مرد بینا دید عرض راه را ** پس بداند او مغاک و چاه را1740
Fakat gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, kuyuyu bilir.
پا و زانواش نلرزد هر دمی ** رو ترش کی دارد او از هر غمی
Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki?
خیز فرعونا که ما آن نیستیم ** که بهر بانگی و غولی بیستیم
Sihirbazlar, “Ey firavun, halk, biz, her sesten, her gulyabaniden ürküp duracak adam değiliz.
خرقهی ما را بدر دوزنده هست ** ورنه ما را خود برهنهتر به است
Bizim hırkamızı yırt, onu diken var… Olmasa bile çıplak olmamız daha iyi.
بی لباس این خوب را اندر کنار ** خوش در آریم ای عدو نابکار
Bu güzeli çıplak olarak koçmamız daha hoş. A bir işe yaramaz, bir şey beceremez düşman!
خوشتر از تجرید از تن وز مزاج ** نیست ای فرعون بی الهام گیج1745
Tenden mizaçtan soyunmaktan daha hoş bir şey yoktur, a ilhama mazhar olmayan sersem Firavun!” dediler.
حکایت استر پیش شتر کی من بسیار در رو میافتم و تو نمیافتی الا به نادر
Devenin önünde giden katırın “Ben yol yürürken ikide bir yüzüstü kapanıyorum, sense pek nadir düşüyorsun” diye şikâyet etmesi
گفت استر با شتر کای خوش رفیق ** در فراز و شیب و در راه دقیق
Katırın biri deveye “Arkadaş, yokuş olsun, iniş olsun en dar yolda bile,
تو نه آیی در سر و خوش میروی ** من همیآیم بسر در چون غوی
Sen güzelce gidiyor, hiç kapaklanmıyorsun. Bense durmadan tepesi üstü düşüp duruyorum.
من همیافتم برو در هر دمی ** خواه در خشکی و خواه اندر نمی
Yol ister kuru olsun, ister balçık… Daima yüzüstü kapaklanıyorum.
این سبب را باز گو با من که چیست ** تا بدانم من که چون باید بزیست
Bunun sebebi ne? Bana bir söyle de ne yapmalı, nasıl etmeli anlayayım” dedi.
گفت چشم من ز تو روشنترست ** بعد از آن هم از بلندی ناظرست1750
Deve dedi ki: “Benim gözüm senin gözünden daha kuvvetlidir, daha iyi görür.
چون برآیم بر سرکوه بلند ** آخر عقبه ببینم هوشمند
Yüce bir dağın başına çıktım mı en son çukuru bile görürüm.
پس همه پستی و بالایی راه ** دیدهام را وا نماید هم اله
Allah, bütün inişleri çıkışları özüme gösterir.
هر قدم من از سر بینش نهم ** از عثار و اوفتادن وا رهم
Her adımımı nereye atacaksam görür de öyle atarım. Bu yüzden de sürçmekten, düşmekten kurtulurum.
تو ببینی پیش خود یک دو سه گام ** دانه بینی و نبینی رنج دام
Sense iki üç adım ötesini görmezsin. Taneyi görürsün de tuzağı görmezsin.
یستوی الاعمی لدیکم والبصیر ** فی المقام و النزول والمسیر1755
Konak, iniş ve yürüyüş yerlerinde hiç körle gözlü bir olur mu?
چون جنین را در شکم حق جان دهد ** جذب اجزا در مزاج او نهد
Allah, ana karnında ki çocuğa can verdi mi mizacına vücudunu kuvvetlendirecek cüzüleri çekmek kabiliyetini verir.
از خورش او جذب اجزا میکند ** تار و پود جسم خود را میتند
Yediği şeylerle bu cüzüleri çeker, bu suretle de cisminin nescini dokur durur.
تا چهل سالش بجذب جزوها ** حق حریصش کرده باشد در نما
Allah, insana kırk yaşına kadar bu cüzüleri çekme kabiliyetini, bu hırsı verir, o da kendisini yetiştirir büyür, gelişir, kuvvetlenir.
جذب اجزا روح را تعلیم کرد ** چون نداند جذب اجزا شاه فرد
Ruha, cüzüleri çekmeyi öğreten o tek padişah, nasıl olur da cesedin cüzüleri bir araya getirmeyi bilmez?
