گر تو مشک و عنبری را بشکنی ** عالمی از فوح ریحان پر کنی 4500
Misk ve amberi kırsan dünyayı güzel kokularla doldurursun.
ور شکستی ناگهان سرگین خر ** خانهها پر گند گردد تا به سر
Fakat ansızın eşek tezeğini kırsan evler, baştanbaşa pis kokuyla dolar.
وقت واگشت حدیبیه بذل ** دولت انا فتحنا زد دهل
Peygamber, perişan bir halde Hudeybiye’den dönerken “İnna Fetahnâ” devletinin davulu çalındı.
سر آنک بیمراد بازگشتن رسول علیه السلام از حدیبیه حق تعالی لقب آن فتح کرد کی انا فتحنا کی به صورت غلق بود و به معنی فتح چنانک شکستن مشک به ظاهر شکستن است و به معنی درست کردنست مشکی او را و تکمیل فواید اوست
Rasûl aleyhisselâm’ın Hudeybiye’den dönüşüne Ulu Allah’ın “İnnâ fetahnâ” diye fetih demesindeki sır… o dönüş görünüşte muratsızlığın ta kendisiydi, fakat hakikatte fetihti. Nitekim miski kırmak da görünüşte kırma, hakikatte onun misk oluşunu bildirmek, faydalarını tamamlamaktır
آمدش پیغام از دولت که رو ** تو ز منع این ظفر غمگین مشو
Allah devletinden haber geldi: “Yürü, bu zafere erişemediğinden gam yeme.
کاندرین خواری نقدت فتحهاست ** نک فلان قلعه فلان بقعه تراست
Şimdi elindeki bu horluk yok mu? Nimetlere erişmen demektir. İşte şuracıktaki filân kale, filân yer senin!”
بنگر آخر چونک واگردید تفت ** بر قریظه و بر نضیر از وی چه رفت 4505
Hakikatten de oradan çabucak dönünce bak hele, Kurayza’nın Nazîr’in başına neler geldi,
قلعهها هم گرد آن دو بقعهها ** شد مسلم وز غنایم نفعها
O iki kaleyle çevrelerindeki yerler teslim oldu, ganimetlerden faydalar elde ettiler.
ور نباشد آن تو بنگر کین فریق ** پر غم و رنجند و مفتون و عشیق
Öyle olmasa bile şu taifeye bak… Onlar gam içinde, keder içinde Allah’a meftun ve âşıklar.
زهر خواری را چو شکر میخورند ** خار غمها را چو اشتر میچرند
Zehri şeker gibi yemekteler… Gam dikenlerini deve gibi otlamaktalar!
بهر عین غم نه از بهر فرج ** این تسافل پیش ایشان چون درج
Hem de bunu, gamdan kederden kurtulmak için de yapmıyorlar; gama uğradıklarından yapıyorlar. Bu horluk, onlarca rütbelere, mevkilere erişmek!
آنچنان شادند اندر قعر چاه ** که همیترسند از تخت و کلاه 4510
Kuyunun dibinde öyle neşeliler ki oradan çıkıp taca, tahta nail olacağız diye korkuyorlar.
هر کجا دلبر بود خود همنشین ** فوق گردونست نه زیر زمین
Sevgiliyle beraber oturduğum yer, yerin altı da olsa yine arştan yücedir.
تفسیر این خبر کی مصطفی علیه السلام فرمود لا تفضلونی علی یونس بن متی
Mustafa aleyhisselâm’ın “Beni Yunus ibn-i Metta’dan üstün tutmayın” hadisinin tefsiri
گفت پیغامبر که معراج مرا ** نیست بر معراج یونس اجتبا
Peygamber dedi ki: Benim miracım, Yunus’un miracından üstün değildir.
آن من بر چرخ و آن او نشیب ** زانک قرب حق برونست از حساب
Benimki göklere çıkmakla oldu, onun ki yerlere inmekle… Zaten Allah yakınlığı hesaba sığmaz ki.
قرب نه بالا نه پستی رفتنست ** قرب حق از حبس هستی رستنست
Yakınlık, ne yukarıya çıkmaktır, ne aşağıya inmek. Allah yakınlığı, varlık hapsinden kurtulmaktır.
