English    Türkçe    فارسی   

4
1031-1080

  • ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
  • Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
  • گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
  • Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
  • نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیه‌السلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
  • Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
  • از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
  • Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
  • در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
  • Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
  • در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش 1035
  • Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı.
  • تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
  • Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
  • این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
  • Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.
  • مغز او خود از نسب دورست و پاک ** نیست جنسش از سمک کس تا سماک
  • İçiyse zaten soydan, soptan uzaktı, paktı... Balıktan “simak” denilen yıldıza kadar onunla cins ve eşit olacak kimse yoktu!
  • نور حق را کس نجوید زاد و بود ** خلعت حق را چه حاجت تار و پود
  • Hak nurunun kimden doğduğunu, nasıl vücut bulduğunu kimse aramaz. Allah halkının nescini arayıp sormaya ne lüzum var?
  • کمترین خلعت که بدهد در ثواب ** بر فزاید بر طراز آفتاب 1040
  • Allah’ın sevap karşılığı olarak verdiği en bayağı hil’at bile güneş ziyasından daha parlak, daha üstündür!
  • بقیه‌ی قصه‌ی دعوت رحمت بلقیس را
  • Belkıs’ı rahmete çağırma hikâyesinin arta kalanı
  • خیز بلقیسا بیا و ملک بین ** بر لب دریای یزدان در بچین
  • Kalk ey Belkıs, gel de devleti, saltanatı gör... Allah denizi kıyısında inciler topla!
  • خواهرانت ساکن چرخ سنی ** تو بمرداری چه سلطانی کنی
  • Kız kardeşlerin, yüce göklerde oturuyor... Sen neden murdar bir şeye padişahlık eder durursun?
  • خواهرانت را ز بخششهای راد ** هیچ می‌دانی که آن سلطان چه داد
  • O padişahın, kız kardeşlerine yüce ve bol bahşişlerden neler verdiğini hiç bilir misin?
  • تو ز شادی چون گرفتی طبل‌زن ** که منم شاه و رئیس گولحن
  • Hâlbuki sen neş’e ile “Külhanın padişahı ve başbuğu benim” diye davul dövmedesin!
  • مثل قانع شدن آدمی به دنیا و حرص او در طلب دنیا و غفلت او از دولت روحانیان کی ابنای جنس وی‌اند و نعره‌زنان کی یا لیت قومی یعلمون
  • İnsanın dünyaya kâni olup hırsla dünyayı dilemesi ve kendi cinsinden olan ruhaniler “Ne olurdu, kavmimiz halimizi bilse” diye bağırıp dururken onların devletinden gafil olması
  • آن سگی در کو گدای کور دید ** حمله می‌آورد و دلقش می‌درید 1045
  • Hani bir köpek, çukur içinde kör dilenciyi gördü de saldırdı, hırkasını yırttıydı ya!
  • گفته‌ایم این را ولی باری دگر ** شد مکرر بهر تاکید خبر
  • Bunu söyledik ama tenkit için bir kere daha söylüyoruz.
  • کور گفتش آخر آن یاران تو ** بر کهند این دم شکاری صیدجو
  • Kör dedi ki: Senin dostların şimdi dağlarda av arıyorlar...
  • قوم تو در کوه می‌گیرند گور ** در میان کوی می‌گیری تو کور
  • Hısımların dağda yaban eşeği avlıyorlar... Sense köy ortasında kör tutuyorsun!
  • ترک این تزویر گو شیخ نفور ** آب شوری جمع کرده چند کور
  • A yücelerden kaçan şeyh, bu hileyi bırak! Sen, başına birkaç körü toplamış acı suya benziyorsun!
  • کین مریدان من و من آب شور ** می‌خورند از من همی گردند کور 1050
  • Âdeta bunlar benim dervişlerimdir... Ben de acı suyum. Benden içerler de böyle kör olurlar diyorsun!
  • آب خود شیرین کن از بحر لدن ** آب بد را دام این کوران مکن
  • Suyunu Ledün denizinden tatlı bir hale getir. Kötü suyu bu körlere tuzak yapma!
  • خیز شیران خدا بین گورگیر ** تو چو سگ چونی بزرقی کورگیر
  • Kalk, yaban eşeği avlayan Allah aslanlarını gör... Sen, neden köpek gibi hileyle kör avlamadasın?
  • گور چه از صید غیر دوست دور ** جمله شیر و شیرگیر و مست نور
  • Onlara yaban eşeği avlıyorlar dedim... Fakat yaban eşeği de nedir ki? Onlar sevgiliden başkasını avlamazlar... Hepsi de aslandır, aslan avcısıdır, nur sarhoşudur!
  • در نظاره صید و صیادی شه ** کرده ترک صید و مرده در وله
  • Avı ve padişahın avcılığını seyrederken hepsi de avlanmayı bırakmışlar, hayran olup can vermişlerdir!
  • هم‌چو مرغ مرده‌شان بگرفته یار ** تا کند او جنس ایشان را شکار 1055
  • O cinsten olan kuşları avlamak için avcılar nasıl ellerine ölü bir kuş alırlarsa sevgili de onları eline almıştır.
  • مرغ مرده مضطر اندر وصل و بین ** خوانده‌ای القلب بین اصبعین
  • O ölü kuş vuslat ve firkat arasında ihtiyarsız bir haldedir. “Kalp, Allah’ın iki parmağı arasındadır” hadisini okumadın mı?
