از نبی بر خوان که دیو و قوم او ** میبرند از حال انسی خفیه بو1780
Kuran’ı okusan a... Şeytan ve kavmi, gizlice insanların halinden koku alırlar.
از رهی که انس از آن آگاه نیست ** زانک زین محسوس و زین اشباه نیست
İnsanın bilmediği bir yoldan insanın sırrını anlarlar... Bu yol, duyguyla duyulur, yahut buna benzer bir şeyle bilinir yol değildir.
در میان ناقدان زرقی متن ** با محک ای قلب دون لافی مزن
Görenlerin ortasında hileye kalkışma... Mihenk ortadayken lafa girişme ey kalp!
مر محک را ره بود در نقد و قلب ** که خدایش کرد امیر جسم و قلب
Mihengin, halisi de anlamaya kabiliyeti vardır, kalpı da... Allah, onu beden ve kalp emîri yapmıştır!
چون شیاطین با غلیظیهای خویش ** واقفاند از سر ما و فکر و کیش
Şeytanlar bile o kabalıklarıyla, o kötülükleriyle sırrımızı, fikrimizi, gittiğimiz yolu biliyorlar...
مسلکی دارند دزدیده درون ** ما ز دزدیهای ایشان سرنگون1785
Onların bile içimize hırsızlama bir yolu var... Biz, onların hırsızlıklarından baş aşağı gelmedeyiz...
دم به دم خبط و زیانی میکنند ** صاحب نقب و شکاف روزنند
Her an, bize büyük ziyanlar veriyorlar... Delikleri var, yarıkları var; bizi gözetliyorlar...
پس چرا جانهای روشن در جهان ** بیخبر باشند از حال نهان
E artık âlemdeki aydın canlar, neden gizli hallerden bihaber olsunlar?
در سرایت کمتر از دیوان شدند ** روحها که خیمه بر گردون زدند
Gökyüzüne çadır kurmuş canlar, insanın vücuduna girmede şeytanlardan aşağı olurlar?
دیو دزدانه سوی گردون رود ** از شهاب محرق او مطعون شود
Şeytan, hırsızlama olarak göğe çıkmaya kalkışır da yakıcı şahapla kovulur, sürülür.
سرنگون از چرخ زیر افتد چنان ** که شقی در جنگ از زخم سنان1790
Kötü kâfir, savaşta mızrakla nasıl beyni üstüne düşerse o da gökten baş aşağı öyle düşer!
آن ز رشک روحهای دلپسند ** از فلکشان سرنگون میافکنند
Şeytanları, o gönüllerin beğendikleri ruhları kıskandıklarından gökten böyle baş aşağı atarlar...
تو اگر شلی و لنگ و کور و کر ** این گمان بر روحهای مه مبر
Artık çolak, topal, kör ve sağır değilsen ulu ve yüce ruhlara karşı bu zanda bulunma...
شرم دار و لاف کم زن جان مکن ** که بسی جاسوس هست آن سوی تن
Utan, az söylen, can çekişme... Cismi gözeten, sırlarını anlayan nice casus var!
دریافتن طبیبان الهی امراض دین و دل را در سیمای مرید و بیگانه و لحن گفتار او و رنگ چشم او و بی این همه نیز از راه دل کی انهم جواسیس القلوب فجالسوهم بالصدق
Allah doktorlarının, müridin ve yabancının yüzünden, sesinin tonundan, gözünün renginden din ve gönüllerdeki hastalığı anlamaları. Bu şöyle dursun, gönül yolundan da anlarlar; çünkü onlar kalp casuslarıdır. Onlarla oturunca doğru yürekle oturun!
این طبیبان بدن دانشورند ** بر سقام تو ز تو واقفترند
Bu beden doktorları pek bilgilidirler... Senin hastalıklarını senden daha iyi bilirler!
تا ز قاروره همیبینند حال ** که ندانی تو از آن رو اعتلال1795
İdrara bakıp ahvalini anlar... Fakat sen; hastalığını o tarzda bilemez, teşhis edemezsin.
هم ز نبض و هم ز رنگ و هم ز دم ** بو برند از تو بهر گونه سقم
Sonra nabızdan benizden, kandan da her türlü hastalığın kokusunu alırlar.
پس طبیبان الهی در جهان ** چون ندانند از تو بیگفت دهان
Âlemdeki Allah doktorları, artık sen söylemeden nasıl olur da halini anlamazlar senin?
هم ز نبضت هم ز چشمت هم ز رنگ ** صد سقم بینند در تو بیدرنگ
Nabzından da gözünden de, benzinin renginden de, sende derhal yüzlerce hastalık bulur, anlarlar.
این طبیبان نوآموزند خود ** که بدین آیاتشان حاجت بود
Beden doktorları, doktorluğu yeni öğrenmişlerdir zaten... Onlar, hastalığı teşhis için idrara vesaireye muhtaçtır.
کاملان از دور نامت بشنوند ** تا به قعر باد و بودت در دوند1800
Fakat kâmil, Allah doktorları, uzaktan adını duydular mı varlığının ta derinlerine kadar girerler!
بلک پیش از زادن تو سالها ** دیده باشندت ترا با حالها
Hatta sen doğmadan yıllarca evvelki hallerini bile görürler!
