English    Türkçe    فارسی   

3
4290-4339

  • گر چنان گند آزتان ننگیختی ** جرعه‌ای بر گورتان حق ریختی 4290
  • Hırsınız, hasediniz bu kötü kokuyu salmasaydı Allah, sizin mezarlarınıza da bundan bir katrecik saçardı.
  • نه بگیرم گفت و پند آن حکیم ** دل نگردانم بهر طعنی سقیم
  • O, Hakîm’in sözünü, o Hakîm’in öğüdünü tutmaz mıyım hiç? Her kötü ve yanlış kınama yüzünden gönlümü bozmam, işimden, sözümden kalmam.
  • مثل زدن در رمیدن کره‌ی اسپ از آب خوردن به سبب شخولیدن سایسان
  • Seyislerin ıslık çalmaları yüzünden tayın ürküp su içmemesi
  • آنک فرمودست او اندر خطاب ** کره و مادر همی‌خوردند آب
  • Hakîm-i Gaznevî, buyurmuştur ki: tayla anası su içerlerken,
  • می‌شخولیدند هر دم آن نفر ** بهر اسپان که هلا هین آب خور
  • Seyisler, atlar gelsinler, su içsinler diye ıslık çalıyorlardı.
  • آن شخولیدن به کره می‌رسید ** سر همی بر داشت و از خور می‌رمید
  • Tay ıslık sesini duyunca başını kaldırdı, ürküp su içmekten vazgeçti.
  • مادرش پرسید کای کره چرا ** می‌رمی هر ساعتی زین استقا 4295
  • Anası “Yavrucuğum, neye ürküyor su içmiyorsun?” diye sordu.
  • گفت کره می‌شخولند این گروه ** ز اتفاق بانگشان دارم شکوه
  • Tay dedi ki: “Bunlar ıslık çalıyorlar. Hep birden ıslık çalmalarından korktum.
  • پس دلم می‌لرزد از جا می‌رود ** ز اتفاق نعره خوفم می‌رسد
  • Yüreğim titredi, yerinden oynadı. Hep birden ıslık çalıp bağırmaları beni korkuttu.”
  • گفت مادر تا جهان بودست ازین ** کارافزایان بدند اندر زمین
  • Anası “Dünya kurulalı abes işler de bulunanlar vardır… Bu dünya böyle kurulmuş, böyle gider!
  • هین تو کار خویش کن ای ارجمند ** زود کایشان ریش خود بر می‌کنند
  • Benim akıllı yavrucuğum, sen işine bak… Onların kendi saçlarını, sakallarını yolmaları yakındır!” dedi.
  • وقت تنگ و می‌رود آب فراخ ** پیش از آن کز هجر گردی شاخ شاخ 4300
  • Vakit var, tertemiz ve gür su da akıp gidiyor. Sudan ayrılırsın, ayrılık seni şahrem şahrem eder… Bundan önce davran da,
  • شهره کاریزیست پر آب حیات ** آب کش تا بر دمد از تو نبات
  • Âbıhayat’la dolu olan ırmaktan su içmeye bak… İç de senden nebatlar bitsin!
  • آب خضر از جوی نطق اولیا ** می‌خوریم ای تشنه‌ی غافل بیا
  • Ey gafil susuz, biz velilerin sözlerinden Hızır’ın Âbıhayat’ını içmekteyiz, gel!
  • گر نبینی آب کورانه بفن ** سوی جو آور سبو در جوی زن
  • Bu gür suyu görmüyorsan bari körler gibi gel de testini suya daldır.
  • چون شنیدی کاندرین جو آب هست ** کور را تقلید باید کار بست
  • Bu ırmakta su var, bunu duydun ya… Köre, taklitle iş yapmak gerek!
  • جو فرو بر مشک آب‌اندیش را ** تا گران بینی تو مشک خویش را 4305
  • Suyu sayıklayıp duran testini ırmağa daldır… Daldırınca ağırlaştığını anlarsın…
  • چون گران دیدی شوی تو مستدل ** رست از تقلید خشک آنگاه دل
  • Anlarsın da su olduğuna inanırsın, gönlün o zaman bu kuru taklitten kurtulur.
  • گر نبیند کور آب جو عیان ** لیک داند چون سبو بیند گران
  • Kör, ırmak suyunu açıkça göremez ama testinin ağırlaştığını anlayınca su olduğunu bilir.
  • که ز جو اندر سبو آبی برفت ** کین سبک بود و گران شد ز آب و زفت
  • Çünkü testi önce hafifti, ırmağa daldırılınca ağırlaştı, içi hayli suyla doldu.
  • زانک هر بادی مرا در می‌ربود ** باد می‌نربایدم ثقلم فزود
  • Evvelce her yel beni kapıp beni götürürdü, fakat şimdi ağırlaştım” beni yel kapamaz artık.
  • مر سفیهان را رباید هر هوا ** زانک نبودشان گرانی قوی 4310
  • Akılsız kişileri her türlü yel kapıp gider. Çünkü onların kuvvetleri sağlam değildir.
  • کشتی بی‌لنگر آمد مرد شر ** که ز باد کژ نیابد او حذر
  • Kötü ve hayırsız adam, lengersiz gemidir; ne demir atmıştır, ne bir yere bağlıdır; deli rüzgârlardan kurtulamaz ki.
  • لنگر عقلست عاقل را امان ** لنگری در یوزه کن از عاقلان
  • Akıllıya emniyet ve huzur veren akıl lengeridir… Akıllılardan bir lenger dilen!
