfu yahut lütuf içinde gizlenmiş bulunan kahrı,
کم کسی داند مگر ربانیی ** کش بود در دل محک جانیی
Az kişi anlar. Meğerki gönlünde bir can mehengi olan Allah’a mensup bir er olsun.
باقیان زین دو گمانی میبرند ** سوی لانهی خود به یک پر میپرند
Bundan başkaları kahırda gizli olan lütufla, lütufta gizli bulunan kahrı anlayamaz, şüpheye düşerler. Onlar, âdeta yuvalarına bir kanatla uçup ulaşmak isteyen kuşlara benzerler!
بیان آنک علم را دو پرست و گمان را یک پرست ناقص آمد ظن به پرواز ابترست مثال ظن و یقین در علم
(Başlık yok)
علم را دو پر گمان را یک پرست ** ناقص آمد ظن به پرواز ابترست1510
Bilginin iki kanadı vardır, şüpheninse tek. Zan noksandır, uçmaz.
مرغ یکپر زود افتد سرنگون ** باز بر پرد دو گامی یا فزون
Tek kanatlı kuş, çabucak baş aşağı düşer. Sonra uçmaya savaşır ama ya iki adımlık bir yer aşabilir, ya birazcık daha fazla.
افت خیزان میرود مرغ گمان ** با یکی پر بر امید آشیان
Şüphe kuşu düşe kalka ümit yuvasına tek kanatla uçmaya savaşır.
چون ز ظن وا رست علمش رو نمود ** شد دو پر آن مرغ یکپر پر گشود
Fakat şüpheden kurtuldu da bilgi sahibi oldu mu o tek kanatlı kuş, iki kanatlı kesilir. Kanatlarını açar.
بعد از آن یمشی سویا مستقیم ** نه علی وجهه مکبا او سقیم
Ondan sonra yüzüstü, eğri büğrü değil, doğru yolda güzelce uçar gider.
با دو پر بر میپرد چون جبرئیل ** بی گمان و بی مگر بی قال و قیل1515
Cebrail gibi iki kanatlı şüphesiz, hilesiz, kıyl ü kalsiz uçar.
گر همه عالم بگویندش توی ** بر ره یزدان و دین مستوی
Bütün âlem, ona “Sen Allah yolundasın, dinin doğru” dese,
او نگردد گرمتر از گفتشان ** جان طاق او نگردد جفتشان
O onların lâfına güvenmez, o sözlerden gururlanmaz, onun tek canı, onlara çift olmaz.
ور همه گویند او را گمرهی ** کوه پنداری و تو برگ کهی
Yahut herkes “Sen yol azıtmışsın, kendini dağ sanıyorsun ama bir saman çöpüsün sen” dese,
او نیفتد در گمان از طعنشان ** او نگردد دردمند از ظعنشان
Onların kınamasına aldırış etmez, onların kininden, hasedinden dertlenmez.
بلک گر دریا و کوه آید بگفت ** گویدش با گمرهی گشتی تو جفت1520
Hatta dağla deniz bile söze gelse de “Sen sapıklıkla eş olmuşsun” dese,
هیچ یک ذره نیفتد در خیال ** یا به طعن طاعنان رنجورحال
Bir zerre bile hayale düşmez, azıcık olsun kınayanların kınamasından elem duymaz.
مثال رنجور شدن آدمی بوهم تعظیم خلق و رغبت مشتریان بوی و حکایت معلم
Halkın ululaması ve alıcıların rağbeti yüzünden bir adamın hastalanması ve bir muallimin hikâyesi
کودکان مکتبی از اوستاد ** رنج دیدند از ملال و اجتهاد
Bir mektebin talebesi, hocalarından bıkmışlar, çalışıp çabalamadan usanmışlardı.
مشورت کردند در تعویق کار ** تا معلم در فتد در اضطرار
Ne yapıp yaparak bir iş becermek, bu suretle de muallimi derde düşürmek için birbirleriyle görüşüp danıştılar.
چون نمیآید ورا رنجوریی ** که بگیرد چند روز او دوریی
“Hoca hiç hastalanmıyor ki birkaç günceğiz olsun mektebe gelmesin de rahat kalalım;
تا رهیم از حبس و تنگی و ز کار ** هست او چون سنگ خارا بر قرار1525
Bu hapisten, bu darlıktan, bu çalışıp çabalamadan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor” dediler.
آن یکی زیرکتر این تدبیر کرد ** که بگوید اوستا چونی تو زرد
İçlerinden birisi, en zekileriydi. Bir tedbir düşündü. “Hocam, nasılsın, neden böyle benzin sararmış?
