ای دل از کین و کراهت پاک شو ** وانگهان الحمد خوان چالاک شو
Gönül, kinden, pislikten arın da sonra çevikçe hamd suresini oku!
بر زبان الحمد و اکراه درون ** از زبان تلبیس باشد یا فسون
Ağzınla hamd ediyorsun ama için bunu reddetmede... Dilindeki hamd, ya şeytanlıktır, ya efsun!
وانگهان گفته خدا که ننگرم ** من به ظاهر من به باطن ناظرم
İşte onun için Allah “Ben dışa bakmam, içe bakarım” dedi.
حکایت آن مداح کی از جهت ناموس شکر ممدوح میکرد و بوی اندوه و غم اندرون او و خلاقت دلق ظاهر او مینمود کی آن شکرها لافست و دروغ
Şerefini korumak için medihlerde bulunan, fakat içinden dert ve elem kokusu duyulan, hırkasının eksikliğinden o şükürlerin lâftan, yalandan ibaret olduğu anlaşılan övücü
آن یکی با دلق آمد از عراق ** باز پرسیدند یاران از فراق
Birisi, Irak’tan bir hırkayla çıkageldi. Dostları, ayrılığını sordular;
گفت آری بد فراق الا سفر ** بود بر من بس مبارک مژدهور 1740
Dedi ki: doğru, ayrılık vardı ama yolculuk bana pek kutluydu, âdeta beni muştulamaktaydı.
که خلیفه داد ده خلعت مرا ** که قرینش باد صد مدح و ثنا
Halife, bana tam on kat elbise verdi... Yüzlerce methüsena, ona yakın olsun!
شکرها و حمدها بر میشمرد ** تا که شکر از حد و اندازه ببرد
Onu bir hayli övdü, şükürlerde, hamitlerde bulundu... Nihayet şükür, haddini aştı.
پس بگفتندش که احوال نژند ** بر دروغ تو گواهی میدهند
Dediler ki: senin perişan halin, yalanına şahadet etmekte.
تن برهنه سر برهنه سوخته ** شکر را دزدیده یا آموخته
Bedenin çıplak, başın kabak, için yanmış... bu şükürleri, bir yerden mi çaldın, yoksa birisinden mi öğrendin?
کو نشان شکر و حمد میر تو ** بر سر و بر پای بی توفیر تو 1745
Nerede methettiğin emîrin şükür ve hamd nişaneleri? Onların, şu şerefsiz başında, ayağında görünmesi gerekti.
گر زبانت مدح آن شه میتند ** هفت اندامت شکایت میکند
Dilin, o padişahı methetmede ama yedi âzan da şikâyet edip duruyor.
در سخای آن شه و سلطان جود ** مر ترا کفشی و شلواری نبود
O cömertlik padişahını, o kerem sultanını övüyorsun ama bu övüşe karşılık ayağında bir ayakkabı, bacağında bir şalvar olmalıydı bari!
گفت من ایثار کردم آنچ داد ** میر تقصیری نکرد از افتقاد
Ben, dedi... Bütün verdiklerini dağıttım; emir ihsanda kusur etmedi hiç!
بستدم جمله عطاها از امیر ** بخش کردم بر یتیم و بر فقیر
Bütün ihsanlarını aldım, fakat hepsini yetimlere, yoksullara bağışladım.
مال دادم بستدم عمر دراز ** در جزا زیرا که بودم پاکباز 1750
Mal verdim, karşılığında uzun bir ömür aldım... Çünkü içim pek temizdir benim!
پس بگفتندش مبارک مال رفت ** چیست اندر باطنت این دود نفت
Bunun üzerine dediler ki: o kutlu mal gittiyse içindeki bu duman, bu hararet nedir ya?
صد کراهت در درون تو چو خار ** کی بود انده نشان ابتشار
İçinde diken gibi yüzlerce pislik var... Hiç keder, muştulanma nişanesi olur mu?
کو نشان عشق و ایثار و رضا ** گر درستست آنچ گفتی ما مضی
Söylediğin o geçmiş şeyler doğruysa nerede aşk, bağışlama ve razı olma nişanesi?
خود گرفتم مال گم شد میل کو ** سیل اگر بگذشت جای سیل کو
Hadi tutalım mal kayboldu gitti, meyil nerede? Sel geçip gittiyse geçtiği yer hani?
چشم تو گر بد سیاه و جانفزا ** گر نماند او جانفزا ازرق چرا 1755
Gözün evvelce cana canlar katan siyah bir göz idiyse hadi diyelim o güzellik geçti... Fakat neden şimdi gözün gök?
کو نشان پاکبازی ای ترش ** بوی لاف کژ همیآید خمش
A ekşi suratlı, temizlik nişanesi nerede? Senden eğri lâfların kokusu gelmekte, sus!
صد نشان باشد درون ایثار را ** صد علامت هست نیکوکار را
Mal bağışlamanın gönülde yüz türlü nişanesi olur... İyi işin yüzlerce alâmeti görünür!
مال در ایثار اگر گردد تلف ** در درون صد زندگی آید خلف
Malını dağıtıp bağışlayan kişinin gönlüne o mal yerine yüzlerce dirilik gelir!
در زمین حق زراعت کردنی ** تخمهای پاک آنگه دخل نی
Allah tarlasına temiz tohumlar ekilsin de sonra temiz mahsul vermesin... İmkânı yok!
گر نروید خوشه از روضات هو ** پس چه واسع باشد ارض الله بگو 1760
Allah bahçeleri de mahsul vermezse artık Allah yeri geniştir denebilir mi? Söyle!
