English    Türkçe    فارسی   

4
1601-1650

  • ای بدیده لوتهای چرب خیز ** فضله‌ی آن را ببین در آب‌ریز
  • Ey yağlı, ballı yemekleri gören, yiyen, onların fazlasını git de halâda seyret!
  • مر خبث را گو که آن خوبیت کو ** بر طبق آن ذوق و آن نغزی و بو
  • Pisliğe nerede senin o güzelliğin... Nerede senin tabaklarda o hoş görünüşün, yerken senden duyulan o zevk, o lezzet, de!
  • گوید او آن دانه بد من دام آن ** چون شدی تو صید شد دانه نهان
  • O sana der ki: o taneydi... Ben de onun tuzağıydım... Sen avlanınca o tane gizlendi!
  • بس انامل رشک استادان شده ** در صناعت عاقبت لرزان شده
  • Nice parmaklar vardır ki üstatlar bile onları kıskanır ama sonunda iş işlerken tirtir titrer!
  • نرگس چشم خمار هم‌چو جان ** آخر اعمش بین و آب از وی چکان 1605
  • Can gibi güzel baygın gözler, nihayet görmez olur, onlardan su damlamaya başlar!
  • حیدری کاندر صف شیران رود ** آخر او مغلوب موشی می‌شود
  • Aslanların safında giden aslan gibi yiğit er, sonunda bir fareye mağlûp olur!
  • طبع تیز دوربین محترف ** چون خر پیرش ببین آخر خرف
  • Sanat sahibi ve çevik istidatlı kişiye sonunda bak! İhtiyar eşeğe döner, bunar gider!
  • زلف جعد مشکبار عقل‌بر ** آخرا چون دم زشت خنگ خر
  • Akıllılar alan siyah ve miskler saçan kıvırcık saçlar, nihayet boz eşeğin çirkin kuyruğuna döner!
  • خوش ببین کونش ز اول باگشاد ** وآخر آن رسواییش بین و فساد
  • Önce açıla saçıla oluşuna güzelce bir gör, sonunda da bozuluşunu, rüsvay oluşunu seyret!
  • زانک او بنمود پیدا دام را ** پیش تو بر کند سبلت خام را 1610
  • Önce sana tuzağını apaçık gösteren şey, sonunda ona kapılan hamların bıyığını, sakalını yoldu!
  • پس مگو دنیا به تزویرم فریفت ** ورنه عقل من ز دامش می‌گریخت
  • Artık dünya, beni hileleriyle aldattı... Yoksa aklım, onun tuzağından kaçardı elbet deme!
  • طوق زرین و حمایل بین هله ** غل و زنجیری شدست و سلسله
  • Altın gerdanlığı, hamaili bir gör de bak... Hakikatte nasıl bir tomruktur, bir zincirdir o!
  • همچنین هر جزو عالم می‌شمر ** اول و آخر در آرش در نظر
  • Böylece bütün âlem cüzlerini say dök... Hepsini önünden ve sonundan bir gör!
  • هر که آخربین‌تر او مسعودتر ** هر که آخربین‌تر او مطرودتر
  • Kim daha ziyade sonu görürse o, daha kutludur... Fakat kim ahırı görürse o daha fazla kovulmuş, sürülmüştür!
  • روی هر یک چون مه فاخر ببین ** چونک اول دیده شد آخر ببین 1615
  • Her şeyin yüzünü güzel ve parlak ay gibi gör... Fakat evvelini gördükten sonra sonunu da seyret!
  • تا نباشی هم‌چو ابلیس اعوری ** نیم بیند نیم نی چون ابتری
  • Seyret de kör iblise dönme... o, noksan olduğundan noksan görür, bir yanı görür de bir yanı görmez!
  • دید طین آدم و دینش ندید ** این جهان دید آن جهان‌بینش ندید
  • Âdem’in toprağını gördü de dinini görmedi... Bu âlemi gören maneviyatını görmedi.
