معدهی خر که کشد در اجتذاب ** معدهی آدم جذوب گندم آب
(eksik)
گر تو نشناسی کسی را از ظلام ** بنگر او را کوش سازیدست امام1640
1640.Karanlık yüzünden birisini tanıyamadın mı, kendisine kimi imam edinmiş, kime uymuş... Bak, ne olduğunu anlarsın!
بیان آنک عارف را غذاییست از نور حق کی ابیت عند ربی یطعمنی و یسقینی و قوله الجوع طعام الله یحیی به ابدان الصدیقین ای فی الجوع یصل طعامالله
Arifin Allah nurundan gıdası vardır. “Ben Rabi’me konuk olurum, O beni doyurur ve suvarır” denmiştir. “Açlık, Allah yemeğidir. Allah, doğruların bedenlerini onunla diriltir” hadisi de vardır ki açlıkta adama Allah yemeği gelir demektir.
زانک هر کره پی مادر رود ** تا بدان جنسیتش پیدا شود
Her yavru, anasının ardından gider... Bununla da cinsiyet anlaşılır.
آدمی را شیر از سینه رسد ** شیر خر از نیم زیرینه رسد
Âdemoğluna süt, göğüsten gelir, eşeğin sütü de bedeninin yarısından, aşağılık tarafından akar.
عدل قسامست و قسمت کردنیست ** این عجب که جبر نی و ظلم نیست
Adalet taksimcidir, bölüşülecek şeyleri o bölüştürür... Fakat şaşılacak şey şu ki bunda ne cebir vardır ne de zulüm!
جبر بودی کی پشیمانی بدی ** ظلم بودی کی نگهبانی بدی
Cebir olsaydı pişmanlık olur muydu? Zulüm olsaydı Allah’ın koruması olur muydu?
روز آخر شد سبق فردا بود ** راز ما را روز کی گنجا بود1645
Gün geçti, ders yarına kaldı... Sırrımız hiç güne sığar mı ki?
ای بکرده اعتماد واثقی ** بر دم و بر چاپلوس فاسقی
Ey kötü kişinin yaltaklanmasına inanan, sözleri doğru sayan,
قبهای بر ساختستی از حباب ** آخر آن خیمهست بس واهیطناب
Sen su habbelerinden bir kubbe yapmışsın ama o öyle bir çadır ki ipleri pek kuvvetsiz,
زرق چون برقست و اندر نور آن ** راه نتوانند دیدن رهروان
Hile yıldırıma benzer... Onun ışığıyla yolcuların, yolu görmelerine imkân yok!
این جهان و اهل او بیحاصلاند ** هر دو اندر بیوفایی یکدلاند
Bu âlemde de bir şey yok, bu âlemdekilerde de! Her ikisi de vefasızlıkta aynı gönle sahip!
زادهی دنیا چو دنیا بیوفاست ** گرچه رو آرد به تو آن رو قفاست1650
Dünyanın oğlu dünya gibi vefasız... Sana yüz tutar ama o, yüz değildir, arkadır!
اهل آن عالم چو آن عالم ز بر ** تا ابد در عهد و پیمان مستمر
Fakat o cihanın ehli, o cihan gibi ebedi olarak ihsan ve keremdeki ahitlerinde, Peymanlarında dururlar!
خود دو پیغمبر به هم کی ضد شدند ** معجزات از همدگر کی بستدند
Hiç iki peygamberin birbirine zıt olduğunu, birbirlerinin mucizesini kapıp aldığını gördün mü?
کی شود پژمرده میوهی آن جهان ** شادی عقلی نگردد اندهان
O âlemin meyvesi solar, bozulur mu? Akla mensup neşe kederlenmez ki!
نفس بیعهدست زان رو کشتنیست ** او دنی و قبلهگاه او دنیست
Nefis, ahdinde durmaz; o yüzden gebertilecek bir şeydir ya! Kendisi de alçaktır, kıblegâhı da alçaktır.
نفسها را لایقست این انجمن ** مرده را درخور بود گور و کفن1655
Nefislere de bu alçaklar topluluğu lâyıktır... Ölüye mezarın, kefenin layık olduğu gibi!
نفس اگر چه زیرکست و خردهدان ** قبلهاش دنیاست او را مرده دان
Zekidir, ince şeyleri bilir... Bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!
آب وحی حق بدین مرده رسید ** شد ز خاک مردهای زنده پدید
Allah’ın vahiy suyu bu ölüye ispat etti de ölü topraktan bir diri zuhur etti.