مژده دادن ابویزید از زادن ابوالحسن خرقانی قدس الله روحهما پیش از سالها و نشان صورت او سیرت او یک به یک و نوشتن تاریخنویسان آن در جهت رصد
Ebuyezid’in, Hasan Harkani’nin, Allah ruhlarını kutlasın, doğacağını yıllarca önce müjdelemesi. Onun suret ve siretine ait nişaneleri birer birer söylemesi ve tarihçilerin, tahkik için bunları yazmaları
آن شنیدی داستان بایزید ** که ز حال بوالحسن پیشین چه دید
Bayezid’in Ebulhasan’ın halini daha evvelce nasıl gördüğünü duymadın mı?
روزی آن سلطان تقوی میگذشت ** با مریدان جانب صحرا و دشت
Bir gün o takva sultanı, dervişleriyle sahradan geçerken,
بوی خوش آمد مر او را ناگهان ** در سواد ری ز سوی خارقان
Ansızın ona Rey civarında Harkan tarafından bir kokudur geldi.
هم بدانجا نالهی مشتاق کرد ** بوی را از باد استنشاق کرد1805
Orada iştiyaklı bir feryat çekti, rüzgârdan koku aldı.
بوی خوش را عاشقانه میکشید ** جان او از باد باده میچشید
Âşıkçasına bir kokladı; âdeta ruhu rüzgârdan bir şarap tatmaktaydı.
کوزهای کو از یخابه پر بود ** چون عرق بر ظاهرش پیدا شود
Buzlu suyla dolu olan bir testinin dışında ter gibi sular peydahlanır.
آن ز سردی هوا آبی شدست ** از درون کوزه نم بیرون نجست
O, havanın soğukluğundan meydana gelir... Yoksa testinin içinden dışarı su sızmaz!
باد بویآور مر او را آب گشت ** آب هم او را شراب ناب گشت
Koku getiren rüzgâr, onu su haline getirmiştir... İşte onun gibi su da Bayezid’e halis şarap haline gelmişti!
چون درو آثار مستی شد پدید ** یک مرید او را از آن دم بر رسید1810
Bayezid’de sarhoşluk eseri görününce bir müridi ona gelip
پس بپرسیدش که این احوال خوش ** که برونست از حجاب پنج و شش
Sordu: “Beş duyguyla altı cihetten dışarı olan şu hoş hal nedir?
گاه سرخ و گاه زرد و گه سپید ** میشود رویت چه حالست و نوید
Yüzün gâh kızarmakta, gâh ağarmakta... Bu ne hal, bu ne müjde?
میکشی بوی و به ظاهر نیست گل ** بیشک از غیبست و از گلزار کل
Koklayıp duruyorsun ama görünürde gül yok, şüphesiz bu, gayb âleminden, hakikî güllerin açtığı gül bahçesinden.
ای تو کام جان هر خودکامهای ** هر دم از غیبت پیام و نامهای
Ey her kendini tanıyan, bilen kişinin muradı ve maksadı olan er, her an sana gayb âleminden bir haber, bir mektup gelmekte,
هر دمی یعقوبوار از یوسفی ** میرسد اندر مشام تو شفا1815
Her an Yakup gibi sana da bir Yusuf’tan şifa kokusu erişmekte.
قطرهای بر ریز بر ما زان سبو ** شمهای زان گلستان با ما بگو
Bize de o testiden bir katra dök... Bize de o gül bahçesinden bir kokucuk anlat!
خو نداریم ای جمال مهتری ** که لب ما خشک و تو تنها خوری
Biz buna alışmamışız ey yüce ve güzel er... Bizim dudağımız kuru, sen bu şarabı yalnızca içiyorsun!
ای فلکپیمای چست چستخیز ** زانچ خوردی جرعهای بر ما بریز
Ey, çevik er, ey gökyüzünü dönüp dolaşan er, içtiğin şaraptan bize de bir yudumcuk sun!
میر مجلس نیست در دوران دگر ** جز تو ای شه در حریفان در نگر
Bu zamanda meclisin beyi sensin, senden başkası değil... Bize de bak!
کی توان نوشید این می زیردست ** می یقین مر مرد را رسواگرست1820
Bu şarap, gizlice içilir mi ki? Şarap, muhakkak adamı rezil, rüsvay eder!
بوی را پوشیده و مکنون کند ** چشم مست خویشتن را چون کند
Kokusunu gizlesen bile sarhoş gözlerini ne yapacaksın ki?
خود نه آن بویست این که اندر جهان ** صد هزاران پردهاش دارد نهان
Zaten bu koku, âlemde yüz binlerce perde altında gizlenebilecek bir koku değil ki!
پر شد از تیزی او صحرا و دشت ** دشت چه کز نه فلک هم در گذشت
O keskin kokuyla ovalar, çöller doldu... Hatta ova da nedir ki? O koku, dokuz feleği bile geçti!
این سر خم را به کهگل در مگیر ** کین برهنه نیست خود پوششپذیر
Bu şarabın bulunduğu testinin başını balçıkla örtme... Zaten bu öyle bir açıkta şarap ki örtülmesine imkan yok!