English    Türkçe    فارسی   

3
2341-2390

  • قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
  • O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
  • چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
  • İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
  • هر جفا که بعد از آنش می‌رسید ** او بدان قوت بشادی می‌کشید
  • Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.
  • همچنانک ذوق آن بانگ الست ** در دل هر مومنی تا حشر هست
  • Nitekim Elest sesinin zevki de her müminin gönlünde tâ mahşere kadar sürer gider.
  • تا نباشد در بلاشان اعتراض ** نه ز امر و نهی حقشان انقباض 2345
  • Bu yüzden müminler, ne belâya itiraz ederler, ne Hakk’ın emir ve nehyinden sıkılırlar.
  • لقمه‌ی حکمی که تلخی می‌نهد ** گلشکر آن را گوارش می‌دهد
  • Başkalarının ağzına acılık veren bir lokmaya benzeyen Allah hükmü, onlara gülbeşeker gelir, tatlı tatlı yerler, hazmederler.
  • گلشکر آن را که نبود مستند ** لقمه را ز انکار او قی می‌کند
  • Allah hükmünü kabul etmeyip inkâr eden, o lokmayı yese bile kusan kişiyle yaramaz.
  • هر که خوابی دید از روز الست ** مست باشد در ره طاعات مست
  • Elest gününde bir rüya gören, Allah’a ibadet yolunda sarhoş olur.
  • می‌کشد چون اشتر مست این جوال ** بی فتور و بی گمان و بی ملال
  • Sarhoş deve gibi bu ibadet çuvalını hiç usanmadan, sıkılmadan çeker durur.
  • کفک تصدیقش بگرد پوز او ** شد گواه مستی و دلسوز او 2350
  • Ağzının etrafındaki tasdik köpüğü, onun sarhoşluğuna, coşkunluğuna şahittir.
  • اشتر از قوت چو شیر نر شده ** زیر ثقل بار اندک‌خور شده
  • Deve, kuvvetlenip erkek aslan kesildi mi ağır yükler çeker de yine o yüklerin altında az yer, az içer.
  • ز آرزوی ناقه صد فاقه برو ** می‌نماید کوه پیشش تار مو
  • Dişi deve arzusuyla yüzlerce zahmet ve açlık çeker. Hatta dağ bile ona bir kıl gelir!
  • در الست آنکو چنین خوابی ندید ** اندرین دنیا نشد بنده و مرید
  • Elest âleminde böyle bir rüya görmeyen bu dünyada ne kul olur, ne mürit!
  • ور بشد اندر تردد صد دله ** یک زمان شکرستش و سالی گله
  • Olsa bile gönlünde yüzlerce tereddüt vardır. Bir an şükrederse bir yıl şikâyet eder.
  • پای پیش و پای پس در راه دین ** می‌نهد با صد تردد بی یقین 2355
  • Din yolunda yüzlerce tereddütle ve inanmayarak öne doğru bir adım atarsa öbür adımı arda doğru gider.
  • وام‌دار شرح اینم نک گرو ** ور شتابستت ز الم نشرح شنو
  • Bunu da ileride anlatırım, borcum olsun… Eğer öğrenmekte acele ediyorsan “Elemneşrah” suresini oku!
  • چون ندارد شرح این معنی کران ** خر به سوی مدعی گاو ران
  • Bu manayı etraflıca anlatmaya kalkışsam ne haddi vardır, ne kenarı. Yürü öküzünü dâva edene doğru eşek sür!
  • گفت کورم خواند زین جرم آن دغا ** بس بلیسانه قیاسست ای خدا
  • Adam dedi ki: “Yarabbi, bu suç yüzünden şu azgın adam, bana kör dedi. Bu ne iblisçe bir kıyas Yarabbi?
  • من دعا کورانه کی می‌کرده‌ام ** جز به خالق کدیه کی آورده‌ام
  • Ben ne vakit körcesine dua ettim. Allah’tan başka kime ihtiyacımı söyledim?
  • کور از خلقان طمع دارد ز جهل ** من ز تو کز تست هر دشوار سهل 2360
  • Kör, bilgisizlikle halktan bir şeyler umar. Ben senden umuyorum… Her güç şey sana kolaydır.
  • آن یکی کورم ز کوران بشمرید ** او نیاز جان و اخلاصم ندید
  • Asıl kör kendisi ki beni kör saydı, canla başla niyaz ettiğimi görmedi bile!
  • کوری عشقست این کوری من ** حب یعمی و یصمست ای حسن
  • Benim bu körlüğüm, aşk körlüğüdür. Güzelim, sevdiği şey, insanı kör ve sağır yapar derler ya… bu körlük, o körlüktür.
  • کورم از غیر خدا بینا بدو ** مقتضای عشق این باشد نکو
  • Allah’tan başkasını görmüyorum, fakat onu görüyorum. Aşkımın muktezası da bu değil midir? Söyle.
  • تو که بینایی ز کورانم مدار ** دایرم برگرد لطفت ای مدار
  • Yarabbi, sen görmektesin, beni sen de kör sanma. Senin lütfunun etrafında dönüp dolaşmaktayım, ey lütfunun etrafında dönüp dolaştığım, ey kendisinden ayrılmadığım Allah!
  • آنچنانک یوسف صدیق را ** خواب بنمودی و گشتش متکا 2365
  • Yusuf-ı Sıddıyk’a rüya gösterdin da ona güvendi.
  • مر مرا لطف تو هم خوابی نمود ** آن دعای بی‌حدم بازی نبود
  • Onun gibi lütfun bana da bir rüya gösterdi. O sonsuz dualarım oyuncak değildi ya!
