او نیفتد در گمان از طعنشان ** او نگردد دردمند از ظعنشان
Onların kınamasına aldırış etmez, onların kininden, hasedinden dertlenmez.
بلک گر دریا و کوه آید بگفت ** گویدش با گمرهی گشتی تو جفت 1520
Hatta dağla deniz bile söze gelse de “Sen sapıklıkla eş olmuşsun” dese,
هیچ یک ذره نیفتد در خیال ** یا به طعن طاعنان رنجورحال
Bir zerre bile hayale düşmez, azıcık olsun kınayanların kınamasından elem duymaz.
مثال رنجور شدن آدمی بوهم تعظیم خلق و رغبت مشتریان بوی و حکایت معلم
Halkın ululaması ve alıcıların rağbeti yüzünden bir adamın hastalanması ve bir muallimin hikâyesi
کودکان مکتبی از اوستاد ** رنج دیدند از ملال و اجتهاد
Bir mektebin talebesi, hocalarından bıkmışlar, çalışıp çabalamadan usanmışlardı.
مشورت کردند در تعویق کار ** تا معلم در فتد در اضطرار
Ne yapıp yaparak bir iş becermek, bu suretle de muallimi derde düşürmek için birbirleriyle görüşüp danıştılar.
چون نمیآید ورا رنجوریی ** که بگیرد چند روز او دوریی
“Hoca hiç hastalanmıyor ki birkaç günceğiz olsun mektebe gelmesin de rahat kalalım;
تا رهیم از حبس و تنگی و ز کار ** هست او چون سنگ خارا بر قرار 1525
Bu hapisten, bu darlıktan, bu çalışıp çabalamadan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor” dediler.
آن یکی زیرکتر این تدبیر کرد ** که بگوید اوستا چونی تو زرد
İçlerinden birisi, en zekileriydi. Bir tedbir düşündü. “Hocam, nasılsın, neden böyle benzin sararmış?
خیر باشد رنگ تو بر جای نیست ** این اثر یا از هوا یا از تبیست
Hayrola, rengin kaçmış senin… Bu ya hava çarpmasından, ya sıtmadan derim.
اندکی اندر خیال افتد ازین ** تو برادر هم مدد کن اینچنین
Hoca, elbette bu sözden biraz olsun vehme düşer. Sen de bu çeşit sözlerle bana yardım edersin kardeşim.
چون درآیی از در مکتب بگو ** خیر باشد اوستا احوال تو
Mektebin kapısından içeri girer girmez, “ Hayır ola hocam, bu halin ne” dedi.
آن خیالش اندکی افزون شود ** کز خیالی عاقلی مجنون شود 1530
Vehmi biraz daha artar, akıllı adam bile vehimle delirir gider.
آن سوم و آن چارم و پنجم چنین ** در پی ما غم نمایند و حنین
Üçüncü, dördüncü, beşinci olarak gelenler de bizden sonra bu çeşit sözler söyler, açıklanırlar.
تا چو سی کودک تواتر این خبر ** متفق گویند یابد مستقر
Otuz çocuk da hep bu sözü söylerse adamı iyice vehim kaplar, iş olur biter” dedi.
هر یکی گفتش که شاباش ای ذکی ** باد بختت بر عنایت متکی
Çocukların hepsi de “Aferin zeki çocuk, bahtın daima yaver olsun, Allah sana yardım etsin” dediler.
متفق گشتند در عهد وثیق ** که نگرداند سخن را یک رفیق
Birleşip hiç birisinin bu kavilden, bu karardan dönmeyeceklerine ait kuvvetlice ahdettiler.
بعد از آن سوگند داد او جمله را ** تا که غمازی نگوید ماجرا 1535
Sonra o zeki çocuk, içlerinden kimsenin bunu söylememesi için hepsine yemin ettirdi.