خیر باشد رنگ تو بر جای نیست ** این اثر یا از هوا یا از تبیست
Hayrola, rengin kaçmış senin… Bu ya hava çarpmasından, ya sıtmadan derim.
اندکی اندر خیال افتد ازین ** تو برادر هم مدد کن اینچنین
Hoca, elbette bu sözden biraz olsun vehme düşer. Sen de bu çeşit sözlerle bana yardım edersin kardeşim.
چون درآیی از در مکتب بگو ** خیر باشد اوستا احوال تو
Mektebin kapısından içeri girer girmez, “ Hayır ola hocam, bu halin ne” dedi.
آن خیالش اندکی افزون شود ** کز خیالی عاقلی مجنون شود1530
Vehmi biraz daha artar, akıllı adam bile vehimle delirir gider.
آن سوم و آن چارم و پنجم چنین ** در پی ما غم نمایند و حنین
Üçüncü, dördüncü, beşinci olarak gelenler de bizden sonra bu çeşit sözler söyler, açıklanırlar.
تا چو سی کودک تواتر این خبر ** متفق گویند یابد مستقر
Otuz çocuk da hep bu sözü söylerse adamı iyice vehim kaplar, iş olur biter” dedi.
هر یکی گفتش که شاباش ای ذکی ** باد بختت بر عنایت متکی
Çocukların hepsi de “Aferin zeki çocuk, bahtın daima yaver olsun, Allah sana yardım etsin” dediler.
متفق گشتند در عهد وثیق ** که نگرداند سخن را یک رفیق
Birleşip hiç birisinin bu kavilden, bu karardan dönmeyeceklerine ait kuvvetlice ahdettiler.
بعد از آن سوگند داد او جمله را ** تا که غمازی نگوید ماجرا1535
Sonra o zeki çocuk, içlerinden kimsenin bunu söylememesi için hepsine yemin ettirdi.
رای آن کودک بچربید از همه ** عقل او در پیش میرفت از رمه
O çocuğun bu tedbiri, hepsinin tedbirinden üstün olmuştu, onun aklı, bütün çocukların aklından ileriydi.
آن تفاوت هست در عقل بشر ** که میان شاهدان اندر صور
Güzellerin bazıları, nasıl bazılarından üstün, bir kısmı da öbürlerinden aşağıysa insanların akılları da fazla yahut eksiktir.
زین قبل فرمود احمد در مقال ** در زبان پنهان بود حسن رجال
Ahmed, “Erlerin güzelliği, dillerinin altında gizlidir” mealinde bir söz söyledi.
عقول خلق متفاوتست در اصل فطرت و نزد معتزله متساویست تفاوت عقول از تحصیل علم است
İnsanların akılları, yaratılışta farklıdır, fakat Mutezile’ye göre müsavidir, artıklık, eksiklik, bilgi tahsilinden ileri gelir
اختلاف عقلها در اصل بود ** بر وفاق سنیان باید شنود
Akıllardaki aykırılık, yaratılıştadır. Bu hususta Sünnilerin sözünü dilemek, onların hükmünü kabul etmek gerek.
بر خلاف قول اهل اعتزال ** که عقول از اصل دارند اعتدال1540
Bu hüküm itizal ehlinin sözlerine aykırıdır. Onlar, “Akıllar yaratılışta aynı derecededir,
تجربه و تعلیم بیش و کم کند ** تا یکی را از یکی اعلم کند
Tecrübe ve öğreniş, aklı çoğaltır, azaltır, bu suretle bir adam, öbüründen daha bilgili olur” derler.
باطلست این زانک رای کودکی ** که ندارد تجربه در مسلکی
Bu söz bâtıldır. O zeki çocuk, herhangi ir meslekte tecrübe sahibi değildi ya.
بر دمید اندیشهای زان طفل خرد ** پیر با صد تجربه بویی نبرد
Fakat o küçük çocuk, öyle bir tedbirde bulundu ki yüzlerce tecrübe sahibi ihtiyar, o tedbirinin kokusunu bile alamadı.
خود فزون آن به که آن از فطرتست ** تا ز افزونی که جهد و فکرتست
Zaten yaradılışta olan üstünlük, çalışıp çabalama, düşünüp taşınma ile elde edilen üstünlükten elbette iyidir.
تو بگو دادهی خدا بهتر بود ** یاکه لنگی راهوارانه رود1545
Sen söyle, Allah vergisi mi daha iyi, yoksa topal eşeğin rahvan atı taklidi mi?
در وهم افکندن کودکان اوستاد را
Çocukların hocayı vehme düşürmeleri
روز گشت و آمدند آن کودکان ** بر همین فکرت ز خانه تا دکان
Ertesi gün oldu. Çocuklar, bu düşünceyle mektebe geldiler.