نیست را چه جای بالا است و زیر ** نیست را نه زود و نه دورست و دیر 4515
Yok olana yukarı nedir, aşağı ne? Yok olanın ne yakınlığı olur, ne uzaklığı, ne geç kalışı!
کارگاه و گنج حق در نیستیست ** غرهی هستی چه دانی نیست چیست
Allah’ın sanat yurdu da yokluktandır, hazinesi de. Sen, varlığa aldanmış kalmışsın, yokluk nedir, ne bileceksin?
حاصل این اشکست ایشان ای کیا ** مینماند هیچ با اشکست ما
Hulâsa onların kırıklığı hiç bizim kırıklığımıza benzer mi a ulu kişi?
آنچنان شادند در ذل و تلف ** همچو ما در وقت اقبال و شرف
Onlar, biz ikbale erişip yücelince nasıl neşelenirsek horluğa düşüp ellerindekini telef edince öyle neşelenirler.
برگ بیبرگی همه اقطاع اوست ** فقر و خواریش افتخارست و علوست
Bu çeşit adamın malı, geliri, yokluk varlığından ibarettir. Yoksulluk, horluk, ona iftihardır, yüceliktir.
آن یکی گفت ار چنانست آن ندید ** چون بخندید او که ما را بسته دید 4520
Esirlerden biri dedi ki: “Peki niçin Peygamber, bizim halimizi görmedi. Bizi böyle zincirlere vurulmuş görünce nasıl oldu da güldü.
چونک او مبدل شدست و شادیش ** نیست زین زندان و زین آزادیش
Hani onun huyları değişmişti, hani o Allah huylarıyla huylanmıştı da neşesi ne bu zindanın lezzetlerindendi, ne bu zindandan kurtulduğundan.
پس به قهر دشمنان چون شاد شد ** چون ازین فتح و ظفر پر باد شد
Pekâlâ ya neden düşmanlarının kahroluşundan neşeleniyor, neden bu fetihten bu zaferden gururlanıyor?
شاد شد جانش که بر شیران نر ** یافت آسان نصرت و دست و ظفر
Erkek aslanlara kolayca üstün geldi, muzaffer oldu diye neşelenmekte.
پس بدانستیم کو آزاد نیست ** جز به دنیا دلخوش و دلشاد نیست
Gayri anladık ki o da hür değil… Dünyadan başka hiçbir şeyle memnun değil, başka bir şeyden gönlü şad olmuyor?
ورنه چون خندد که اهل آن جهان ** بر بد و نیکاند مشفق مهربان 4525
Yoksa nasıl gülebilir ki? O dünya ehli, iyiye de merhamet eder, kötüye de... İyiyi de esirger, kötüyü de”
این بمنگیدند در زیر زبان ** آن اسیران با هم اندر بحث آن
Esirler, birbirleriyle bunu konuşuyor, birbirlerine bunu fısıldıyorlardı.
تا موکل نشنود بر ما جهد ** خود سخن در گوش آن سلطان برد
Memur duymasın, duyarsa o padişaha söyler, sözlerimiz kulağına gider diye fısıltıyla konuşuyorlardı.
آگاه شدن پیغامبر علیه السلام از طعن ایشان بر شماتت او
Peygamber aleyhisselâm’ın onların kınamalarını dırıltılarını duyması
گرچه نشنید آن موکل آن سخن ** رفت در گوشی که آن بد من لدن
Memur, o sözü duymadı ama Allah bilgisine sahip olan Peygamber’in kulağına vardı.
بوی پیراهان یوسف را ندید ** آنک حافظ بود و یعقوبش کشید
Yusuf’un gömleğini alıp götüren, gömleğin kokusunu duymadı da Yakup duydu.
آن شیاطین بر عنان آسمان ** نشنوند آن سر لوح غیبدان 4530
Şeytanlar, gökyüzünün çevresinde döner, dolaşırlar da yine Levh-i Mahvuz’daki gayp sırlarını duyamazlar.
آن محمد خفته و تکیه زده ** آمده سر گرد او گردان شده
Muhammed’se dayanıp yatmış, uyurken o sır gelir, başucunda döner durur!
