مرگ دان آنک اتفاق امتست ** کاب حیوانی نهان در ظلمتست
Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu? Ölümdür o.
همچو نیلوفر برو زین طرف جو ** همچو مستسقی حریص و مرگجو
Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… Susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara!
مرگ او آبست و او جویای آب ** میخورد والله اعلم بالصواب
Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
ای فسرده عاشق ننگین نمد ** کو ز بیم جان ز جانان میرمد3910
Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun.
سوی تیغ عشقش ای ننگ زنان ** صد هزاران جان نگر دستکزنان
Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak!
جوی دیدی کوزه اندر جوی ریز ** آب را از جوی کی باشد گریز
Irmağı gördün ya… Testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi?
آب کوزه چون در آب جو شود ** محو گردد در وی و جو او شود
Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم3915
Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!”
رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست3920
Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت
Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
خویشتن را نیک ازین آگاه کن ** صبح آمد خواب را کوتاه کن3925
Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi!
هر کسی گفتی که پریانند تند ** اندرو مهمان کشان با تیغ کند
Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık!
آن دگر گفتی که سحرست و طلسم ** کین رصد باشد عدو جان و خصم
Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi.
آن دگر گفتی که بر نه نقش فاش ** بر درش کای میهمان اینجا مباش
Bazıları sihir ve tılsım var. Düşmanın canını almak için gözetip durmada diyordu.
شب مخسپ اینجا اگر جان بایدت ** ورنه مرگ اینجا کمین بگشایدت
Bazı kimseler, kapısına açıkça “Ey konuk, burada kalma. Canına kastın yoksa geceyi burada geçirme, burada yatıp uyuma. Yoksa ölüm sana pusu kurar” diye yazalım demekteydi.
وان یکی گفتی که شب قفلی نهید ** غافلی کاید شما کم ره دهید3930
Bir diğeri de derdi ki. “Geceleri kilitleyin de bilmeyen bir adam girip kalmasın!”
مهمان آمدن در آن مسجد
Mescide konuk gelmesi
تا یکی مهمان در آمد وقت شب ** کو شنیده بود آن صیت عجب
Nihayet bir gece vakti mescide bir konuk geldi… Mescidin o aşılacak şöhretini o da duymuştu.
از برای آزمون میآزمود ** زانک بس مردانه و جان سیر بود
Bir tecrübe etmek istiyordu. Çünkü hem pek yiğitti, hem de canından bezmişti, hayatına doymuştu.
گفت کم گیرم سر و اشکمبهای ** رفته گیر از گنج جان یک حبهای
Dedi ki: “Bu başa, bu gövdeye pek o kadar aldırış etmem… tut ki can hazinesi için bir habbe gitmiş.. Ne çıkar?
صورت تن گو برو من کیستم ** نقش کم ناید چو من باقیستم
Ten sureti gidiversin, ben o suretten ibaret değilim ya. Ben baki oldukça suret eksik olmaz elbet.
چون نفخت بودم از لطف خدا ** نفخ حق باشم ز نای تن جدا3935
Allah lütfuyla “Ben insana ruhumdan ruh üfürdüm” sırrına mazharım… Kamış gibi olan tenden ayrılırsam yalnız Allah nefesi olarak kalırım.
تا نیفتد بانگ نفخش این طرف ** تا رهد آن گوهر از تنگین صدف
Allah’ın nefesi, bu tene gelmesin de inci de bu dar sedeften kurtulsun artık.
چون تمنوا موت گفت ای صادقین ** صادقم جان را برافشانم برین
Allah “Ey doğru kişiler, ölümü dinleyin” dedi. Ben de doğrucuyum, bu söze canımı veririm!”
ملامت کردن اهل مسجد مهمان عاشق را از شب خفتن در آنجا و تهدید کردن مرورا
Mescid halkının o âşık konuğu, geceleyin mescide konaklama niyetinden dolayı kınamaları, burada kalma diye tehdit etmeleri
قوم گفتندش که هین اینجا مخسپ ** تا نکوبد جانستانت همچو کسپ
Halk, “Sakın burada geceleme. Yoksa can alıcı, seni posa gibi eziverir!
که غریبی و نمیدانی ز حال ** کاندرین جا هر که خفت آمد زوال
Sen garipsin, bunu bilmezsin… Burada kim yattı, uyuduysa mahvoldu.
اتفاقی نیست این ما بارها ** دیدهایم و جمله اصحاب نهی3940
Bu bir tesadüf değil. Bunu biz de nice defalar gördük, akıllı bilgiler kişiler de.
هر که آن مسجد شبی مسکن شدش ** نیمشب مرگ هلاهل آمدش
Kim bu mescitte konakladıysa gece yarısı müthiş bir zehirle zehirlendi gitti.
از یکی ما تابه صد این دیدهایم ** نه به تقلید از کسی بشنیدهایم
Bir kişiden yüz kişiye kadar nice ölenleri gördük. Birisinden duyup da rivayet etmiyoruz.
گفت الدین نصیحه آن رسول ** آن نصیحت در لغت ضد غلول