در هزیمت زین درخت و زین ثمار ** این خلایق صد هزار اندر هزار
Sonra yine acaba ben mi kendimden değilim, ben mi hayale düştüm, gözüme görünen muhayyel bir ağacın dalına el attım, diyorum” demekteydi.
باز میگویم عجب من بیخودم ** دست در شاخ خیالی در زدم
Peygamberler bile ye’se düşünce kendilerine yalan söylendi sandılar ayetini oku da bak.
حتی اذا ما استیاس الرسل بگو ** تا بظنوا انهم قد کذبوا
Bu ayetteki “Küzzibû-tekzib edildiler, onlara yalan söylüyorsunuz dendi” kelimesini teşditsiz “Küzibû- Kendilerine yalan söylüyorlar sandılar” tarzında oku.
این قرائت خوان که تخفیف کذب ** این بود که خویش بیند محتجب
Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
در گمان افتاد جان انبیا ** ز اتفاق منکری اشقیا2035
Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler.
جائهم بعد التشکک نصرنا ** ترکشان گو بر درخت جان بر آ
“Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
میخور و میده بدان کش روزیست ** هر دم و هر لحظه سحرآموزیست
Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
خلقگویان ای عجب این بانگ چیست ** چونک صحرا از درخت و بر تهیست
Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
گیج گشتیم از دم سوداییان ** که به نزدیک شما باغست و خوان
Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
چشم میمالیم اینجا باغ نیست ** یا بیابانیست یا مشکل رهیست2040
Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol!
ای عجب چندین دراز این گفت و گو ** چون بود بیهوده ور خود هست کو
Fakat bu kadar uzun uzadıya söylenip duran sözlerde beyhude olmaz ya. Acayip şey, nasıl olurda bu kadar sözün aslı olmaz. Fakat varsa nerede söyle!” diyordu.
من همیگویم چو ایشان ای عجب ** این چنین مهری چرا زد صنع رب
Dekukî, macerasını şöyle anlatır: “Ben de tıpkı onlar gibi, acayip şey demekteydim, Allah bunların gözlerini ne de sıkı bağlamış?
زین تنازعها محمد در عجب ** در تعجب نیز مانده بولهب
Bu kavgalardan, bu aykırı hareketlerden Muhammed’de şaşmaktaydı. Ebu leheb de!
زین عجب تا آن عجب فرقیست ژرف ** تا چه خواهد کرد سلطان شگرف
Fakat bu şaşmakla o şaşmak arasında pek büyük fark var.
ای دقوقی تیزتر ران هین خموش ** چند گویی چند چون قحطست گوش2045
Dekukî, tez tez yürü sükût et. Ne vakte kadar söylenip duracaksın, ne vakte kadar? Duyup anlayan kulak kıt!
یک درخت شدن آن هفت درخت
O yedi ağacın bir ağaç olması
گفت راندم پیشتر من نیکبخت ** باز شد آن هفت جمله یک درخت
Dekukî dedi ki: Bahtım yaver oldu, ileriye doğru yürüdüm, bir de baktım ki o yedi ağaç bir ağaç olmuş.
هفت میشد فرد میشد هر دمی ** من چه سان میگشتم ازحیرت همی
Her an bir ağaç, yedi ağaç olmakta, yedi ağaç bir ağaç haline gelmekteydi. Hayretten ne hale geldim, bilir misin? Dondum, kaldım!
بعد از آن دیدم درختان در نماز ** صف کشیده چون جماعت کرده ساز
Sonra ne göreyim; ağaçlar, cemaat gibi toplanmış, saf düzmüş, namaza durmuşlar!
یک درخت از پیش مانند امام ** دیگران اندر پس او در قیام
Bir ağaç, imam gibi önlerine geçmiş, öbürleri de onun ardında kıyamdalar!
آن قیام و آن رکوع و آن سجود ** از درختان بس شگفتم مینمود2050
Onların kıyamı rükû etmeleri, secdeye varmaları beni büsbütün şaşırttı.
یاد کردم قول حق را آن زمان ** گفت النجم و شجر را یسجدان
O anda Allah’ın “Yıldız ve ağaç, Allah’a secde eder” sözünü hatırladım.
این درختان را نه زانو نه میان ** این چه ترتیب نمازست آنچنان
Bu ağaçların ne dizleri vardı, ne belleri! Nasıl rükûa, secdeye varıyorlar, bu ne biçim namaz? derken,
آمد الهام خدا کای با فروز ** می عجب داری ز کار ما هنوز
Allah’tan ilham geldi: A nurlu, pirli kişi, hâlâ bizim işimize şaşıyor musun? Bizce bu işler, şaşılacak işler değil ki!
هفت مرد شدن آن هفت درخت
Yedi ağacın yedi adam olması
بعد دیری گشت آنها هفت مرد ** جمله در قعده پی یزدان فرد
Bir müddet sonra ağaçlar, yedi tane adam oldu. Hepsi de tek Allah’ın huzurunda ka’dedeydi.
چشم میمالم که آن هفت ارسلان ** تا کیانند و چه دارند از جهان2055
Gözlerini ovuşturup bu yedi aslan kimlerdir, âlemde ne işleri var ki, diye bakmaktaydım.
