English    Türkçe    فارسی   

4
1309-1358

  • عقل کل را گفت مازاغ البصر ** عقل جزوی می‌کند هر سو نظر
  • Allah, Aklıküll’e “Mazagalbasar” dedi... Fakat cüz’i akıl her yana baka durur.
  • عقل مازاغ است نور خاصگان ** عقل زاغ استاد گور مردگان 1310
  • Has kişilerin nuru, Mazagalbasar aklıdır... Karga aklıysa ölülere mezar kazma üstadı!
  • جان که او دنباله‌ی زاغان پرد ** زاغ او را سوی گورستان برد
  • Karga, ardınca uçan canı nihayet mezarlığa götürür!
  • هین مدو اندر پی نفس چو زاغ ** کو به گورستان برد نه سوی باغ
  • Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma... Çünkü o, seni mezarlığa götürür, bağa, bahçeye değil!
  • گر روی رو در پی عنقای دل ** سوی قاف و مسجد اقصای دل
  • Eğer gideceksen gönül ankasının ardından git... Kafdağına, gönül Mescid-i Aksâ’sına var!
  • نوگیاهی هر دم ز سودای تو ** می‌دمد در مسجد اقصای تو
  • Sevdanla her an, senin Mescid-i Aksa’nda yeni bir ot yeni bir kök bitmede!
  • تو سلیمان‌وار داد او بده ** پی بر از وی پای رد بر وی منه 1315
  • Süleyman gibi sen de onlara dikkat et... Onları izle, onların üstüne ret ayağını koyma!
  • زانک حال این زمین با ثبات ** باز گوید با تو انواع نبات
  • Çünkü bu durup duran yeryüzünün halini sana çeşit çeşit otlar anlatır.
  • در زمین گر نیشکر ور خود نیست ** ترجمان هر زمین نبت ویست
  • Yerde şeker kamışı mı bitmiş, yoksa alelâde kamış mı? Her biten ot, bittiği yerin halini, kabiliyetini bildirir!
  • پس زمین دل که نبتش فکر بود ** فکرها اسرار دل را وا نمود
  • Gönülden de fikirler biter, gönlün nebatatı da fikirlerdir. Bu fikirler de gönüldeki sırları gösterir.
  • گر سخن‌کش یابم اندر انجمن ** صد هزاران گل برویم چون چمن
  • Mecliste bana söz söyletecek adam bulsam çimenlik gibi yüz binlerce gül bitiririm.
  • ور سخن‌کش یابم آن دم زن به مزد ** می‌گریزد نکته‌ها از دل چو دزد 1320
  • Fakat söz söylerken de nefes öldüren bir pezevenk olsa gönüldeki nükteler hırsız gibi kaçar.
  • جنبش هر کس به سوی جاذبست ** جذب صدق نه چو جذب کاذبست
  • Herkesin hareketi kendisini çeken ne yandaysa o taraftadır... Doğru adamın çekişi, yalancının çekişine benzemez.
  • می‌روی گه گمره و گه در رشد ** رشته پیدا نه و آنکت می‌کشد
  • Gâh sapık bir halde, gâh doğru yolu bulmuş olarak gider durursun... Ne seni sürükleyen ip meydandadır, ne çeken adam!
  • اشتر کوری مهار تو رهین ** تو کشش می‌بین مهارت را مبین
  • Kör bir deveye benzersin... Boynundaki yular seni yeder durur; fakat sen çekeni gör, yuları değil!
  • گر شدی محسوس جذاب و مهار ** پس نماندی این جهان دارالغرار
  • Çekeni ve yuları görsen senin için bu âlem aldanma yurdu olmazdı.
  • گبر دیدی کو پی سگ می‌رود ** سخره‌ی دیو ستنبه می‌شود 1325
  • Kâfir, köpeğin ardına düşüp gittiğini görseydi güçlü kuvvetli Şeytan’a maskara olur muydu hiç?
  • در پی او کی شدی مانند حیز ** پی خود را واکشیدی گبر نیز
  • Onun ardına bir namussuz gibi düşer miydi hiç? Hemencecik ayağını çeker, kurtulurdu!
  • گاو گر واقف ز قصابان بدی ** کی پی ایشان بدان دکان شدی
  • Sığır kasapların ne yapacağını bilseydi hiç onların peşine düşer, dükkâna gider miydi?
  • یا بخوردی از کف ایشان سبوس ** یا بدادی شیرشان از چاپلوس
  • Yahut ellerinden kepek yer miydi? Yahut da onların yüze gülücüğüne aldanır onlara süt verir miydi?
  • ور بخوردی کی علف هضمش شدی ** گر ز مقصود علف واقف بدی
  • Hatta ot yese bile, neden beslendiğini bilseydi hiç o otu hazmedebilir miydi?
