هر درختی شاخ بر سدره زده ** سدره چه بود از خلا بیرون شده2005
Dallar ta Sidre’ye kadar yükselmiş… hatta Sidre de ne oluyor? Halâ’yı bile aşmıştı.
بیخ هر یک رفته در قعر زمین ** زیرتر از گاو و ماهی بد یقین
Kökleri, yerin dibine kadar girmiş, yayılmış, öküzle balığı bile geçmişti.
بیخشان از شاخ خندانرویتر ** عقل از آن اشکالشان زیر و زبر
Kökleri, dallarından daha taze, daha lâtifti. Bunları seyredenin aklı, hayretlere düşüyor, altüst oluyordu.
میوهای که بر شکافیدی ز زور ** همچو آب از میوه جستی برق نور
Olgunluktan yarılan meyvelerinden su gibi nur şimşekleri fışkırtmaktaydı!
مخفی بودن آن درختان ازچشم خلق
Bu ağaçların halkın gözünden gizli kalması
این عجبتر که بریشان میگذشت ** صد هزاران خلق از صحرا و دشت
Asıl şaşılacak şeye gelince: O ovalardan, o çöllerden yüz binlerce adam geçiyor,
ز آرزوی سایه جان میباختند ** از گلیمی سایهبان میساختند2010
Gölgelik için can veriyorlar, başlarını kilimlerle örtüyorlardı da,
سایهی آن را نمیدیدند هیچ ** صد تفو بر دیدههای پیچ پیچ
Onların gölgesini bile görmüyorlardı. İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
ختم کرده قهر حق بر دیدهها ** که نبیند ماه را بیند سها
Allah’ın kahrı, gözleri bağlanmış yoksa… Gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür!
ذرهای را بیند و خورشید نه ** لیک از لطف و کرم نومید نه
Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allah’ın lütfundan, kereminden ümit kesilmez ya!
کاروانها بی نوا وین میوهها ** پخته میریزد چه سحرست ای خدا
Kervanlar aç susuz ağaçların altına dökülen bu olgun meyveleri görüyorlar. Yarabbi, bu ne sihir?
سیب پوسیده همیچیدند خلق ** درهم افتاده بیغما خشکحلق2015
Halk, çürük meyveleri toplamakta, pisboğaz ve doymaz adamlar, bu pörsümüş meyveleri yağma etmek için birbirlerine girmekteydi.
گفته هر برگ و شکوفه آن غصون ** دم بدم یا لیت قوم یعلمون
O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
بانگ میآمد ز سوی هر درخت ** سوی ما آیید خلق شوربخت
Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.
بانگ میآمد ز غیرت بر شجر ** چشمشان بستیم کلا لا وزر
Fakat Allah’tan da ağaçlara: “Onların gözlerini bağladık, onlara sığınacak yer yok!” sesi gelmekteydi.
گر کسی میگفتشان کین سو روید ** تا ازین اشجار مستسعد شوید
Onlara birisi, “Bu yana gelin de bu ağaçlardan faydalanın” dese,
جمله میگفتند کین مسکین مست ** از قضاء الله دیوانه شدست2020
Hepsi birden “Bu sarhoş yoksul, Allah’ın takdiriyle deli olmuş.
مغز این مسکین ز سودای دراز ** وز ریاضت گشت فاسد چون پیاز
Bu yoksulun beyni başa çıkmaz sevdalarla, sonu gelmez riyazatlarla soğan gibi çürümüş kokmuş!” diyorlardı.
او عجب میماند یا رب حال چیست ** خلق را این پرده و اضلال چیست
Dekukî şaşıp kalıyor, “Yarabbi bu ne hal? Halka bu perde, bu sapıklık neden geliyor ki?
خلق گوناگون با صد رای و عقل ** یک قدم آن سو نمیآرند نقل
Çeşit çeşit adamlar, yüzlerce akla, yüzlerce tedbire sahip oldukları halde o tarafa bir adım olsun atamıyorlar.
عاقلان و زیرکانشان ز اتفاق ** گشته منکر زین چنین باغی و عاق
Akılları, fikirleri de hep birden inkâra düşmüşler. Onların bu azgınlığına, bu isyanına bakıyorum da şüpheleniyorum…
یا منم دیوانه و خیره شده ** دیو چیزی مرا مرا بر سر زده2025
Yoksa ben mi çıldırdım, ben mi sersem oldum? Şeytan, benim kafama mı bir şey vurdu?
چشم میمالم بهر لحظه که من ** خواب میبینم خیال اندر زمن
Her an gözlerimi ovup duruyorum, bu cihanda rüya mı görüp durmaktayım yoksa?
