-
اخسا آید جواب آن دعا ** چوب رد باشد جزای هر دغا 170
- O duaya “Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır.
-
گر حدیثت کژ بود معنیت راست ** آن کژی لفظ مقبول خداست
- Fakat sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allah’a makbuldür.
-
بیان آنک خطای محبان بهترست از صواب بیگانگان بر محبوب
- Dostların hatası, yabancıların doğrusundan daha iyidir.
-
آن بلال صدق در بانگ نماز ** حی را هی همیخواند از نیاز
- O doğru sözlü Bilâl, ezan okurken “Hayyı alesselâ, Hayyı alelfelâh- Haydin namaza, Haydin felâha” cümlelerindeki “Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu.
-
تا بگفتند ای پیمبر راست نیست ** این خطا اکنون که آغاز بناست
- Nihayet Peygamber’e dediler ki: “Ya Resulâllâh, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
-
ای نبی و ای رسول کردگار ** یک مذن کو بود افصح بیار
- Ey Allah habercisi, ey Allah resulü, ey Allah meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir.
-
عیب باشد اول دین و صلاح ** لحن خواندن لفظ حی عل فلاح 175
- Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “Hayyı alelfelâh”’ı yanlış okumak ayıptır.
-
خشم پیغامبر بجوشید و بگفت ** یک دو رمزی از عنایات نهفت
- Peygamber’in hiddeti coştu. Gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
-
کای خسان نزد خدا هی بلال ** بهتر از صد حی و خی و قیل و قال
- “Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir.
-
وا مشورانید تا من رازتان ** وا نگویم آخر و آغازتان
- İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
-
گر نداری تو دم خوش در دعا ** رو دعا میخواه ز اخوان صفا
- Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste.
-
امر حق به موسی علیه السلام که مرا به دهانی خوان کی بدان دهان گناه نکردهای
- Musa aleyhisselâm’a, Beni günah etmediğin ağızla çağır diye vahiy gelmesi
-
گفت ای موسی ز من میجو پناه ** با دهانی که نکردی تو گناه 180
- Allah, “Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi.
-
گفت موسی من ندارم آن دهان ** گفت ما را از دهان غیر خوان
- Musa, “Bende o ağız yok deyince Allah, “Başkasının ağzıyla dua et”
-
از دهان غیر کی کردی گناه ** از دهان غیر بر خوان کای اله
- Başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu.
-
آنچنان کن که دهانها مر ترا ** در شب و در روزها آرد دعا
- Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar.
-
از دهانی که نکردستی گناه ** و آن دهان غیر باشد عذر خواه
- Günah etmediğim ağız, başkasının özürler dileyen ağzıdır.
-
یا دهان خویشتن را پاک کن ** روح خود را چابک و چالاک کن 185
- Yahut da kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir.
-
ذکر حق پاکست چون پاکی رسید ** رخت بر بندد برون آید پلید
- Çünkü Allah adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider.
-
میگریزد ضدها از ضدها ** شب گریزد چون بر افروزد ضیا
- Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziya parladı mı gece kalmaz.
-
چون در آید نام پاک اندر دهان ** نه پلیدی ماند و نه اندهان
- Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler.
-
بیان آنک الله گفتن نیازمند عین لبیک گفتن حق است
- Yalvarırım Allah demesi, Hakk’ın Lebbeyk demesinin ta kendisidir
-
آن یکی الله میگفتی شبی ** تا که شیرین میشد از ذکرش لبی
- Birisi her gece Allah der durur, bu zikrinden ağzı tatlılaşır, zevk alırdı.
-
گفت شیطان آخر ای بسیارگو ** این همه الله را لبیک کو 190
- Şeytan “Ey çok söz söyleyen, bunca Allah demene karşılık onun Lebbeyk demesi nerde?
-
مینیاید یک جواب از پیش تخت ** چند الله میزنی با روی سخت
- Allah tahtından bir cevap gelmiyor. Böyle utanmadan, sıkılmadan ne vakte dek Allah deyip duracaksın” dedi.
-
او شکستهدل شد و بنهاد سر ** دید در خواب او خضر را در خضر
- Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu, yattı. Rüyada yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü.
-
گفت هین از ذکر چون وا ماندهای ** چون پشیمانی از آن کش خواندهای
- Hızır “Kendine gel, niçin zikri bıraktın, çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişman oldun?” dedi.
-
گفت لبیکم نمیآید جواب ** زان همیترسم که باشم رد باب
- Adam, cevap olarak “Lebbeyk sesi gelmiyor, kapıdan sürüleceğimden korkuyorum” deyince
-
گفت آن الله تو لبیک ماست ** و آن نیاز و درد و سوزت پیک ماست 195
- Hızır ”Senin o Allah demen, bizim Lebbeyk dememizdir. Senin o niyazın derde düşmen, yanıp yakılman, bizim haberci çavuşumuzdur.