  • فضل مردان بر زنان ای بو شجاع ** نیست بهر قوت و کسب و ضیاع
  • Ey, yiğit er, erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet, kazanç ve mal mülk bakımından değildir.
  • ورنه شیر و پیل را بر آدمی ** فضل بودی بهر قوت ای عمی
  • Öyle olsaydı aslan ve fil, daha kuvvetli olduğu için insandan yüce, daha üstün olurdu a kör!
  • فضل مردان بر زن ای حالی‌پرست ** زان بود که مرد پایان بین‌ترست 1620
  • Ey yalnız bu anı gören, erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin kadına nazaran daha ziyade sonu görür olmasındandır!
  • مرد کاندر عاقبت‌بینی خمست ** او ز اهل عاقبت چون زن کمست
  • Erkek, işin sonunu göremezse işin sonunu görenlere nazaran kadın gibi noksan sayılır!
  • از جهان دو بانگ می‌آید به ضد ** تا کدامین را تو باشی مستعد
  • Âlemden iki zıt ses gelmektedir... Bakalım sen hangisine istidatlısın?
  • آن یکی بانگش نشور اتقیا ** وان یکی بانگش فریب اشقیا
  • Bir tanesi, iyi kişilere hayattır... Öbürü kötü kişilere hile!
  • من شکوفه‌ی خارم ای خوش گرمدار ** گل بریزد من بمانم شاخ خار
  • Bir ses, ey güzel ve bana düşkün olan kişi, ben diken çiçeğiyim... Çiçek dökülür, ben kalırım; diken dalından ibaretim ben der.
  • بانگ اشکوفه‌ش که اینک گل‌فروش ** بانگ خار او که سوی ما مکوش 1625
  • Çiçeği, ey gül satan, gel bu yana der... Dikenin sesiyse bizim yanımıza gelmeye kalkışma der!
  • این پذیرفتی بماندی زان دگر ** که محب از ضد محبوبست کر
  • Bu seslerden birini kabul ettin mi öbürünü duymazsın bile... Çünkü seven kişi, sevgiliye aykırı olan kişilerin sözlerine sağır olur!
  • آن یکی بانگ این که اینک حاضرم ** بانگ دیگر بنگر اندر آخرم
  • O seslerin biri işte ben buracıktayım, hazırım der. Öbür ses de, sen benim sonuma bak der.
  • حاضری‌ام هست چون مکر و کمین ** نقش آخر ز آینه‌ی اول ببین
  • Cihanın bozuluşu, “benim şimdiki halim biledir, pusudur... Sonumu, bir aynaya benzeyen önüme bak da gör!” der.
  • چون یکی زین دو جوال اندر شدی ** آن دگر را ضد و نا درخور شدی
  • Bu iki çuvaldan birine girdin mi öbürüne zıt olur, artık ona lâyık olmazsın!
  • ای خنک آنکو ز اول آن شنید ** کش عقول و مسمع مردان شنید 1630
  • Ne mutlu ona ki erlerin akıllarının duyduğu bu sesi, önceden işitti!
  • خانه خالی یافت و جا را او گرفت ** غیر آنش کژ نماید یا شگفت
  • Gönül evini hangi ses boş bulursa o gelir, tutar... Artık sahibine ondan başkası ya eğri görünür yahut acayip!
  • کوزه‌ی نو کو به خود بولی کشید ** آن خبث را آب نتواند برید
  • Yeni testi sidiği emerse artık su, ondan o pisliği gideremez!
  • در جهان هر چیز چیزی می‌کشد ** کفر کافر را و مرشد را رشد
  • Âlemde her şey, bir şeyi çekmektedir... Küfür, kâfiri, doğruluk, doğru yola götüreni!
  • کهربا هم هست و مقناطیس هست ** تا تو آهن یا کهی آیی بشست
  • Kehlibar da vardır, mıknatıs da... Sen demir de olsan, saman çöpü de olsan elbette bir tuzağa düşersin!