رای آن کودک بچربید از همه ** عقل او در پیش میرفت از رمه
O çocuğun bu tedbiri, hepsinin tedbirinden üstün olmuştu, onun aklı, bütün çocukların aklından ileriydi.
آن تفاوت هست در عقل بشر ** که میان شاهدان اندر صور
Güzellerin bazıları, nasıl bazılarından üstün, bir kısmı da öbürlerinden aşağıysa insanların akılları da fazla yahut eksiktir.
زین قبل فرمود احمد در مقال ** در زبان پنهان بود حسن رجال
Ahmed, “Erlerin güzelliği, dillerinin altında gizlidir” mealinde bir söz söyledi.
عقول خلق متفاوتست در اصل فطرت و نزد معتزله متساویست تفاوت عقول از تحصیل علم است
İnsanların akılları, yaratılışta farklıdır, fakat Mutezile’ye göre müsavidir, artıklık, eksiklik, bilgi tahsilinden ileri gelir
اختلاف عقلها در اصل بود ** بر وفاق سنیان باید شنود
Akıllardaki aykırılık, yaratılıştadır. Bu hususta Sünnilerin sözünü dilemek, onların hükmünü kabul etmek gerek.
بر خلاف قول اهل اعتزال ** که عقول از اصل دارند اعتدال 1540
Bu hüküm itizal ehlinin sözlerine aykırıdır. Onlar, “Akıllar yaratılışta aynı derecededir,
تجربه و تعلیم بیش و کم کند ** تا یکی را از یکی اعلم کند
Tecrübe ve öğreniş, aklı çoğaltır, azaltır, bu suretle bir adam, öbüründen daha bilgili olur” derler.
باطلست این زانک رای کودکی ** که ندارد تجربه در مسلکی
Bu söz bâtıldır. O zeki çocuk, herhangi ir meslekte tecrübe sahibi değildi ya.
بر دمید اندیشهای زان طفل خرد ** پیر با صد تجربه بویی نبرد
Fakat o küçük çocuk, öyle bir tedbirde bulundu ki yüzlerce tecrübe sahibi ihtiyar, o tedbirinin kokusunu bile alamadı.
خود فزون آن به که آن از فطرتست ** تا ز افزونی که جهد و فکرتست
Zaten yaradılışta olan üstünlük, çalışıp çabalama, düşünüp taşınma ile elde edilen üstünlükten elbette iyidir.
تو بگو دادهی خدا بهتر بود ** یاکه لنگی راهوارانه رود 1545
Sen söyle, Allah vergisi mi daha iyi, yoksa topal eşeğin rahvan atı taklidi mi?
در وهم افکندن کودکان اوستاد را
Çocukların hocayı vehme düşürmeleri
روز گشت و آمدند آن کودکان ** بر همین فکرت ز خانه تا دکان
Ertesi gün oldu. Çocuklar, bu düşünceyle mektebe geldiler.
جمله استادند بیرون منتظر ** تا درآید اول آن یار مصر
Hepsi de dışarıda bu fikri ortaya atan zeki çocuğu bekliyorlardı.
زانک منبع او بدست این رای را ** سر امام آید همیشه پای را
Çünkü bu tedbirin kaynağı oydu. Baş, daima ayağın reisidir… Ayağı çekip götüren baştır.
ای مقلد تو مجو بیشی بر آن ** کو بود منبع ز نور آسمان
A mukallit, gök nurunun bir kaynağı olan kişiden üstün olmayı isteme.
او در آمد گفت استا را سلام ** خیر باشد رنگ رویت زردفام 1550
Çocuk geldi, hocaya, selam verip “Hocam, hayır ola, benzin sararmış” dedi.
گفت استا نیست رنجی مر مرا ** تو برو بنشین مگو یاوه هلا
Hoca “Hasta filan değilim, saçmalama… Geç yerine otur” dedi.
نفی کرد اما غبار وهم بد ** اندکی اندر دلش ناگاه زد
Dedi ama hatırına da bir vehim tozudur kondu, az bile olsa gönlüne bir endişedir düştü.
