English    Türkçe    فارسی   

3
2117-2166

  • مرغ و ماهی داند آن ابهام را ** که ستودم مجمل این خوش‌نام را
  • Ben o güzelim adı pek kısa bir tarzda övdüm; bunu kuş da biliyor, balık da!
  • تا برو آه حسودان کم وزد ** تا خیالش را به دندان کم گزد
  • Sebebi de şu: Hasetçiler, kıskanıp haset ederek ah etmesinler, hayalini dişleriyle dişlemesinler!
  • خود خیالش را کجا یابد حسود ** در وثاق موش طوطی کی غنود
  • Ama zaten hasetçi, onun hayalini nereden bulacak? Hiç fare deliğinde dudu kuşu oturur mu?
  • آن خیال او بود از احتیال ** موی ابروی ویست آن نه هلال 2120
  • O hasetçinin gördüğü hayal, onun hayali değildir ki… O hilâl değil, onun kendi kaşının kılı!
  • مدح تو گویم برون از پنج و هفت ** بر نویس اکنون دقوقی پیش رفت
  • Ben seni beş duyguyla yedi kat göğe sığmayacak bir şekilde öveceğim. Şimdi yaz bakalım: Dekukî ileri geçip imam oldu.
  • پیش رفتن دقوقی به امامت آن قوم
  • Dekukî’nin ileri geçip onlara imam olması
  • در تحیات و سلام الصالحین ** مدح جمله‌ی انبیا آمد عجین
  • Tahiyatta, salih kişilere selâm verilirken bütün peygamberler methedilmiş olur; hepsinin methi, birbiriyle yoğururlar.
  • مدحها شد جملگی آمیخته ** کوزه‌ها در یک لگن در ریخته
  • Medihler, birbirine karışır, âdeta testilerdeki sular, bir leğene dökülür.
  • زانک خود ممدوح جز یک بیش نیست ** کیشها زین روی جز یک کیش نیست
  • Çünkü övülen, bir kişiden daha fazla değildir ki. Bundan dolayı dinler, mezhepler, ancak tek bir mezhepten ibarettir.
  • دان که هر مدحی بنور حق رود ** بر صور و اشخاص عاریت بود 2125
  • Bil ki her övüş, Allah nuruna varır, ulaşır; suretlerle şahısları övüşse âriyettir.
  • مدحها جز مستحق را کی کنند ** لیک بر پنداشت گم‌ره می‌شوند
  • Müstahak olmayanı kim metheder ki? Fakat bilmeyenler, şunu bunu methediyor sanırlar da yol azıtırlar.
  • همچو نوری تافته بر حایطی ** حایط آن انوار را چون رابطی
  • Bu, şuna benzer: bir duvara herhangi bir nurdur vurur. Duvar o nurun aksetmesine bir vasıtadır.
  • لاجرم چون سایه سوی اصل راند ** ضال مه گم کرد و ز استایش بماند
  • Fakat ayın aksi aslına ulaştı mı, yol azıtan kişi ayı kaybeder, övüşü terk eder.
  • یا ز چاهی عکس ماهی وا نمود ** سر بچه در کرد و آن را می‌ستود
  • Yahut da ay, bir kuyuya akseder, adam da bu aksi görür, başını kuyuya uzatır, bakar durur.
  • در حقیقت مادح ماهست او ** گرچه جهل او بعکسش کرد رو 2130
  • Methe başlarsa hakikatte ayı metheder, isterse bilgisizlikle ayın aksine yüz tutmuş olsun.
  • مدح او مه‌راست نه آن عکس را ** کفر شد آن چون غلط شد ماجرا
  • Övüşü aya aittir, ayın aksine ait değil. Fakat birisi, Hakk’ı övmez de mahlûku överse yanlış bir iş yapmış olur ki bu, küfürdür.
  • کز شقاوت گشت گم‌ره آن دلیر ** مه به بالا بود و او پنداشت زیر
  • Bu işi yapan kötülükten yolunu kaybetmiştir. Ay, gökyüzündeyken o, aşağıda sanmıştır.