  • پس ستون این جهان خود غفلتست ** چیست دولت کین دوادو با لتست 1330
  • Şu halde âlemin direği gafletten ibarettir... Devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden meydana gelme bir kelime!
  • اولش دو دو به آخر لت بخور ** جز درین ویرانه نبود مرگ خر
  • Önce koş... Koş da sonunda dayak ye! Bu yıkık yerde devlet sahibine eşekçesine ölümden başka hiçbir şey yok!
  • تو به جد کاری که بگرفتی به دست ** عیبش این دم بر تو پوشیده شدست
  • Sen, bir işe el atar, o işe iyice sarılırsın... O işteki ayıp ve noksan o anda sana örtülüdür.
  • زان همی تانی بدادن تن به کار ** که بپوشید از تو عیبش کردگار
  • Allah, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin.
  • همچنین هر فکر که گرمی در آن ** عیب آن فکرت شدست از تو نهان
  • Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden gizlidir.
  • بر تو گر پیدا شدی زو عیب و شین ** زو رمیدی جانت بعد المشرقین 1335
  • Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın... Canın, bu fikirle aramda keşke mağriple maşrik arası kadar uzaklık olsaydı der!
  • حال که آخر زو پشیمان می‌شوی ** گر بود این حال اول کی دوی
  • Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya... Bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın?
  • پس بپوشید اول آن بر جان ما ** تا کنیم آن کار بر وفق قضا
  • Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru, bizden gizlemiştir.
  • چون قضا آورد حکم خود پدید ** چشم وا شد تا پشیمانی رسید
  • Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar!
  • این پشیمانی قضای دیگرست ** این پشیمانی بهل حق را پرست
  • Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir... Bu pişmanlığı bırak da Allah’a tap!
  • ور کنی عادت پشیمان خور شوی ** زین پشیمانی پشیمان‌تر شوی 1340
  • Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun!
  • نیم عمرت در پریشانی رود ** نیم دیگر در پشیمانی رود
  • Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
  • ترک این فکر و پریشانی بگو ** حال و یار و کار نیکوتر بجو
  • Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
  • ور نداری کار نیکوتر به دست ** پس پشیمانیت بر فوت چه است
  • Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki?
  • گر همی دانی ره نیکو پرست ** ور ندانی چون بدانی کین به دست
  • Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, Allah’a tapmaktan ibarettir... Yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?
  • بد ندانی تا ندانی نیک را ** ضد را از ضد توان دید ای فتی 1345
  • İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin... Ey yiğit zıt, zıddıyla görülebilir.
  • چون ز ترک فکر این عاجز شدی ** از گناه آنگاه هم عاجز بدی
  • Mademki bu fikri terk etmekten âcizsin... O vakit günah işlememekten de âcizdin!
  • چون بدی عاجز پشیمانی ز چیست ** عاجزی را باز جو کز جذب کیست
  • Âciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara!
  • عاجزی بی‌قادری اندر جهان ** کس ندیدست و نباشد این بدان
  • Âlemde bir kâdir olmadıkça hiç kimse, ne bir âcizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... Bunu böyle bil!
  • همچنین هر آرزو که می‌بری ** تو ز عیب آن حجابی اندری
  • Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... Onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür!
  • ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو 1350
  • O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi!
  • گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا
  • O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
  • وان دگر کار کز آن هستی نفور ** زان بود که عیبش آمد در ظهور
  • Nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!
  • ای خدای رازدان خوش‌سخن ** عیب کار بد ز ما پنهان مکن
  • Ey sırları bilen güzel sözlü Allah, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme!
  • عیب کار نیک را منما به ما ** تا نگردیم از روش سرد و هبا
  • İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim, sarılalım... Çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın!
  • هم بر آن عادت سلیمان سنی ** رفت در مسجد میان روشنی 1355
  • Yüce Süleyman, âdeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi.
  • قاعده‌ی هر روز را می‌جست شاه ** که ببیند مسجد اندر نو گیاه
  • Her gün, âdeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... O padişah, bunu arar araştırırdı.
  • دل ببیند سر بدان چشم صفی ** آن حشایش که شد از عامه خفی
  • Gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.
  • قصه‌ی صوفی کی در میان گلستان سر به زانو مراقب بود یارانش گفتند سر برآور تفرج کن بر گلستان و ریاحین و مرغان و آثار رحمةالله تعالی
  • Sofinin, gül bahçesinde başını dizine dayayıp murakabeye dalması, dostlarının başını kaldır, bahçeyi seyret... Allah rahmetinin eserleri olan çiçeklere, kuşlara bak demeleri
  • صوفیی در باغ از بهر گشاد ** صوفیانه روی بر زانو نهاد
  • Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış,