-
در نظاره صید و صیادی شه ** کرده ترک صید و مرده در وله
- Avı ve padişahın avcılığını seyrederken hepsi de avlanmayı bırakmışlar, hayran olup can vermişlerdir!
-
همچو مرغ مردهشان بگرفته یار ** تا کند او جنس ایشان را شکار 1055
- O cinsten olan kuşları avlamak için avcılar nasıl ellerine ölü bir kuş alırlarsa sevgili de onları eline almıştır.
-
مرغ مرده مضطر اندر وصل و بین ** خواندهای القلب بین اصبعین
- O ölü kuş vuslat ve firkat arasında ihtiyarsız bir haldedir. “Kalp, Allah’ın iki parmağı arasındadır” hadisini okumadın mı?
-
مرغ مردهش را هر آنک شد شکار ** چون ببیند شد شکار شهریار
- Ölü kuşa avlanan dikkat ederse görür ki padişaha avlanmıştır.
-
هر که او زین مرغ مرده سر بتافت ** دست آن صیاد را هرگز نیافت
- Bu ölü kuştan baş çeken, asla avcının elini bulamaz!
-
گوید او منگر به مرداری من ** عشق شه بین در نگهداری من
- Ölü kuş der ki: benim murdarlığıma bakma padişahın bana olan aşkına bak... Bak da beni nasıl görüp gözetmekte, bir gör!
-
من نه مردارم مرا شه کشته است ** صورت من شبه مرده گشته است 1060
- Ben pis değilim... Beni padişah öldürdü; suretim, ölüye benzedi.
-
جنبشم زین پیش بود از بال و پر ** جنبشم اکنون ز دست دادگر
- Bundan önce kanadımla uçuyordum; şimdiyse hareketim, padişahın elinden.
-
جنبش فانیم بیرون شد ز پوست ** جنبشم باقیست اکنون چون ازوست
- Fâni hareketim, derimden çıktı gitti... Şimdiki hareketim bâki, çünkü ondan!
-
هر که کژ جنبد به پیش جنبشم ** گرچه سیمرغست زارش میکشم
- Benim hareketime karşı eğri harekette bulunanı, simurg bile olsa perişan eder, ağlatır, inletir, öldürürüm!
-
هین مرا مرده مبین گر زندهای ** در کف شاهم نگر گر بندهای
- Diriysen aklını başına topla da beni ölü görme... Kulsan benim padişah elinde olduğumu gör!
-
مرده زنده کرد عیسی از کرم ** من به کف خالق عیسی درم 1065
- İsa, keremiyle ölüyü diriltti... Hâlbuki ben, İsa’yı yaratanın elindeyim.
-
کی بمانم مرده در قبضهی خدا ** بر کف عیسی مدار این هم روا
- Allah elinde oldukça hiç ölü kalır mıyım? İsa’nın elinde bile olsam buna imkân yok!
-
عیسیام لیکن هر آنکو یافت جان ** از دم من او بماند جاودان
- İsa’yım ama nefesimden can bulan bir daha ölmez, ebediyen diri kalır.
-
شد ز عیسی زنده لیکن باز مرد ** شاد آنکو جان بدین عیسی سپرد
- İsa’nın nefesiyle dirilen, tekrar öldü... Fakat bu İsa’ya can verene ne mutlu!
-
من عصاام در کف موسی خویش ** موسیم پنهان و من پیدا به پیش
- Ben, Musa’mın elindeki asâyım... Musa’m gizli de ben, önünde görünüp durmaktayım.
-
بر مسلمانان پل دریا شوم ** باز بر فرعون اژدها شوم 1070
- Müslümanlara deniz üstündeki köprü kesilir, sonra da Firavuna ejderha olurum!
-
این عصا را ای پسر تنها مبین ** که عصا بیکف حق نبود چنین
- Oğul, yalnız bu asâyı görme... Allah elinde olmasa asâ, bu işleri yapamaz!
-
موج طوفان هم عصا بد کو ز درد ** طنطنهی جادوپرستان را بخورد
- Tufan dalgası da asâ kesildi... o dertte büyücülere tapanların şatafatlarını sömürüp yedi!
-
گر عصاهای خدا را بشمرم ** زرق این فرعونیان را بر درم
- Allah asâlarını saymaya kalkışsam şu Firavuna mensup olanların hilelerini yutarım ya...
-
لیک زین شیرین گیای زهرمند ** ترک کن تا چند روزی میچرند
- Fakat bırak, bu zehirli tatlı otu birkaç günceğiz otlasınlar hele!
-
گر نباشد جاه فرعون و سری ** از کجا یابد جهنم پروری 1075
- Firavun ’un mesnedi ve başlık, başbuğluk, olmasaydı cehennem nereden beslenecekti ki?
-
فربهش کن آنگهش کش ای قصاب ** زانک بیبرگاند در دوزخ کلاب
- A kasap, önce semirt de sonra kes... Çünkü cehennemdeki köpekler azıksız!
-
گر نبودی خصم و دشمن در جهان ** پس بمردی خشم اندر مردمان
- Dünyada düşmanlar olmasaydı halktaki kızgınlık yatışır, geçer giderdi!
-
دوزخ آن خشمست خصمی بایدش ** تا زید ور نی رحیمی بکشدش
- Cehennem dediğin o kızgınlıktır... Düşmanlık gerek ki yaşasın. Yoksa merhamet, onu söndürüverirdi!
-
پس بماندی لطف بیقهر و بدی ** پس کمال پادشاهی کی بدی
- O vakit kahırsız ve kötülüksüz lütuf kalırdı; bu takdirde padişahlığın kemâli nasıl zahir olurdu ki?
-
ریشخندی کردهاند آن منکران ** بر مثلها و بیان ذاکران 1080
- O münkirler, öğütçülerin sözlerine, getirdikleri misallere aldırış etmediler, onların sakallarına güldüler!
-
تو اگر خواهی بکن هم ریشخند ** چند خواهی زیست ای مردار چند
- İstersen sen de gül... Fakat a murdar, ne vakte dek yaşayacaksın, ne vakte dek?
-
شاد باشید ای محبان در نیاز ** بر همین در که شود امروز باز
- Ey sevenler, niyaza başlayın, şad olun, bu kapıda yalvarın... Çünkü bu kapı, bugün açılacak!
-
هر حویجی باشدش کردی دگر ** در میان باغ از سیر و کبر
- Bahçede soğan, sarımsak vesaire gibi sebzelerin her birine ayrı bir evlek vardır.
-
هر یکی با جنس خود در کرد خود ** از برای پختگی نم میخورد
- Her biri, kendi cinsiyledir, kendi evleğindedir... Yetişip olmak için orada rutubetten gıdalanır durur!
-
تو که کرد زعفرانی زعفران ** باش و آمیزش مکن با دیگران 1085
- Sen safran evleğisin, safran olur... Başka sebzelerle karışıp uzlaşma!
-
آب میخور زعفرانا تا رسی ** زعفرانی اندر آن حلوا رسی
- Ey safran, sudan gıdanı al da safran ol, zerdeye gir!
-
در مکن در کرد شلغم پوز خویش ** که نگردد با تو او همطبع و کیش
- Şalgam evleğine girip ağzını açma da onunla aynı tabiatta, aynı huya sahip olma!
-
تو بکردی او بکردی مودعه ** زانک ارض الله آمد واسعه
- Sen bir evleğe konmuşsun, o bir evleğe... Çünkü “Allah’ın olan yeryüzü pek geniş!”
-
خاصه آن ارضی که از پهناوری ** در سفر گم میشود دیو و پری
- Hele o yeryüzü yok mu? O kadar geniş ki sefere çıkan devler, periler bile orada kaybolmada!
-
اندر آن بحر و بیابان و جبال ** منقطع میگردد اوهام و خیال 1090
- O denizde, o ovada, o dağlarda vehim ve hayal bile yol alamaz; kaybolur gider!
-
این بیابان در بیابانهای او ** همچو اندر بحر پر یک تای مو
- Şu ova, o yeryüzündeki ovada uçsuz bucaksız denizdeki bir kara kıl gibi kalır!
-
آب استاده که سیرستش نهان ** تازهتر خوشتر ز جوهای روان
- Orada öyle durgun sular var ki akmaları gizlidir... Hepsi de akarsulardan daha taze, daha hoştur!
-
کو درون خویش چون جان و روان ** سیر پنهان دارد و پای روان
- İçten içe can ve ruh gibi gizli gizli akarlar, akıp giden ayakları vardır!
-
مستمع خفتست کوته کن خطاب ** ای خطیب این نقش کم کن تو بر آب
- Dinleyen uyudu, sözü kısa kes ey hatip... Su üstüne yazı yazmayı bırak gayri!
-
خیز بلقیسا که بازاریست تیز ** زین خسیسان کسادافکن گریز 1095
- Kalk ey Belkıs, alışveriş pazarı kızıştı... Şu kesatçı hasislerden kaç!
-
خیز بلقیسا کنون با اختیار ** پیش از آنک مرگ آرد گیر و دار
- Kalk ey Belkıs, ölüm gelip çatmadan şimdi ihtiyarınla kalk!
-
بعد از آن گوشت کشد مرگ آنچنان ** که چو دزد آیی به شحنه جانکنان
- Sonra ölüm, kulağını öyle bir çeker ki hırsız gibi can çekişe sahneye gelir, teslim olursun!
-
زین خران تا چند باشی نعلدزد ** گر همی دزدی بیا و لعل دزد
- Bu eşeklerden ne vakte dek nal çalıp duracaksın? Eğer bir şey çalacaksan bari gel de lâal çal!
-
خواهرانت یافته ملک خلود ** تو گرفته ملکت کور و کبود
- Kız kardeşlerin ebedîlik mülkünü elde ettiler, sense bu yaslı yurtta kalakaldın!
-
ای خنک آن را کزین ملکت بجست ** که اجل این ملک را ویرانگرست 1100
- Ne mutlu ona ki bu yurttan sıçradı, çıktı... Çünkü ecel, bu yurdu nihayet yıkar, viran eder!
-
خیز بلقیسا بیا باری ببین ** ملکت شاهان و سلطانان دین
- Kalk, gel ey Belkıs de bir kerecik olsun din padişahlarıyla din sultanlarının yurdunu gör!
-
شسته در باطن میان گلستان ** ظاهر آحادی میان دوستان
- Onlar, görünüşte dostlar arasında nağmelerle deve sürüyorlar ama iç âleminde gül bahçesinde oturmuşlar, zevk u safa ediyorlar.
-
بوستان با او روان هر جا رود ** لیک آن از خلق پنهان میشود
- Bahçe, onlar nereye giderse beraber gitmekte... Fakat bu halktan gizli!