چونک این ارض فنا بیریع نیست ** چون بود ارض الله آن مستوسعیست
Bu yokluk yeri bile mahsul vermemezlikte bulunmaz... Artık bundan çok geniş olan Allah yeri nasıl olur da mahsul vermez?
این زمین را ریع او خود بیحدست ** دانهای را کمترین خود هفصدست
Bu yerin bile sayısız mahsul verme kabiliyeti vardır, en aşağı bir tohuma yedi yüz verir!
حمد گفتی کو نشان حامدون ** نه برونت هست اثر نه اندرون
Hamd ediyorsun, hani hamd edenlerin nişanesi? Bu nişaneler ne içinde var, ne dışında!
حمد عارف مر خدا را راستست ** که گواه حمد او شد پا و دست
Ârifin Allah’ya hamd etmesi doğrudur... Çünkü o hamdın şahidi eldir, ayaktır!
از چه تاریک جسمش بر کشید ** وز تک زندان دنیااش خرید 1765
Hamd ediş, arifi karanlık cisim kuyusundan çekip çıkarır... Dünya zindanından kurtarır!
اطلس تقوی و نور متلف ** آیت حمدست او را بر کتف
Sırtındaki takva atlasıyla ülfet nuru, hamd etmesinin nişanesidir.
وا رهیده از جهان عاریه ** ساکن گلزار و عین جاریه
Bu eğreti âlemden kurtulmuş, gül bahçelerinde, akarsu kenarlarında yurt tutmuştur.
بر سریر سر عالیهمتش ** مجلس و جا و مقام و رتبتش
Oturduğu yer, yurt, vasıl olduğu makam ve rütbe, yüce himmetinin sır sedirinin üstüdür!
مقعد صدقی که صدیقان درو ** جمله سر سبزند و شاد و تازهرو
Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki doğruların hepsi de orada lâtif, neşeli ve sevinçli yüzlerinden belli olarak yurt tutmuşlardır!
حمدشان چون حمد گلشن از بهار ** صد نشانی دارد و صد گیر و دار 1770
Onların hamd etmeleri, gül bahçesinin bahara hamd etmesi gibidir... Yüzlerce nişanesi, yüzlerce alâmeti ve eseri vardır!
بر بهارش چشمه و نخل و گیاه ** وآن گلستان و نگارستان گواه
Baharın geldiğine kaynak, fidan, çimen... O gül bahçesi, o elvan çiçekler şahittir.
شاهد شاهد هزاران هر طرف ** در گواهی همچو گوهر بر صدف
Güzelin her tarafta binlerce şahidi vardır... Sedefteki incinin oluşuna şahadet edenler gibi.
بوی سر بد بیاید از دمت ** وز سر و رو تابد ای لافی غمت
Hâlbuki senin nefesinden kötü sırrın kokusu gelmede... Ey lâfazan, derdin başından, yüzünden parlayıp görünmede!
بوشناسانند حاذق در مصاف ** تو به جلدی های هو کم کن گزاف
Âlem meydanında kokudan anlayan maharet sahipleri var... öyle ataklık edip pek hayhuy etmeye kalkışma!
تو ملاف از مشک کان بوی پیاز ** از دم تو میکند مکشوف راز 1775
Misten bahsetme... Ağzından soğan kokusu gelmede, sırrını açığa vurmada!
گلشکر خوردم همیگویی و بوی ** میزند از سیر که یافه مگوی
Sen daima gülbeşeker yedim diyorsun ama nefesinden gelip duran sarımsak kokusu, yavelenme be demekte!
هست دل مانندهی خانهی کلان ** خانهی دل را نهان همسایگان
Gönül, büyük ve geniş bir eve benzer... Gönül evinin gizli komşuları vardır.
از شکاف روزن و دیوارها ** مطلع گردند بر اسرار ما
Pencereden, duvardaki delikten görüp gözetir, sırları anlarlar!
از شکافی که ندارد هیچ وهم ** صاحب خانه و ندارد هیچ سهم
Ev sahibinin sezinlemediği, hiç bilmediği bir yarıktan, bir delikten onlar, her şeyi görürler.
از نبی بر خوان که دیو و قوم او ** میبرند از حال انسی خفیه بو 1780
Kuran’ı okusan a... Şeytan ve kavmi, gizlice insanların halinden koku alırlar.
از رهی که انس از آن آگاه نیست ** زانک زین محسوس و زین اشباه نیست
İnsanın bilmediği bir yoldan insanın sırrını anlarlar... Bu yol, duyguyla duyulur, yahut buna benzer bir şeyle bilinir yol değildir.
در میان ناقدان زرقی متن ** با محک ای قلب دون لافی مزن
Görenlerin ortasında hileye kalkışma... Mihenk ortadayken lafa girişme ey kalp!
مر محک را ره بود در نقد و قلب ** که خدایش کرد امیر جسم و قلب
Mihengin, halisi de anlamaya kabiliyeti vardır, kalpı da... Allah, onu beden ve kalp emîri yapmıştır!
چون شیاطین با غلیظیهای خویش ** واقفاند از سر ما و فکر و کیش
Şeytanlar bile o kabalıklarıyla, o kötülükleriyle sırrımızı, fikrimizi, gittiğimiz yolu biliyorlar...
مسلکی دارند دزدیده درون ** ما ز دزدیهای ایشان سرنگون 1785
Onların bile içimize hırsızlama bir yolu var... Biz, onların hırsızlıklarından baş aşağı gelmedeyiz...