که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خوردهام و چنان
Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خوردهام در انجمن
Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست 735
“İşte sözümün doğruluğuna şahit... Bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi.
اشکمش گفتی جواب بیطنین ** که اباد الله کید الکاذبین
Karnı ise sessiz, sadasız “Allah, yalancıların düzenini kurutsun!
لاف تو ما را بر آتش بر نهاد ** کان سبال چرب تو بر کنده باد
Senin lâfın bizi ateşlere yaktı. O yağlı bıyığın kökünden kopsun.
گر نبودی لاف زشتت ای گدا ** یک کریمی رحم افکندی به ما
A yoksul, şu kötü dâvan olmasaydı belki bir kerem sahibi bize acırdı.
ور نمودی عیب و کژ کم باختی ** یک طبیبی داروی او ساختی
Yahut da noksanını, yoksulluğunu söyleseydin, bu yalanları, bu düzenleri düzüp koşmasaydın, bir doktor çıkarda derdine deva ederdi.” derdi.
گفت حق که کژ مجنبان گوش و دم ** ینفعن الصادقین صدقهم 740
Allah ”Ey eğri adam, kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi.
گفت اندر کژ مخسپ ای محتلم ** آنچ داری وا نما و فاستقم
A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”
ور نگویی عیب خود باری خمش ** از نمایش وز دغل خود را مکش
Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme!
گر تو نقدی یافتی مگشا دهان ** هست در ره سنگهای امتحان
Bir para elde ettiysen ağzını açma. Yolda sınama taşları var.
سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین 745
Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi.
امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
او بدعوی میل دولت میکند ** معدهاش نفرین سبلت میکند
“O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
کانچ پنهان میکند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
“Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند 750
Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler.
لاف وا داد کرمها میکند ** شاخ رحمت را ز بن بر میکند
Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
“Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم 755
Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi.
گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
تو دعا را سخت گیر و میشخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد 760
Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti.
گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب میکردی لبان و سبلتان
Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
“Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام 770
Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim.
ای شغالان هین مخوانیدم شغال ** کی شغالی را بود چندین جمال
Çakallar, oraya toplandılar, mumun etrafındaki pervaneye döndüler.
آن شغالان آمدند آنجا بجمع ** همچو پروانه به گرداگرد شمع
Hiç çakalda bunca güzellik mi olur?”
پس چه خوانیمت بگو ای جوهری ** گفت طاوس نر چون مشتری
“Peki, a elmasım, sana ne diyelim?” diye sordular. Çakal: “Müşteri yıldızına benzer erkek aslan deyin” dedi.
پس بگفتندش که طاوسان جان ** جلوهها دارند اندر گلستان
Bunun üzerine dediler ki: “İyi ama can tavusları gül bahçelerinde salınır cilvelenirler.”
تو چنان جلوه کنی گفتا که نی ** بادیه نارفته چون کوبم منی 775
“Sen de öyle cilveleniyor musun?” Çakal: “Yok canım. Çöle düşmeden nasıl Mina’ya vardım diyebilirim?” dedi.
بانگ طاووسان کنی گفتا که لا ** پس نهای طاووس خواجه بوالعلا
”Peki, tavus kuşları gibi bağırabilir misin? Diye sordular. “Kara taştan kaynak mı çıkar hiç” diye cevap verdi.
خلعت طاووس آید ز آسمان ** کی رسی از رنگ و دعویها بدان
Bunun üzerine dediler ki: “Tavusun güzellik elbisesi gökten gelir, ezelîdir. Hileyle dâva ile hiç, o güzelliği elde edebilir misin sen?
تشبیه فرعون و دعوی الوهیت او بدان شغال کی دعوی طاوسی میکرد
Firavun’un Allahlık dâvasına kalkışması da çakalın tavusluk iddiasına benzer
همچو فرعونی مرصع کرده ریش ** برتر از عیسی پریده از خریش
Firavun da saçını, sakalını süslemiş, eşekliğinden kendisini Musa’dan yüce göstermeye, ondan daha yücelere bir derece üstün uçmaya kalkışmıştı.
او هم از نسل شغال ماده زاد ** در خم مالی و جاهی در فتاد
O da, o boyacı küpüne düşen dişi çakalın soyundandı. O da mal ve mevki küpüne düşmüştü!
هر که دید آن جاه و مالش سجده کرد ** سجدهی افسوسیان را او بخورد 780
Kim onun Mevkiini, malını gördüyse secde etti, o da o saçma sapan heriflerin secdelerine kandı.