  • او مددهای خرد چون در ربود ** از خزینه در آن دریای جود
  • İnsan, o cömertlik denizinin inci hazinesinden akıl, fikir kazanırsa
  • زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
  • Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
  • زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیده‌ی تو عاطلست 4315
  • Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez.
  • دل چو بر انوار عقلی نیز زد ** زان نصیبی هم بدو دیده دهد
  • Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir.
  • پس بدان کاب مبارک ز آسمان ** وحی دلها باشد و صدق بیان
  • Bil ki gökten inen mübarek su, gönüllere gelen vahiydir, dillere gelen doğru sözlülüktür.
  • ما چو آن کره هم آب جو خوریم ** سوی آن وسواس طاعن ننگریم
  • Biz de tay gibi ırmaktan su içelim de bizi kınayan vesveseciye bakmayalım, aldırış etmeyelim.
  • پی‌رو پیغمبرانی ره سپر ** طعنه‌ی خلقان همه بادی شمر
  • Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!
  • آن خداوندان که ره طی کرده‌اند ** گوش فا بانگ سگان کی کرده‌اند 4320
  • Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar?
  • بقیه‌ی ذکر آن مهمان مسجد مهمان‌کش
  • Konuk öldüren mescit hikâyesinin sonu
  • باز گو کان پاک‌باز شیرمرد ** اندر آن مسجد چه بنمودش چه کرد
  • O tertemiz aslan adama mescitte neler göründü? Sen onu söyle yine!
  • خفت در مسجد خود او را خواب کو ** مرد غرقه گشته چون خسپد بجو
  • Mescitte, suya gark olmuş adam nasıl uyursa öyle uyudu.
  • خواب مرغ و ماهیان باشد همی ** عاشقان را زیر غرقاب غمی
  • Gam denizine batmış âşıkların uykusu, daima kuş ve balık uykusudur.
  • نیمشب آواز با هولی رسید ** کایم آیم بر سرت ای مستفید
  • Gece yarısı korkunç bir sestir geldi: Ey kendisine fayda dileyen, geleyim mi, geleyim mi?
  • پنج کرت این چنین آواز سخت ** می‌رسید و دل همی‌شد لخت‌لخت 4325
  • Bu şiddetli ses tam beş kere geldi, korkudan adamın yüreği çatlıyor, paramparça oluyordu.
  • تفسیر آیت واجلب علیهم بخیلک و رجلک
  • “Onları atlı, yaya askerlerinle çağır” ayetinin tefsiri
  • تو چو عزم دین کنی با اجتهاد ** دیو بانگت بر زند اندر نهاد
  • Sen de din yoluna girmeyi, o yolda çalışmayı kurarsın ama şeytan, içinden seslenir:
  • که مرو زان سو بیندیش ای غوی ** که اسیر رنج و درویشی شوی
  • “A sapık, o yola gitme, eziyetlere düşer, yoksul olur, kalırsın.
  • بی‌نوا گردی ز یاران وابری ** خوار گردی و پشیمانی خوری
  • Dostlarından ayrı düşer, hor hakir bir hale gelir, pişman olursun!”
  • تو ز بیم بانگ آن دیو لعین ** وا گریزی در ضلالت از یقین
  • Sen de o melun Şeytan’ın sesinden korkar, yakinden kaçar, sapıklığa düşersin.
  • که هلا فردا و پس فردا مراست ** راه دین پویم که مهلت پیش ماست 4330
  • “Hele yarın, hele öbür gün din yoluna girer, koşar, yürürüm… Daha önümüzde vakit var” dersin.
  • مرگ بینی باز کو از چپ و راست ** می‌کشد همسایه را تا بانگ خاست
  • Sağdan, soldan ölümün gelip çattığını görürsün… Komşuların ölür, evlerinden feryatlar yücelir.
  • باز عزم دین کنی از بیم جان ** مرد سازی خویشتن را یک زمان
  • Derken yine can korkusuyla din yoluna girmeye niyetlenir, bir an olsun kendini adam edersin.
  • پس سلح بر بندی از علم و حکم ** که من از خوفی نیارم پای کم
  • Ben korkup ayağımı geri çekmem diye ilimden, hikmetten silahlar kuşanırsın.
  • باز بانگی بر زند بر تو ز مکر ** که بترس و باز گرد از تیغ فقر
  • Bu sırada şeytan yine hileye sapar, seslenir: “Bu kulluk kılıcından kork, geri dön!”
  • باز بگریزی ز راه روشنی ** آن سلاح علم و فن را بفکنی 4335
  • Yine korkar, aydın yoldan kaçar, o ilim ve hüner silâhlarını atarsın.
  • سالها او را به بانگی بنده‌ای ** در چنین ظلمت نمد افکنده‌ای
  • Yıllardır bir ses, bir bağırış yüzünden ona kulsun… Hırkanı böyle bir karanlığa atmışsın.
  • هیبت بانگ شیاطین خلق را ** بند کردست و گرفته حلق را
  • Şeytanların bağırışlarındaki heybet, halkı kıskıvrak bağlamış, boğazlarını sıkmıştır.
  • تا چنان نومید شد جانشان ز نور ** که روان کافران ز اهل قبور
  • Onların canları, nura kavuşmaktan öyle meyus olmuştur ki kâfirlerin ruhları da kabirdekilerin dirilmesinden ancak o kadar meyustur.
  • این شکوه بانگ آن ملعون بود ** هیبت بانگ خدایی چون بود
  • O melunun sesinin heybeti bu olursa gayrı Allah’ın sesindeki heybet ne olur?