  • مرغ مرده‌ش را هر آنک شد شکار ** چون ببیند شد شکار شهریار
  • Ölü kuşa avlanan dikkat ederse görür ki padişaha avlanmıştır.
  • هر که او زین مرغ مرده سر بتافت ** دست آن صیاد را هرگز نیافت
  • Bu ölü kuştan baş çeken, asla avcının elini bulamaz!
  • گوید او منگر به مرداری من ** عشق شه بین در نگهداری من
  • Ölü kuş der ki: benim murdarlığıma bakma padişahın bana olan aşkına bak... Bak da beni nasıl görüp gözetmekte, bir gör!
  • من نه مردارم مرا شه کشته است ** صورت من شبه مرده گشته است 1060
  • Ben pis değilim... Beni padişah öldürdü; suretim, ölüye benzedi.
  • جنبشم زین پیش بود از بال و پر ** جنبشم اکنون ز دست دادگر
  • Bundan önce kanadımla uçuyordum; şimdiyse hareketim, padişahın elinden.
  • جنبش فانیم بیرون شد ز پوست ** جنبشم باقیست اکنون چون ازوست
  • Fâni hareketim, derimden çıktı gitti... Şimdiki hareketim bâki, çünkü ondan!
  • هر که کژ جنبد به پیش جنبشم ** گرچه سیمرغست زارش می‌کشم
  • Benim hareketime karşı eğri harekette bulunanı, simurg bile olsa perişan eder, ağlatır, inletir, öldürürüm!
  • هین مرا مرده مبین گر زنده‌ای ** در کف شاهم نگر گر بنده‌ای
  • Diriysen aklını başına topla da beni ölü görme... Kulsan benim padişah elinde olduğumu gör!
  • مرده زنده کرد عیسی از کرم ** من به کف خالق عیسی درم 1065
  • İsa, keremiyle ölüyü diriltti... Hâlbuki ben, İsa’yı yaratanın elindeyim.
  • کی بمانم مرده در قبضه‌ی خدا ** بر کف عیسی مدار این هم روا
  • Allah elinde oldukça hiç ölü kalır mıyım? İsa’nın elinde bile olsam buna imkân yok!
  • عیسی‌ام لیکن هر آنکو یافت جان ** از دم من او بماند جاودان
  • İsa’yım ama nefesimden can bulan bir daha ölmez, ebediyen diri kalır.
  • شد ز عیسی زنده لیکن باز مرد ** شاد آنکو جان بدین عیسی سپرد
  • İsa’nın nefesiyle dirilen, tekrar öldü... Fakat bu İsa’ya can verene ne mutlu!
  • من عصاام در کف موسی خویش ** موسیم پنهان و من پیدا به پیش
  • Ben, Musa’mın elindeki asâyım... Musa’m gizli de ben, önünde görünüp durmaktayım.
  • بر مسلمانان پل دریا شوم ** باز بر فرعون اژدها شوم 1070
  • Müslümanlara deniz üstündeki köprü kesilir, sonra da Firavuna ejderha olurum!
  • این عصا را ای پسر تنها مبین ** که عصا بی‌کف حق نبود چنین
  • Oğul, yalnız bu asâyı görme... Allah elinde olmasa asâ, bu işleri yapamaz!
  • موج طوفان هم عصا بد کو ز درد ** طنطنه‌ی جادوپرستان را بخورد
  • Tufan dalgası da asâ kesildi... o dertte büyücülere tapanların şatafatlarını sömürüp yedi!
  • گر عصاهای خدا را بشمرم ** زرق این فرعونیان را بر درم
  • Allah asâlarını saymaya kalkışsam şu Firavuna mensup olanların hilelerini yutarım ya...
  • لیک زین شیرین گیای زهرمند ** ترک کن تا چند روزی می‌چرند
  • Fakat bırak, bu zehirli tatlı otu birkaç günceğiz otlasınlar hele!
  • گر نباشد جاه فرعون و سری ** از کجا یابد جهنم پروری 1075
  • Firavun ’un mesnedi ve başlık, başbuğluk, olmasaydı cehennem nereden beslenecekti ki?
  • فربهش کن آنگهش کش ای قصاب ** زانک بی‌برگ‌اند در دوزخ کلاب
  • A kasap, önce semirt de sonra kes... Çünkü cehennemdeki köpekler azıksız!
  • گر نبودی خصم و دشمن در جهان ** پس بمردی خشم اندر مردمان
  • Dünyada düşmanlar olmasaydı halktaki kızgınlık yatışır, geçer giderdi!
  • دوزخ آن خشمست خصمی بایدش ** تا زید ور نی رحیمی بکشدش
  • Cehennem dediğin o kızgınlıktır... Düşmanlık gerek ki yaşasın. Yoksa merhamet, onu söndürüverirdi!
  • پس بماندی لطف بی‌قهر و بدی ** پس کمال پادشاهی کی بدی
  • O vakit kahırsız ve kötülüksüz lütuf kalırdı; bu takdirde padişahlığın kemâli nasıl zahir olurdu ki?
  • ریش‌خندی کرده‌اند آن منکران ** بر مثلها و بیان ذاکران 1080
  • O münkirler, öğütçülerin sözlerine, getirdikleri misallere aldırış etmediler, onların sakallarına güldüler!