جامع این ذرهها خورشید بود ** بی غذا اجزات را داند ربود1760
Bu ruh zerrelerini bir araya toplayan, sana hayat kabiliyetini veren güneş, gıda vasıtasıyla olmaksızın da varlığının zerrelerini toplayıp bir araya getirmeyi bilir.
آن زمانی که در آیی تو ز خواب ** هوش و حس رفته را خواند شتاب
Uykudan uyanınca senden gitmiş olan akıl ve duyguyu yine sana iade eder.
تا بدانی کان ازو غایب نشد ** باز آید چون بفرماید که عد
Buna bak da ölünce de bil ki onlar kaybolmaz, Allah geri gel diye ferman etti mi gelirler.
اجتماع اجزای خر عزیر علیه السلام بعد از پوسیدن باذن الله و درهم مرکب شدن پیش چشم عزیر علیه السلام
Uzeyr Aleyhisselâm’ın merkebinin cüc’ülerinin çürüdükden sonra Allah izniyle bir araya gelip Uzeyr’in gözünün önünde dirilmesi
هین عزیرا در نگر اندر خرت ** که بپوسیدست و ریزیده برت
Allah dedi ki. “Uzeyr, eşeğine bir iyice bak. Çürümüş etleri dökülmüş…
پیش تو گرد آوریم اجزاش را ** آن سر و دم و دو گوش و پاش را
Onun cüz’ülerini gözünün önünde bir araya getirecek, başını, kuyruğunu, kulaklarını, ayaklarını düzüp koşacağım.
دست نه و جزو برهم مینهد ** پارهها را اجتماعی میدهد1765
Görünürde bir el olmadığı halde bütün cüz’üleri bir araya getiren, cesedin parçalarını bir yere toplayan benim.
در نگر در صنعت پارهزنی ** کو همیدوزد کهن بی سوزنی
Şu yama yamama sanatına bak hele. Eski palasları iğnesiz dikip durmada
ریسمان و سوزنی نه وقت خرز ** آنچنان دوزد که پیدا نیست درز
Diktiği sıralarda ne ip var, ne iğne. Fakat öyle bir diker ki ortada terzi bile görünmez.
چشم بگشا حشر را پیدا ببین ** تا نماند شبههات در یوم دین
Gözünü aç da haşri apaşikâr gör… Kıyamette hiçbir şüphen kalmasın.
تا ببینی جامعیام را تمام ** تا نلرزی وقت مردن ز اهتمام
Varlık zerrelerini nasıl tamamıyla topluyorum, gör de ölürken bu hayata sarılıp titreme.
همچنانک وقت خفتن آمنی ** از فوات جمله حسهای تنی1770
Uyurken bedeninin duygularının mahvolmayacağından eminsin ya.
بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه میگردد پریشان و خراب
Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضهی دار الجنان
Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سختدل چونی بگو ای نیکخو1775
Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه میداریم با پشت دوتو
Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
تو نمیگریی نمیزاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدستمان از تو کنون
Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت1780
Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.
درچنان روز و شب بیزینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشکریز
Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?
من شفیع عاصیان باشم بجان ** تا رهانمشان ز اشکنجهی گران
Ben o gün canla başla onların suçlarını affettirir, onlara şefaat eder, onları ağır işkencelerden kurtarırım.
عاصیان واهل کبایر را بجهد ** وا رهانم از عتاب نقض عهد1785
Suçluları, büyük günahlarda bulunanları çalışıp çabalar, ne yapıp yapıp Allah azabından halâs ederim.
صالحان امتم خود فارغاند ** از شفاعتهای من روز گزند
Ümmetimin iyileri zaten kurtulurlar, o azap günü benim şefaatime ihtiyaçları olmaz.
بلک ایشان را شفاعتها بود ** گفتشان چون حکم نافذ میرود
Hatta onlar bile suçlulara şefaat ederler, onların bile sözleri geçer, hükümleri yürür.
هیچ وازر وزر غیری بر نداشت ** من نیم وازر خدایم بر فراشت
Hiç kimse, başkasının suçunu almaz, yükünü yüklenmez… Yüklenmez ama yüklenen ben değilim ki, onların yüklerini alan, onları hafifleten Allah’tır.” dedi.
آنک بی وزرست شیخست ای جوان ** در قبول حق چواندر کف کمان
Civanım, yükü olmayan şeyhtir. Allah onu eldeki yay gibi eline almış, kabul etmiştir.