  • برد مقناطیست ار تو آهنی ** ور کهی بر کهربا بر می‌تنی 1635
  • Demirsen seni bir mıknatıs kapar... Yok, saman çöpüysen kehlibara tutulur, ona gidersin!
  • آن یکی چون نیست با اخیار یار ** لاجرم شد پهلوی فجار جار
  • İyi kişilerle dost olmayan, elbette kötülerin yanında yer alır, onlara komşu olur!
  • هست موسی پیش قبطی بس ذمیم ** هست هامان پیش سبطی بس رجیم
  • Musa, Kıpti’ye göre pek kötüdür ama Haman da İsrailoğullarına göre taşlanmış melûnun biridir.
  • جان هامان جاذب قبطی شده ** جان موسی طالب سبطی شده
  • Haman’ın canı Kıpti’ye çeker, Âdem’in midesi buğdayla suyu!
  • معده‌ی خر که کشد در اجتذاب ** معده‌ی آدم جذوب گندم آب
  • (eksik)
  • گر تو نشناسی کسی را از ظلام ** بنگر او را کوش سازیدست امام 1640
  • 1640.Karanlık yüzünden birisini tanıyamadın mı, kendisine kimi imam edinmiş, kime uymuş... Bak, ne olduğunu anlarsın!
  • بیان آنک عارف را غذاییست از نور حق کی ابیت عند ربی یطعمنی و یسقینی و قوله الجوع طعام الله یحیی به ابدان الصدیقین ای فی الجوع یصل طعام‌الله
  • Arifin Allah nurundan gıdası vardır. “Ben Rabi’me konuk olurum, O beni doyurur ve suvarır” denmiştir. “Açlık, Allah yemeğidir. Allah, doğruların bedenlerini onunla diriltir” hadisi de vardır ki açlıkta adama Allah yemeği gelir demektir.
  • زانک هر کره پی مادر رود ** تا بدان جنسیتش پیدا شود
  • Her yavru, anasının ardından gider... Bununla da cinsiyet anlaşılır.
  • آدمی را شیر از سینه رسد ** شیر خر از نیم زیرینه رسد
  • Âdemoğluna süt, göğüsten gelir, eşeğin sütü de bedeninin yarısından, aşağılık tarafından akar.
  • عدل قسامست و قسمت کردنیست ** این عجب که جبر نی و ظلم نیست
  • Adalet taksimcidir, bölüşülecek şeyleri o bölüştürür... Fakat şaşılacak şey şu ki bunda ne cebir vardır ne de zulüm!
  • جبر بودی کی پشیمانی بدی ** ظلم بودی کی نگهبانی بدی
  • Cebir olsaydı pişmanlık olur muydu? Zulüm olsaydı Allah’ın koruması olur muydu?
  • روز آخر شد سبق فردا بود ** راز ما را روز کی گنجا بود 1645
  • Gün geçti, ders yarına kaldı... Sırrımız hiç güne sığar mı ki?
  • ای بکرده اعتماد واثقی ** بر دم و بر چاپلوس فاسقی
  • Ey kötü kişinin yaltaklanmasına inanan, sözleri doğru sayan,
  • قبه‌ای بر ساختستی از حباب ** آخر آن خیمه‌ست بس واهی‌طناب
  • Sen su habbelerinden bir kubbe yapmışsın ama o öyle bir çadır ki ipleri pek kuvvetsiz,
  • زرق چون برقست و اندر نور آن ** راه نتوانند دیدن ره‌روان
  • Hile yıldırıma benzer... Onun ışığıyla yolcuların, yolu görmelerine imkân yok!
  • این جهان و اهل او بی‌حاصل‌اند ** هر دو اندر بی‌وفایی یکدل‌اند
  • Bu âlemde de bir şey yok, bu âlemdekilerde de! Her ikisi de vefasızlıkta aynı gönle sahip!
  • زاده‌ی دنیا چو دنیا بی‌وفاست ** گرچه رو آرد به تو آن رو قفاست 1650
  • Dünyanın oğlu dünya gibi vefasız... Sana yüz tutar ama o, yüz değildir, arkadır!