او خورد حلوا که روزیشست باز ** آن نه کانگشتان او باشد دراز
Helvayı kime nasipse o yer; parmakları uzun olan değil!
نجم ثاقب گشته حارس دیوران ** که بهل دزدی ز احمد سر ستان
Delici Şahab, şeytanları, hırsızlığı bırakın da Ahmed’ den sır öğrenin diye kovar, sürer.
ای دویده سوی دکان از پگاه ** هین به مسجد رو بجو رزق اله
Ey iki gözünü de dükkâna dikmiş, ümidini oraya bağlamış adam, kendine gel, mescide yürü de rızkını Allah’tan iste!
پس رسول آن گفتشان را فهم کرد ** گفت آن خنده نبودم از نبرد 4535
Peygamber, onların sözlerini duyup söylediklerini anladı da dedi ki: O gülüş, savaşta galebe ettim diye değil ki.
مردهاند ایشان و پوسیدهی فنا ** مرده کشتن نیست مردی پیش ما
Onlar ölmüşlerdir, yokluk âleminde çürüyüp gitmişlerdir. Bizce ölüyü öldürmeye kalkışmak erlik değildir.
خود کیند ایشان که مه گردد شکاف ** چونک من پا بفشرم اندر مصاف
Onlar da kim oluyor ki? Ben savaşta ayak diredim mi ay bile yarılır!
آنگهی کزاد بودیت و مکین ** مر شما را بسته میدیدم چنین
Hani hür olduğumuz, mevki ve şeref sahibi olduğunuz zamanlar yok mu? İşte ben, o vakit sizi böyle bağlanmış zincirlere vurulmuş görüyordum.
ای بنازیده به ملک و خاندان ** نزد عاقل اشتری بر ناودان
Ey malla, mülkle, soyla, sopla nazlanan, sen akıllı kişinin yanında oluk üstündeki devesin!
نقش تن را تا فتاد از بام طشت ** پیش چشمم کل آت آت گشت 4540
Ten suretinin leğeni damdan düşünce gelecek gelir çatar sözü gözümün önünde tahakkuk etti, gelecek şeyler geldi çattı!
بنگرم در غوره می بینم عیان ** بنگرم در نیست شی بینم عیان
Üzüme bakıyor, şarabı görüyorum… Yok’a bakıyorum, açıkça var’ı görüyorum.
بنگرم سر عالمی بینم نهان ** آدم و حوا نرسته از جهان
Sırra bakmakta, daha dünyada Âdem’le Havva vücuda gelmemişken gizli bir âlem görmekteyim.
مر شما را وقت ذرات الست ** دیدهام پا بسته و منکوس و پست
Siz, daha Elest deminde zerrelerden ibarettiniz… Daha vakit ayaklarınız bağlı, baş aşağı ve alçalmış bir haldeydiniz; sizi öyle görüyordum ben.
از حدوث آسمان بی عمد ** آنچ دانسته بدم افزون نشد
Direksiz, desteksiz gökyüzü yaratılmadan bildiğim şeyler, âlem yaratıldıktan sonra da hep o… hiç artmadı.
من شما را سرنگون میدیدهام ** پیش از آن کز آب و گل بالیدهام 4545
Ben, daha sudan, topraktan vücut bulmamış, bu surete bürünmemişken sizi baş aşağı olmuş görüyordum.
نو ندیدم تا کنم شادی بدان ** این همیدیدم در آن اقبالتان
Siz ikbaldeyken de bunu böyle görüyordum. Yeni bir şey görmedim ki sevineyim!
بستهی قهر خفی وانگه چه قهر ** قند میخوردید و در وی درج زهر
Gizli bir kahra uğramış, gizli bir kahırla bağlamıştınız. Gayri bu ne kahırdır, bunu kim anlar? Siz şeker yerdiniz de o şeker de zehir olurdu.
این چنین قندی پر از زهر ار عدو ** خوش بنوشد چت حسد آید برو
Böyle zehirlerle dolu şekeri düşman yerse afiyet olsun… Neden ona haset ediyorsun ki?
با نشاط آن زهر میکردید نوش ** مرگتان خفیه گرفته هر دو گوش
Sizde o zehri neşe ile içiyordunuz: eceliniz, gizlice kulaklarınızı tıkamıştı.