  • زین بتان خلقان پریشان می‌شوند ** شهوت رانده پشیمان می‌شوند
  • Halk bu put gibi güzellere kapılıp perişan olur; şehvete uyup onlara dokunan pişman olur.
  • زآنک شهوت با خیالی رانده است ** وز حقیقت دورتر وا مانده است
  • Çünkü bir hayale şehvetlenirler, hakikatten çok uzakta kalırlar.
  • با خیالی میل تو چون پر بود ** تا بدان پر بر حقیقت بر شود 2135
  • Hayale meylin yok mu? Senin için bir kanada benzer. O kanatla uçar, hakikatte yükselirsin.
  • چون براندی شهوتی پرت بریخت ** لنگ گشتی و آن خیال از تو گریخت
  • Fakat şehvete uydun mu kanadın dökülür, topal kalırsın, o hayal de senden kaçar gider.
  • پر نگه دار و چنین شهوت مران ** تا پر میلت برد سوی جنان
  • Kanadını koru, şehvete kapılma da meyil kanadın seni cennetlere yüceltsin.
  • خلق پندارند عشرت می‌کنند ** بر خیالی پر خود بر می‌کنند
  • Halk kendilerini güzel yaşıyoruz, zevk ve işrette bulunuyoruz sanır ama onlar, bir hayal uğruna kendi kanatlarını kendileri yolarlar.
  • وام‌دار شرح این نکته شدم ** مهلتم ده معسرم زان تن زدم
  • Bu nükteyi başka bir yerde anlatmak borcum olsun… Şimdi bana mühlet ver, halim yok, susayım.
  • اقتدا کردن قوم از پس دقوقی
  • O kavmin Dekukî’ye uyması
  • پیش در شد آن دقوقی در نماز ** قوم همچون اطلس آمد او طراز 2140
  • Dekukî, namaz kıldırmak üzere onların önüne geçti, o kadar birleştiler, o kadar kaynaştılar ki sanki onlar atlas bir kumaştı, Dekukî de o kumaşın sırması, süsü!
  • اقتدا کردند آن شاهان قطار ** در پی آن مقتدای نامدار
  • O padişahlar, saf olup o ünlü imama uydular.
  • چونک با تکبیرها مقرون شدند ** همچو قربان از جهان بیرون شدند
  • Tekbir getirince kurbanlık koç gibi âlemden çıktılar.
  • معنی تکبیر اینست ای امام ** کای خدا پیش تو ما قربان شدیم
  • Ey ulu tekbirin manası şudur: Yarabbi, huzurunda kurbanız.
  • وقت ذبح الله اکبر می‌کنی ** همچنین در ذبح نفس کشتنی
  • Koyun keserken “Allahu ekber-Allah uludur” dersin ya o geberesi nefsi keserken de bu söz söylenir.
  • تن چو اسمعیل و جان همچون خلیل ** کرد جان تکبیر بر جسم نبیل 2145
  • Ten İsmail’e benzer, can Halil’e, can bu semiz bedeni yaptırdı da tekbir getirdi mi,
  • گشت کشته تن ز شهوتها و آز ** شد به بسم الله بسمل در نماز
  • Ten kesilir, şehvetlerden hırslardan kurtulur, besmeleyle kesilmiş temiz bir kurban haline gelir.
  • چون قیامت پیش حق صفها زده ** در حساب و در مناجات آمده
  • Kıyamette olduğu gibi Hak huzurunda saf kurulur, hesaba, Allah ile konuşup görüşmeye girişilir.
  • ایستاده پیش یزدان اشک‌ریز ** بر مثال راست‌خیز رستخیز
  • Allah huzurunda, gözyaşları dökerek ayakta durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer yerinde dikilmeye benzer.
  • حق همی‌گوید چه آوردی مرا ** اندرین مهلت که دادم من ترا
  • Hak, “Sana bunca zamandır mühlet verdim, bana ne getirdin?