تا نیاید وحش تو غره مباش ** تو بدان گلگونهی طال بقاش
Fakat sen vahiy gelmedikçe sakın o yüzüne sürdüğün ömrü uzun olasıca kırmızılığa güvenip aldanma, gururlanma ha!
بانگ و صیتی جو که آن خامل نشد ** تاب خورشیدی که آن آفل نشد
Nazardan düşücü olmayan bir ses, bir şöhret... Batmayan bir güneşe mensup parlaklık ara!
آن هنرهای دقیق و قال و قیل ** قوم فرعوناند اجل چون آب نیل1660
O ince hünerler, o dedikodular, Firavun’un kavmine benzer, ecel Nil nehrine!
رونق و طاق و طرنب و سحرشان ** گرچه خلقان را کشد گردن کشان
Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
سحرهای ساحران دان جمله را ** مرگ چوبی دان که آن گشت اژدها
Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.
جادویها را همه یک لقمه کرد ** یک جهان پر شب بد آن را صبح خورد
Bütün büyüleri bir lokma yaptı da yuttu... Geceyle dolu olan bir âlemi sabahın yalayıp yutması gibi hani!
نور از آن خوردن نشد افزون و بیش ** بل همان سانست کو بودست پیش
Fakat o yutmakla sabahın nuru artmadı ki... Evvelce nasılsa yine de öyle!
در اثر افزون شد و در ذات نی ** ذات را افزونی و آفات نی1665
Çokluk, fazlalık eserdedir, zatta değil... Zatta ne artma vardır, ne eksilme!
حق ز ایجاد جهان افزون نشد ** آنچ اول آن نبود اکنون نشد
Allah âlemi yaratmakla çoğalmadı, artmadı... Zaten önce olmayan şimdi olmuş değildir ki!
لیک افزون گشت اثر ز ایجاد خلق ** در میان این دو افزونیست فرق
Fakat halkın yaratılmasıyla eser çoğaldı, arttı. Yalnız bu iki artmanın arasında hayli fark var!
هست افزونی اثر اظهار او ** تا پدید آید صفات و کار او
Eserin artması onun zuhurudur... Bu suretle sanatları ve işi zahir olur, görünür.
هست افزونی هر ذاتی دلیل ** کو بود حادث به علتها علیل
Zatın artmasına gelince bu, o zatın sebeplere bağlı ve sonradan meydana gelmiş olduğuna delildir.
تفسیر اوجس فی نفسه خیفة موسی قلنا لا تخف انک انت الا علی
Musa, içinde bir korku duydu. Dedik ki: Korkma, sen, ondan yücesin ayetinin tefsiri
گفت موسی سحر هم حیرانکنیست ** چون کنم کین خلق را تمییز نیست1670
Musa, büyü de insanı şaşırtır... Ben ne yapayım ne işleyeyim? Halk, mucizeyle büyüyü ayırt edemez ki dedi.
گفت حق تمییز را پیدا کنم ** عقل بیتمییز را بینا کنم
Allah dedi ki: O fark edişi ben onlarda izhar eder, doğruyu eğriyi ayırt edemeyen aklı görür, bilir bir hale getiririm.
گرچه چون دریا برآوردند کف ** موسیا تو غالب آیی لا تخف
Onlar deniz gibi köpürdüler ama korkma ya Musa, sen üstün olacaksın!
بود اندر عهده خود سحر افتخار ** چون عصا شد مار آنها گشت عار
Sihir, zamanında övünülecek bir şeydi... Fakat asâ ejderha olunca bütün sihirler utanılır bir şey oluverdi!
هر کسی را دعوی حسن و نمک ** سنگ مرگ آمد نمکها را محک
Herkes güzellik şirinlik dâvasındadır ama şirinliklere mihenk taşı ölümdür!
سحر رفت و معجزهی موسی گذشت ** هر دو را از بام بود افتاد طشت1675
Büyü de geçti gitti, Musa’nın mucizesi de... Her ikisinin de varlık damından leğenleri düştü!
بانگ طشت سحر جز لعنت چه ماند ** بانگ طشت دین به جز رفعت چه ماند
Büyü leğeninin sesinden yalnız lanet kaldı; din leğeninin sesinden de yalnız yücelik!
چون محک پنهان شدست از مرد و زن ** در صف آ ای قلب و اکنون لاف زن
Mihenk taşı, erkekte de yok, kadında da... O gizli kalmış; artık ey kalp, gel, safa karış da lâf et, tam sırası!
وقت لافستت محک چون غایبست ** میبرندت از عزیزی دست دست
Lâfın tam zamanı şimdi... Çünkü mihenk yok ortada, artık seni yüce tutarlar, elden ele gezersin ey kalp!