  • می‌نداند خلق اسرار مرا ** ژاژ می‌دانند گفتار مرا
  • Fakat halk, benim sırlarımı bilmiyor da sözlerimi saçma sanıyor.
  • حقشان است و کی داند راز غیب ** غیر علام سر و ستار عیب
  • Hakları da var. Gayb sırrını, sırları adamakıllı bilen ve ayıpları tamamıyla örten Allah’tan başka kim bilebilir ki?”
  • خصم گفتش رو به من کن حق بگو ** رو چه سوی آسمان کردی عمو
  • Düşmanı dedi ki. “Amca, neye yüzünü göğe çeviriyorsun? Bana çevir de doğru söyle!
  • شید می‌آری غلط می‌افکنی ** لاف عشق و لاف قربت می‌زنی 2370
  • Delirdin mi ki böyle hatalara düşüyor, aşktan, Allah’a yakınlıktan dem vuruyorsun?
  • با کدامین روی چون دل‌مرده‌ای ** روی سوی آسمانها کرده‌ای
  • Sen, gönlü ölmüş bilirsin... Hangi yüzle yüzünü göklere tutuyorsun?”
  • غلغلی در شهر افتاده ازین ** آن مسلمان می‌نهد رو بر زمین
  • Bu hâdise yüzünden şehre bir velveledir düştü. O Müslümansa,
  • کای خدا این بنده را رسوا مکن ** گر بدم هم سر من پیدا مکن
  • “Yarabbi, bu kulunu rezil etme. Kötülük yaptıysam bile sırrımı halka açma.
  • تو همی‌دانی و شبهای دراز ** که همی‌خواندم ترا با صد نیاز
  • Biliyorum, uzun gecelerde yüzlerce tazarrula sana niyaz edip durdum.
  • پیش خلق این را اگر خود قدر نیست ** پیش تو همچون چراغ روشنیست 2375
  • Halka karşı bunun hiçbir kadri, hiçbir kıymeti yok, onlar bilmez bunu; fakat senin yanında aydın bir mum gibi… Sana aşikâr ” diye niyaz etmekte, yüzünü yerlere vurmaktaydı.
  • شنیدن داود علیه السلام سخن هر دو خصم وسال کردن از مدعی علیه
  • Davud aleyhisselâm’ın iki hasmın da sözlerini dinlemesi ve dâva edileni sorguya çekmesi
  • چونک داود نبی آمد برون ** گفت هین چونست این احوال چون
  • Davut Peygamber, evinden dışarı çıkınca “Bu ne, ne var, ne oldu” dedi.
  • مدعی گفت ای نبی الله داد ** گاو من در خانه او در فتاد
  • Dâvacı dedi ki: “Ey Allah’ın peygamberi, imdat et. Öküzüm, bu adamın evine girmiş,
  • کشت گاوم را بپرسش که چرا ** گاو من کشت او بیان کن ماجرا
  • O da onu kesmiş. Neden benim öküzümü kesmiş sor da söylesin.”
  • گفت داودش بگو ای بوالکرم ** چون تلف کردی تو ملک محترم
  • Davut, “Ey kerem sahibi, neden sana haram olan o öküzü kestin?
  • هین پراکنده مگو حجت بیار ** تا به یک سو گردد این دعوی و کار 2380
  • Yalnız saçma sapan söyleme, delil göster de bu dâva görülsün, bitsin” dedi.
  • گفت ای داود بودم هفت سال ** روز و شب اندر دعا و در سال
  • Adam dedi ki: “Ey Davut, yedi yıldır gece gündüz dua etmekte, Allah’tan,
  • این همی‌جستم ز یزدان کای خدا ** روزیی خواهم حلال و بی عنا
  • Yarabbi, helâl ve zahmetsiz bir rızık istiyorum, diye niyazda bulunmaktayım.
  • مرد و زن بر ناله من واقف‌اند ** کودکان این ماجرا را واصف‌اند
  • Erkek kadın… Herkes feryadımı bilir, hatta çocuklar bile bunu söyler, anlatırlar.
  • تو بپرس از هر که خواهی این خبر ** تا بگوید بی شکنجه بی ضرر
  • Kime istersen sor, derhal söyleyiversin.
  • هم هویدا پرس و هم پنهان ز خلق ** که چه می‌گفت این گدای ژنده‌دلق 2385
  • Halktan hem gizli sor, hem de aşikâre… Bak, bu eski hırkalı yoksul neler söylüyor, nasıl dua ediyordu, anla,
  • بعد این جمله دعا و این فغان ** گاوی اندر خانه دیدم ناگهان
  • Bu dualardan, bu feryatlardan sonra bir de baktım ki evime bir öküz girivermiş.
  • چشم من تاریک شد نه بهر لوت ** شادی آن که قبول آمد قنوت
  • Gözüm karardı. Ama lokma için değil, duam kabul edildi diye sevindim hani.
  • کشتم آن را تا دهم در شکر آن ** که دعای من شنود آن غیب‌دان
  • O ayıpları bilen Allah duamı kabul etti, buna şükrane olsun diye öküzü kestim”
  • حکم کردن داود علیه السلام برکشنده‌ی گاو
  • Davud Aleyhisselâm’ın, öküzü kesenin haksız olduğuna hükmetmesi
  • گفت داود این سخنها را بشو ** حجت شرعی درین دعوی بگو
  • Davut, “Bu sözlerden el yıka, dâvana şer’i delil getir.
  • تو روا داری که من بی حجتی ** بنهم اندر شهر باطل سنتی 2390
  • Reva görür müsün delilsiz bir hüküm vereyim de bu şehirde bâtıl bir sünnet koyayım, kötü bir âdet bırakayım,