  • عمر خود را در چه پایان برده‌ای ** قوت و قوت در چه فانی کرده‌ای 2150
  • Ömrünü neyle bitirdin, verdiğim gıdayı, ihsan ettiğim kuvveti ne uğruna mahvettin,
  • گوهر دیده کجا فرسوده‌ای ** پنج حس را در کجا پالوده‌ای
  • Gözünün nurunu nerelerde tükettin, beş duygunu nerelerde yıprattın?
  • چشم و هوش و گوش و گوهرهای عرش ** خرج کردی چه خریدی تو ز فرش
  • Gözünü, kulağını, aklını, arşa ait bütün cevherlerini harcadın… ferş âleminden bunlara karşılık ne satın aldın?
  • دست و پا دادمت چون بیل و کلند ** من ببخشیدم ز خود آن کی شدند
  • Sana kazma ve bel gibi el ve ayak verdim. Onları sana bizzat ben bağışlamıştım, ne yaptın onları?” der.
  • همچنین پیغامهای دردگین ** صد هزاران آید از حضرت چنین
  • Hak’tan buna benzer seni dertlere uğratan yüz binlerce haberler gelir.
  • در قیام این کفتها دارد رجوع ** وز خجالت شد دوتا او در رکوع 2155
  • Kıyamdayken kula gelen bu haberlerden kul utanır, iki büklüm olur, rükûa varır.
  • قوت استادن از خجلت نماند ** در رکوع از شرم تسبیحی بخواند
  • Utanmadan ayakta durmaya kudreti kalmaz, rükûda Allah’ı tespih eder.
  • باز فرمان می‌رسد بردار سر ** از رکوع و پاسخ حق بر شمر
  • Allah’tan “Başını kaldır, rükûdan kıyama dön de Allah’ın sorgularına birer birer cevap ver” fermanı gelir.
  • سر بر آرد از رکوع آن شرمسار ** باز اندر رو فتد آن خام‌کار
  • O utanan kul, rükûdan başını kaldırır. Fakat olgun bir iş yapamamış olduğundan bu sefer yüzüstü düşer.
  • باز فرمان آیدش بردار سر ** از سجود و وا ده از کرده خبر
  • Yine emir gelir: “ Başını kaldır, secdeden kalk da yaptıklarından haber ver!”
  • سر بر آرد او دگر ره شرمسار ** اندر افتد باز در رو همچو مار 2160
  • Tekrar utana utana başını kaldırır ama yine yılan gibi yüzüstü düşüverir!
  • باز گوید سر بر آر و باز گو ** که بخواهم جست از تو مو بمو
  • Allah, tekrar “ Başını kaldır da şöyle. Kıldan kıla yaptıklarını araştırmak istiyorum” der.
  • قوت پا ایستادن نبودش ** که خطاب هیبتی بر جان زدش
  • Artık ayakta durmaya kuvveti kalmadığından, Allah’ın heybetli hitabı, canına tesir etmiş olduğundan,
  • پس نشیند قعده زان بار گران ** حضرتش گوید سخن گو با بیان
  • O ağır yükün altında, yere oturur. Allah “Söyle bana…
  • نعمتت دادم بگو شکرت چه بود ** دادمت سرمایه هین بنمای سود
  • Sana nimet verdim, nasıl şükrettin? Sermaye verdim, hadi, göster kazandığını!” der.
  • رو بدست راست آرد در سلام ** سوی جان انبیا و آن کرام 2165
  • Kul, sağ yanına dönüp peygamberlere, o ululara selâm verir;
  • یعنی ای شاهان شفاعت کین لیم ** سخت در گل ماندش پای و گلیم
  • “Padişahlar, bu kötü kişiye şefaat edin… Ayağım da balçıkta kaldı, kilimim de” der.
  • بیان اشارت سلام سوی دست راست در قیامت از هیبت محاسبه حق از انبیا استعانت و شفاعت خواستن
  • Namazda sağ tarafa selâm vermek, kıyamette Allah’ın hesaba çekmesinden korkarak peygamberlerden yardım dilemeye, onlardan şefaat istemeye işarettir