-
حیلهها و چارهجوییهای تو ** جذب ما بود و گشاد این پای تو
- Senin hilelere düşmen, çareler araman, seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir.
-
ترس و عشق تو کمند لطف ماست ** زیر هر یا رب تو لبیکهاست
- Korkun da bizim lütfumuzun kemendidir, aşkın da. Her Yarabbi demende bizim, efendim, buyur dememiz gizli” dedi.
-
جان جاهل زین دعا جز دور نیست ** زانک یا رب گفتنش دستور نیست
- Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demesine izin yok ki!
-
بر دهان و بر دلش قفلست و بند ** تا ننالد با خدا وقت گزند
- Zarara, ziyana uğrayınca Allah’a sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de. Ağzı da bağlı, gönlü de.
-
داد مر فرعون را صد ملک و مال ** تا بکرد او دعوی عز و جلال 200
- Firavuna yüzlerce mal, mülk verdi, o da nihayet ululuk, büyüklük dâvasına girişti.
-
در همه عمرش ندید او درد سر ** تا ننالد سوی حق آن بدگهر
- O kötü yaradılışlı, Hakk’a sızlanmasın diye ömründe baş ağrısı bile görmedi.
-
داد او را جمله ملک این جهان ** حق ندادش درد و رنج و اندهان
- Allah, ona bütün dünya mülkünü verdi de dert, elem, keder vermedi.
-
درد آمد بهتر از ملک جهان ** تا بخوانی مر خدا را در نهان
- Dert, Allah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından yeğdir.
-
خواندن بی درد از افسردگیست ** خواندن با درد از دلبردگیست
- Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden, aşktan gelir.
-
آن کشیدن زیر لب آواز را ** یاد کردن مبدا و آغاز را 205
- O gizlice niyazın, o önü sonu anman yok mu?
-
آن شده آواز صافی و حزین ** ای خدا وی مستغاث و ای معین
- İşte saf, halis ve hüzünlü dua odur. “Ey Allah’ım ey feryadıma erişen, ey yardımcım” demendir.
-
نالهی سگ در رهش بی جذبه نیست ** زانک هر راغب اسیر رهزنیست
- Allah yolunda köpeğin sesi bile Allah cezbesiyledir. Çünkü Allah’a her yönelen, bir yol kesicinin esiridir.
-
چون سگ کهفی که از مردار رست ** بر سر خوان شهنشاهان نشست
- Eshabı Kehf’in köpeği gibi… Pis şeyden kurtulunca padişahlar sofrasının başına oturdu.
-
تا قیامت میخورد او پیش غار ** آب رحمت عارفانه بی تغار
- Mağaranın önünde kıyamete kadar dağarcıksız, heybesiz ârifcesine rahmet lokmasını, rahmet suyunu yiyip içmekte.
-
ای بسا سگپوست کو را نام نیست ** لیک اندر پرده بی آن جام نیست 210
- Nice köpek postuna bürünmüş adsız sansız kişiler var ki perde ardında şarapsız kalmazlar.
-
جان بده از بهر این جام ای پسر ** بی جهاد و صبر کی باشد ظفر
- Oğul, bu şarap, için can ver. Savaşsız, sabırsız yenme olur mu hiç?
-
صبر کردن بهر این نبود حرج ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج
- Bunun için sabır güç bir şey değildir. Sabret, sabır, güçlüklerin, sıkıntıların anahtarıdır.
-
زین کمین بی صبر و حزمی کس نرست ** حزم را خود صبر آمد پا و دست
- Bu pusudan sabır ve ihtiyat etmeksizin kimse kurtulmadı. Sabır da ihtiyatın eli ayağıdır.
-
حزم کن از خورد کین زهرین گیاست ** حزم کردن زور و نور انبیاست
- İhtiyatta bulun, bu zehirli otu yeme. İhtiyata riayet, peygamberlerin kuvvetinden, nurundandır.
-
کاه باشد کو به هر بادی جهد ** کوه کی مر باد را وزنی نهد 215
- Her yelden oynayıp duran samandır. Dağ, hiç yele ehemmiyet verir mi?
-
هر طرف غولی همیخواند ترا ** کای برادر راه خواهی هین بیا
- Her yanda bir gulyabani, seni çağırır, “Kardeş, gel, yol istiyorsan işte buracıkta.
-
ره نمایم همرهت باشم رفیق ** من قلاووزم درین راه دقیق
- Yoldaş, sana yol göstereyim, yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum” der.
-
نه قلاوزست و نه ره داند او ** یوسفا کم رو سوی آن گرگخو
- Fakat ne kılavuzdur o, ne de yol bilir. Yusuf, o kurt huylunun yanına az var!
-
حزم این باشد که نفریبد ترا ** چرب و نوش و دامهای این سرا
- İhtiyat ona derler ki seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, bu âlemin tuzakları, hileleri aldatmasın.