تلخ گردانم ز غمها خوی تو ** تا بگردد چشم بد از روی تو
Kötü gözler, yüzünden ırak olsun diye kederlendirir, ahlâkını acı bir hale getiririm.
نه تو صیادی و جویای منی ** بنده و افکندهی رای منی
Sen, benim avcım değil misin, beni aramıyor musun? Benim kulum, emrime tabi değil misin?
حیله اندیشی که در من در رسی ** در فراق و جستن من بیکسی
Bana kavuşmak için tedbirler kurmadasın… Benim ayrılığımla herkesten ayrılmış, beni arayıp durmaktasın, kimsesiz bir hale gelmişsin!
چاره میجوید پی من درد تو ** میشنودم دوش آه سرد تو
Dertlere düşmüş, izimi bulmak için çarelere başvurmuşsun… Dün senin yanık yanık ah ettiğini duydum.
من توانم هم که بی این انتظار ** ره دهم بنمایمت راه گذار 4155
Seni bekletmeksizin de kendime kavuşturmaya, sana yol gösterip kendime almaya kadirim ben…
تا ازین گرداب دوران وا رهی ** بر سر گنج وصالم پا نهی
Bu suretle bu devranın girdabından kurtulur, vuslat hazineme ayak basarsın.
لیک شیرینی و لذات مقر ** هست بر اندازهی رنج سفر
Fakat varılan yerin tatlılığı, lezzetleri, seferde çekilen zahmetlerle ölçülür.
آنگه ا ز شهر و ز خویشان بر خوری ** کز غریبی رنج و محنتها بری
Ne kadar gurbet çeker, mihnetler, zahmetlere uğrarsan, şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun!
تمثیل گریختن مومن و بیصبری او در بلا به اضطراب و بیقراری نخود و دیگر حوایج در جوش دیگ و بر دویدن تا بیرون جهند
Müminin bir belâya uğrayınca sabırsızlık edip kaçması, nohudun ve sair yiyecek şeylerin tencerede kaynarken sıçrayıp dışarı çıkmaya çalışmalarına benzer
بنگر اندر نخودی در دیگ چون ** میجهد بالا چو شد ز آتش زبون
Bir bak… Nohut tencerede ateşten zebun oldu mu yukarıya doğru sıçramaya başlar.
هر زمان نخود بر آید وقت جوش ** بر سر دیگ و برآرد صد خروش 4160
Tencere kaynamaya başlayınca nohut, tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur.
که چرا آتش به من در میزنی ** چون خریدی چون نگونم میکنی
“Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun? Mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun” der.
میزند کفلیز کدبانو که نی ** خوش بجوش و بر مجه ز آتشکنی
Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki. “Yok… Güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma.
زان نجوشانم که مکروه منی ** بلک تا گیری تو ذوق و چاشنی
Seni sevmediğimden senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… Bir zevkle, bir çeşniye sahip ol da.
تا غذی گردی بیامیزی بجان ** بهرخواری نیستت این امتحان
Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
آب میخوردی به بستان سبز و تر ** بهراین آتش بدست آن آب خور 4165
Bostanda sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe düşmen içindi.
رحمتش سابق بدست از قهر زان ** تا ز رحمت گردد اهل امتحان
Allah’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.
رحمتش بر قهر از آن سابق شدست ** تا که سرمایهی وجود آید بدست
Varlık sermayesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür.
زانک بیلذت نروید لحم و پوست ** چون نروید چه گدازد عشق دوست
Etle deri lezzetsiz meydana gelmez. Fakat onlar meydana gelmedikçe sevgilinin aşkı, onları nasıl eritebilir?
زان تقاضا گر بیاید قهرها ** تا کنی ایثار آن سرمایه را
İşte bu takdir neticesi olarak sen de kahırlara uğrarsan eseflenme… Bu kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın.
باز لطف آید برای عذر او ** که بکردی غسل و بر جستی ز جو 4170
Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der.
گوید ای نخود چریدی در بهار ** رنج مهمان تو شد نیکوش دار
Der ki: Ey nohut, baharın otladın, yeştin… Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da
تا که مهمان باز گردد شکر ساز ** پیش شه گوید ز ایثار تو باز
Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
تا به جای نعمتت منعم رسد ** جمله نعمتها برد بر تو حسد
İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin… Bütün nimetler sana haset etsinler!
من خلیلم تو پسر پیش بچک ** سر بنه انی ارانی اذبحک
Ben Halil’im, sen de bıçağım önündeki oğlum… Başını koy, rüyada seni kestiğimi gördüm!
سر به پیش قهر نه دل بر قرار ** تا ببرم حلقت اسمعیلوار 4175
Gönlünü bozma, başını kahır önüne koy da İsmail gibi boğazını keseyim,
سر ببرم لیک این سر آن سریست ** کز بریده گشتن و مردن بریست
Başını kopartayım. Fakat bu baş, zahiri kesilmekten, koparılmaktan münezzeh olan baştır.