اندر آمد دیگری گفت این چنین ** اندکی آن وهم افزون شد بدین
Derken öbür çocuk içeri girdi. O da öyle söyleyince o vehim arttı.
همچنین تا وهم او قوت گرفت ** ماند اندر حال خود بس در شگفت
Böyle böyle vehmi arttıkça arttı. Haline şaştı kaldı, hasta olduğuna hükmetti.
بیمار شدن فرعون هم به وهم از تعظیم خلقان
Firavunun da bu çeşit halkın ululamasından hasta düşmesi
سجدهی خلق از زن و از طفل و مرد ** زد دل فرعون را رنجور کرد 1555
Kadın, erkek, çoluk, çocuk… Halkın secde etmesi de Firavunun gönlüne tesir etti, hastalandı.
گفتن هریک خداوند و ملک ** آنچنان کردش ز وهمی منهتک
Herkes ona Allah’sın, padişahsın dedikçe vehimlendi, bu vehimle öyle bir dereceye geldi ki,
که به دعوی الهی شد دلیر ** اژدها گشت و نمیشد هیچ سیر
Allahlık, dâvasında yiğitleşti, ejderha kesildi, doymak nedir bilmez oldu!
عقل جزوی آفتش وهمست و ظن ** زانک در ظلمات شد او را وطن
Aklı cüz’inin afeti vehimdir, zandır. Çünkü onun vatanı karanlıklar diyarındadır.
بر زمین گر نیم گز راهی بود ** آدمی بی وهم آمن میرود
Yerde yarım arşın enlikte bir yol olsa insan, hiç vehimlenmeden rahatça yürür.
بر سر دیوار عالی گر روی ** گر دو گز عرضش بود کژ میشوی 1560
Fakat yüksek bir duvarın üstünde gitsen yolun genişliği iki arşın olsa yine eğri büğrü gidersin.
بلک میافتی ز لرزهی دل به وهم ** ترس وهمی را نکو بنگر بفهم
Hatta gönlüne düşen vehim yüzünden belki de düşersin. Vehimden gelen korkuya iyice dikkat et de vehimin kötülüğünü anla.
رنجور شدن اوستاد به وهم
Hocanın vehimle hastalanması
گشت استا سست از وهم و ز بیم ** بر جهید و میکشانید او گلیم
Hoca vehimden korkudan hastalandı. Yerinden sıçrayıp kalktı, kilimini başına örttü.
خشمگین با زن که مهر اوست سست ** من بدین حالم نپرسید و نجست
“Zaten sevgisi az, ben bu halde, olduğum halde halimi sormadı bile.
خود مرا آگه نکرد از رنگ من ** قصد دارد تا رهد از ننگ من
Rengimin solukluğunu, benzimin uçukluğunu haber bile vermedi. Bana kastediyor, benden kurtulmaya yol arıyor.
او به حسن و جلوهی خود مست گشت ** بیخبر کز بام افتادم چو طشت 1565
Kendi güzelliğinden kendi cilvesinden kendisi sarhoş olmuş. Benimse haberim bile yok… Hâlbuki leğenim, damdan düşmüş, rüsvay olmuş gitmişim” diye karısına kızgın bir halde,
آمد و در را بتندی وا گشاد ** کودکان اندر پی آن اوستاد
Evine gelip kapıyı şiddetle açtı. Çocuklarda hocanın ardından geliyordu.
گفت زن خیرست چون زود آمدی ** که مبادا ذات نیکت را بدی
Karısı, “Hayır ola, erken geldin. Allah esirgesin, başına kötü bir şey gelmesin de” dedi.
گفت کوری رنگ و حال من ببین ** از غمم بیگانگان اندر حنین
Hoca dedi ki. “Kör müsün sen? Bir benzime, bir halime baksana. Yabancıların bile derdimle dertleniyor, feryada geliyor.