پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده2250
Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل2255
Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!
آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر2260
Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın!
سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست2265
Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir.
پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
آن دلی کو عاشق مالست و جاه ** یا زبون این گل و آب سیاه
Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
یا خیالاتی که در ظلمات او ** میپرستدشان برای گفت و گو
Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
دل نباشد غیر آن دریای نور ** دل نظرگاه خدا وانگاه کور
O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
نه دل اندر صد هزاران خاص و عام ** در یکی باشد کدامست آن کدام2270
Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. O tek kişi hangisidir, hangisi?
ریزهی دل را بهل دل را بجو ** تا شود آن ریزه چون کوهی ازو
Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin.
دل محیطست اندرین خطهی وجود ** زر همیافشاند از احسان و جود
Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.
از سلام حق سلامیها نثار ** میکند بر اهل عالم اختیار
Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.
هر که را دامن درستست و معد ** آن نثار دل بر آنکس میرسد
Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.
دامن تو آن نیازست و حضور ** هین منه در دامن آن سنگ فجور2275
Senin eteğin de o niyazdır, o huzurdur. Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma.
تا ندرد دامنت زان سنگها ** تا بدانی نقد را از رنگها
Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. Eteğin yırtılmasın sana asıl parayı uydurma paradan fark edesin.
سنگ پر کردی تو دامن از جهان ** هم ز سنگ سیم و زر چون کودکان
Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun.
از خیال سیم و زر چون زر نبود ** دامن صدقت درید و غم فزود
Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
کی نماید کودکان را سنگ سنگ ** تا نگیرد عقل دامنشان به چنگ
Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?
پیر عقل آمد نه آن موی سپید ** مو نمیگنجد درین بخت و امید2280
İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile rica ile bulunmaz!
انکار کردن آن جماعت بر دعا و شفاعت دقوقی و پریدن ایشان و ناپیدا شدن در پردهی غیب و حیران شدن دقوقی کی در هوا رفتند یا در زمین
O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması
چون رهید آن کشتی و آمد بکام ** شد نماز آن جماعت هم تمام
O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı.
فجفجی افتادشان با همدگر ** کین فضولی کیست از ما ای پدر
Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı.
هر یکی با آن دگر گفتند سر ** از پس پشت دقوقی مستتر
Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı.
گفت هر یک من نکردستم کنون ** این دعا نه از برون نه از درون
Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.
گفت مانا این امام ما ز درد ** بوالفضولانه مناجاتی بکرد2285
Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor;
گفت آن دیگر که ای یار یقین ** مر مرا هم مینماید این چنین
Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor.
او فضولی بوده است از انقباض ** کرد بر مختار مطلق اعتراض
O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’ın dileğine itiraz etti galiba” diyordu.
چون نگه کردم سپس تا بنگرم ** که چه میگویند آن اهل کرم
Dekukî, şöyle anlatır: Sonra bakayım, o kerem sahipleri ne diyorlar? dedim.
یک ازیشان را ندیدم در مقام ** رفته بودند از مقام خود تمام
Bir de baktım ki hiçbiri yerinde yok, hepsi de gitmiş.
نه به چپ نه راست نه بالا نه زیر ** چشم تیز من نشد بر قوم چیر2290
Ne solda adam var, ne sağda, ne yukarda kimse kalmış, ne aşağıda. Keskin gözüm, onların hiçbirini göremedi!
درها بودند گویی آب گشت ** نه نشان پا و نه گردی بدشت
Sanki inciymişler de erimişler, su olmuşlar. Ne ayak izleri kalmış, ne sahrada tozları var!
در قباب حق شدند آن دم همه ** در کدامین روضه رفتند آن رمه
Hepsi de Allah kubbelerine gizlenmişler. O cemaat, acaba hangi bahçeye gitti ki?
درتحیر ماندم کین قوم را ** چون بپوشانید حق بر چشم ما
Allah, bunları nasıl oldu da benim gözümden gizledi? Şaşırdım kaldım.
آنچنان پنهان شدند از چشم او ** مثل غوطهی ماهیان در آب جو
Onlar, balıklar nasıl dereye dalar, kaybolursa Dekukî’nin gözünden öyle kayboldular. Öyle gizlendiler.