چون به نزدیکی رسیدم من ز راه ** کردم ایشان را سلام از انتباه
Yanlarına yaklaşıp onlara uyanık bir gönülle selâm verdim.
قوم گفتندم جواب آن سلام ** ای دقوقی مفخر و تاج کرام
Selâmımı alıp “Ey Dekukî, ey uluların tacı, büyüklerin övündüğü zat” dediler.
گفتم آخر چون مرا بشناختند ** پیش ازین بر من نظر ننداختند
Kendi kendime beni nasıl tanıdılar? Bundan önce beni görmemişlerdi dedim.
از ضمیر من بدانستند زود ** یکدگر را بنگریدند از فرود
Hatırımdan geçeni hemencecik anlayıp birbirlerine baktılar.
پاسخم دادند خندان کای عزیز ** این بپوشیدست اکنون بر تو نیز2060
Gülerek “Ey aziz, bu sır, şimdi sana gizli mi ki?
بر دلی کو در تحیر با خداست ** کی شود پوشیده راز چپ و راست
Allah’a ulaşıp hayrete varan bir gönle solun, sağın sırları gizli kalabilir mi?” dediler.
گفتم ار سوی حقایق بشکفند ** چون ز اسم حرف رسمی واقفند
Yine kendi kendime bunlar hakikatlere ermişler, hakikatler âlemine ulaşmışlar, âlâ… Fakat bu surete ait ismi, bu surete ait harfi nasıl biliyorlar, dedim.
گفت اگر اسمی شود غیب از ولی ** آن ز استغراق دان نه از جاهلی
İçlerinden biri “Velî, bir adı bilmezse bil ki bu istiğraktan ileri gelen bir şeydir, cahillikten değil” dedi.
بعد از آن گفتند ما را آرزوست ** اقتدا کردن به تو ای پاک دوست
Ondan sonra bana “Ey temiz dost, biz namazda sana uymak istiyoruz” dediler.
گفتم آری لیک یک ساعت که من ** مشکلاتی دارم از دور زمن2065
Peki dedim, fakat bir an müsaade edin zamanın devrine ait müşküllerim var.
تا شود آن حل به صحبتهای پاک ** که به صحبت روید انگوری ز خاک
Temiz sohbetinizle o müşküller hal olsun. Topraktan üzüm bile sohbetle biter.
دانهی پرمغز با خاک دژم ** خلوتی و صحبتی کرد از کرم
İçi dolu olan tane kara toprağa ulaşır, toprakta halvet eder, toprakta sohbet eder,
خویشتن در خاک کلی محو کرد ** تا نماندش رنگ و بو و سرخ و زرد
Kendisini toprakta tamamıyla mahveder; nihayet ne sarı, ne kırmızı rengi kalır, kokusu da mahvolur da,
از پس آن محو قبض او نماند ** پرگشاد و بسط شد مرکب براند
Tamamıyla mahvolur kabza eriştikten sonra kol kanat açar, basta erişir, atını sürmeye başlar.
پیش اصل خویش چون بیخویش شد ** رفت صورت جلوهی معنیش شد2070
Aslının önünde varlığından geçince suret ortadan gider, manası cilvelenir.
سر چنین کردند هین فرمان تراست ** تف دل از سر چنین کردن بخاست
Hüküm senin diye baş eğdiler. Onların bu baş eğmelerinden öyle hararetlendim, gönlümden öyle bir ateş çıktı ki!
ساعتی با آن گروه مجتبی ** چون مراقب گشتم و از خود جدا
Bir zaman o seçilmiş kişilerle murakabeye daldım, kendimden geçtim.
هم در آن ساعت ز ساعت رست جان ** زانک ساعت پیر گرداند جوان
O zaman canım, zamandan kurtuldu. Zaman insanı gençken kocaltır.
جمله تلوینها ز ساعت خاستست ** رست از تلوین که از ساعت برست
Bütün renkten renge girişler, zamandan meydana gelir. Zamandan kurtulan, renkten renge girmekten de kurtulur.
چون ز ساعت ساعتی بیرون شوی ** چون نماند محرم بیچون شوی2075
Bir zaman, zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu keyfiyet kalmaz, keyfiyetsiz Allah’a mahrem olursun.
ساعت از بیساعتی آگاه نیست ** زانکش آن سو جز تحیر راه نیست
Zaman zamansızlığı bilmez. Zamansızlık âlemine varmak için hayretten başka yol yoktur.
هر نفر را بر طویله خاص او ** بستهاند اندر جهان جست و جو
Bu arayıp tarama âleminde herkesi, zamanın bir hususi tavlasına bağlamışlardır.
منتصب بر هر طویله رایضی ** جز بدستوری نیاید رافضی
Her tavlaya bir memur dikilmiş… Oranın ehli olmayan, memurdan izinsiz oraya giremez.
از هوس گر از طویله بسکلد ** در طویله دیگران سر در کند
Bir tavlada bağlı olan, hevese düşüp de bağlarını çözdü, başkalarının tavlasına gitti mi,
در زمان آخرجیان چست خوش ** گوشهی افسار او گیرند و کش2080
Hemen ahır memurları onu aramaya koyulur, bulup yularını tutar, çeke çeke yerine getirir!