خواب چه بود بر درختان میروم ** میوههاشان میخورم چون نگروم
Fakat bu nasıl rüya olur? İşte ağaçlara doğru gidiyorum, meyvelerini yiyorum. Buna nasıl inanmayayım?
باز چون من بنگرم در منکران ** که همیگیرند زین بستان کران
Sonra yine münkirlere bakıyorum; görüyorum ki bu bahçeden haberleri bile yok.
با کمال احتیاج و افتقار ** ز آرزوی نیم غوره جانسپار
Son derece iştiyaka düşmüşler, fevkalâde ihtiyaçlarından bir yarım koruk için can veriyorlar.
ز اشتیاق و حرص یک برگ درخت ** میزنند این بینوایان آه سخت2030
Bu yoksullar, açlıklarından bir yaprak için ah edip duruyorlar!
در هزیمت زین درخت و زین ثمار ** این خلایق صد هزار اندر هزار
Sonra yine acaba ben mi kendimden değilim, ben mi hayale düştüm, gözüme görünen muhayyel bir ağacın dalına el attım, diyorum” demekteydi.
باز میگویم عجب من بیخودم ** دست در شاخ خیالی در زدم
Peygamberler bile ye’se düşünce kendilerine yalan söylendi sandılar ayetini oku da bak.
حتی اذا ما استیاس الرسل بگو ** تا بظنوا انهم قد کذبوا
Bu ayetteki “Küzzibû-tekzib edildiler, onlara yalan söylüyorsunuz dendi” kelimesini teşditsiz “Küzibû- Kendilerine yalan söylüyorlar sandılar” tarzında oku.
این قرائت خوان که تخفیف کذب ** این بود که خویش بیند محتجب
Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
در گمان افتاد جان انبیا ** ز اتفاق منکری اشقیا2035
Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler.
جائهم بعد التشکک نصرنا ** ترکشان گو بر درخت جان بر آ
“Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
میخور و میده بدان کش روزیست ** هر دم و هر لحظه سحرآموزیست
Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
خلقگویان ای عجب این بانگ چیست ** چونک صحرا از درخت و بر تهیست
Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
گیج گشتیم از دم سوداییان ** که به نزدیک شما باغست و خوان
Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
چشم میمالیم اینجا باغ نیست ** یا بیابانیست یا مشکل رهیست2040
Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol!
ای عجب چندین دراز این گفت و گو ** چون بود بیهوده ور خود هست کو
Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
من همیگویم چو ایشان ای عجب ** این چنین مهری چرا زد صنع رب
Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
زین تنازعها محمد در عجب ** در تعجب نیز مانده بولهب
Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
زین عجب تا آن عجب فرقیست ژرف ** تا چه خواهد کرد سلطان شگرف
Fakat bu şaşmakla o şaşmak arasında pek büyük fark var.
ای دقوقی تیزتر ران هین خموش ** چند گویی چند چون قحطست گوش2045
Dekukî, tez tez yürü sükût et. Ne vakte kadar söylenip duracaksın, ne vakte kadar? Duyup anlayan kulak kıt!
یک درخت شدن آن هفت درخت
O yedi ağacın bir ağaç olması
گفت راندم پیشتر من نیکبخت ** باز شد آن هفت جمله یک درخت
Dekukî dedi ki: Bahtım yaver oldu, ileriye doğru yürüdüm, bir de baktım ki o yedi ağaç bir ağaç olmuş.
هفت میشد فرد میشد هر دمی ** من چه سان میگشتم ازحیرت همی
Her an bir ağaç, yedi ağaç olmakta, yedi ağaç bir ağaç haline gelmekteydi. Hayretten ne hale geldim, bilir misin? Dondum, kaldım!
بعد از آن دیدم درختان در نماز ** صف کشیده چون جماعت کرده ساز
Sonra ne göreyim; ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
یک درخت از پیش مانند امام ** دیگران اندر پس او در قیام
Bir ağaç, imam gibi önlerine geçmiş, öbürleri de onun ardında kıyamdalar!
آن قیام و آن رکوع و آن سجود ** از درختان بس شگفتم مینمود2050
Onların kıyamı rükû etmeleri, secdeye varmaları beni büsbütün şaşırttı.
یاد کردم قول حق را آن زمان ** گفت النجم و شجر را یسجدان
O anda Allah’ın “Yıldız ve ağaç, Allah’a secde eder” sözünü hatırladım.
این درختان را نه زانو نه میان ** این چه ترتیب نمازست آنچنان
Bu ağaçların ne dizleri vardı, ne belleri! Nasıl rükûa, secdeye varıyorlar, bu ne biçim namaz? derken,