لیک مقصود ازل تسلیم تست ** ای مسلمان بایدت تسلیم جست
Ancak ezelî maksat, senin teslim olmandır. Ey Müslüman teslim olmayı araman, dinlemen gerek!
ای نخود میجوش اندر ابتلا ** تا نه هستی و نه خود ماند ترا
Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!
اندر آن بستان اگر خندیدهای ** تو گل بستان جان و دیدهای
O bostanda güldüyse can ve göz bostanının gülü olduğundan güldün.
گر جدا از باغ آب و گل شدی ** لقمه گشتی اندر احیا آمدی 4180
Su ve toprak bahçesinden ayrıldıysan lokma oldun, dirilerin vücuduna girdin.
شو غذی و قوت و اندیشهها ** شیر بودی شیر شو در بیشهها
Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… Evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan kesil!
از صفاتش رستهای والله نخست ** در صفاتش باز رو چالاک و چست
Vallahi sen, önce onun sıfatlarından ayrıldın da geldin. Tekrar çevikçe acele et, yine onun sıfatların ulaş!
ز ابر و خورشید و ز گردون آمدی ** پس شدی اوصاف و گردون بر شدی
Buluttan, güneşten, gökten geldin… Yine Allah sıfatları haline döndün mü göklere gidersin.
آمدی در صورت باران و تاب ** میروی اندر صفات مستطاب
Yağmur ve ışık suretinde geldin, Allah’ın tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
جزو شید و ابر و انجمها بدی ** نفس و فعل و قول و فکرتها شدی 4185
Güneşin, bulutun, yıldızın cüzüydün… Nefis, iş, söz ve düşünceler oldun.
هستی حیوان شد از مرگ نبات ** راست آمد اقتلونی یا ثقات
Nebatın ölümü, hayvanın varlığı oldu; bu suretle de “Ey güvendiğim, inandığım kişiler, beni öldürün” sözü doğru çıktı.
چون چنین بردیست ما را بعد مات ** راست آمد ان فی قتلی حیات
Mademki ölümden sonra bize böyle bir hayat var, “Şüphe yok ki ölümümde hayat vardır” sözü doğru.
فعل و قول و صدق شد قوت ملک ** تا بدین معراج شد سوی فلک
İş, söz ve doğruluk, meleğin gıdasıdır. Melek, bunlarla göğe ağar.
آنچنان کان طعمه شد قوت بشر ** از جمادی بر شد و شد جانور
Nitekim o yemek de insana gıda olunca cemadat halinden yücelir, o canlı bir hale gelir.
این سخن را ترجمهی پهناوری ** گفته آید در مقام دیگری 4190
Bunu, adamakıllı, etraflıca anlattık… Başka bir yerde gelecek.
کاروان دایم ز گردون میرسد ** تا تجارت میکند وا میرود
Kervan, daima göklerden gelmekte, alışverişte bulunup yine göklere gitmekte.
پس برو شیرین و خوش با اختیار ** نه بتلخی و کراهت دزدوار
Şu halde hırsız gibi acılıkla zorla değil de istekle tatlı tatlı, güzel güzel git!
زان حدیث تلخ میگویم ترا ** تا ز تلخیها فرو شویم ترا
Seni acılıklardan yıkayıp arıtmak için acı söylüyorum.
ز آب سرد انگور افسرده رهد ** سردی و افسردگی بیرون نهد
Donmuş, soğuk çalmış üzümü donukluğu gitsin diye soğuk suya atarlar.
تو ز تلخی چونکه دل پر خون شوی ** پس ز تلخیها همه بیرون روی 4195
Seni de acılıklarla gönlün kanlara bulanırsa içindeki bütün acılıklar gider.
تمثیل صابر شدن مومن چون بر شر و خیر بلا واقف شود
Hayır ve belânın sırrını bilen mümin sabreder
سگ شکاری نیست او را طوق نیست ** خام و ناجوشیده جز بیذوق نیست
Av köpeği olmayan köpeğin boynunda tasma yoktur. Ham ve kaynamamış şey, mutlaka lezzetsizdir.”
گفت نخود چون چنینست ای ستی ** خوش بجوشم یاریم ده راستی
Nohut, bu sözleri duyunca “Mademki iş böyledir hanımcığım, güzel güzel kaynarım, sen de bana yardım et ama.
تو درین جوشش چو معمار منی ** کفچلیزم زن که بس خوش میزنی
Sen, bu kaynatmada beni yapıp yoğuran bir mimara benziyorsun. Vur bana kepçeyle… Ne de güzel vuruyorsun.
همچو پیلم بر سرم زن زخم و داغ ** تا نبینم خواب هندستان و باغ
Ben fil gibiyim, vur başıma, yarala beni… Vur, yarala da Hindistan’ı, Hindistan bahçelerini görmeyeyim.
تا که خود را در دهم در جوش من ** تا رهی یابم در آن آغوش من 4200
Bu suretle de kendimi kaynamaya, vereyim de onun kucağına ulaşayım, ona kavuşmaya bir yol bulayım!