English    Türkçe    فارسی   

4
1932-1981

  • بانگش آمد از حظیره‌ی شیخ حی ** ها انا ادعوک کی تسعی الی
  • O diri Şeyh’in mezarından ses geldi. Ben buradayım, bana gel diye seni çağırıp duruyorum.
  • هین بیا این سو بر آوازم شتاب ** عالم ار برفست روی از من متاب
  • Kendine gel... Sesime koş; bu yana seğirt! Âlem karla dolsa da sen, benden yüz çevirme!
  • حال او زان روز شد خوب و بدید ** آن عجایب را که اول می‌شنید
  • O gün, Ebulhasan’ın hali düzeldi... Önce duymuş olduğu şaşılacak şeyler, o gün kendisinde zuhur etti.
  • رقعه‌ی دیگر نوشتن آن غلام پیش شاه چون جواب آن رقعه‌ی اول نیافت
  • Kölenin ilk mektuba cevap gelmeyince padişaha başka bir mektup daha yazması
  • نامه‌ی دیگر نوشت آن بدگمان ** پر ز تشنیع و نفیر و پر فغان 1935
  • O kötü zanda bulunan köle kınamalarla, feryadu figanlarla dolu bir mektup daha yazdı.
  • که یکی رقعه نبشتم پیش شه ** ای عجب آنجا رسید و یافت ره
  • “Bundan önce padişaha bir mektup daha yazdım... Fakat bilmem eline değdi mi?” dedi.
  • آن دگر را خواند هم آن خوب‌خد ** هم نداد او را جواب و تن بزد
  • Güzel yüzlü padişah o mektubu da okudu; ona da cevap vermedi, seslenmedi.
  • خشک می‌آورد او را شهریار ** او مکرر کرد رقعه پنج بار
  • Padişah ona aldırmamaktaydı... O da tam beş kere padişaha mektup yazdı.
  • گفت حاجب آخر او بنده‌ی شماست ** گر جوابش بر نویسی هم رواست
  • Nihayet perdeci başı “o da sizin kulunuz... Bir cevap verseniz değer.
  • از شهی تو چه کم گردد اگر ** برغلام و بنده اندازی نظر 1940
  • Cevap verirseniz, bir kula, bir köleye lütuf ile bakarsanız padişahlığınızdan ne eksilir ki?” dedi.
  • گفت این سهلست اما احمقست ** مرد احمق زشت و مردود حقست
  • Padişah dedi ki: bu kolay... Fakat köle sersem... Ahmak adam çirkindir, Allah merdududur.
  • گرچه آمرزم گناه و زلتش ** هم کند بر من سرایت علتش
  • Suçunu, kabahatini affederim ama illeti bana da sirayet eder sonra!
  • صد کس از گرگین همه گرگین شوند ** خاصه این گر خبیث ناپسند
  • Bir uyuz, yüz kişiyi uyuz eder... Hele bu hareketi beğenilmez habis uyuz, büsbütün beterdi!
  • گر کم عقلی مبادا گبر را ** شوم او بی‌آب دارد ابر را
  • Kâfir bile akılsızlık uyuzuna tutulmasın... Yoksa şumluğu, bulutta bile yağmur bırakmaz!
  • نم نبارد ابر از شومی او ** شهر شد ویرانه از بومی او 1945
  • Şumluğu yüzünden buluttan bir katra yağmur yağmaz... Şehir, onun baykuşluğu yüzünden viraneye döner!
  • از گر آن احمقان طوفان نوح ** کرد ویران عالمی را در فضوح
  • O ahmakların uyuzluğu yüzünden Nuh tufanı, koca bir âlemi kötülüklerle yıktı gitti!
  • گفت پیغامبر که احمق هر که هست ** او عدو ماست و غول ره‌زنست
  • Peygamber “Kim ahmaksa düşmanımızdır... Yol kesen gulyabanidir...
  • هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
  • Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
  • عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
  • Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
  • نبود آن دشنام او بی‌فایده ** نبود آن مهمانیش بی‌مایده 1950
  • Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez.
  • احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
  • Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
  • این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسه‌ی کون خر را چاشنی
  • Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
  • سبلتت گنده کند بی‌فایده ** جامه از دیگش سیه بی‌مایده
  • Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
  • مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
  • Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
  • نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش 1955
  • İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan.
  • زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
  • Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
  • تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمه‌های نور را آکل شوی
  • Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
  • عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
  • Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
  • چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
  • Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
  • عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی 1960
  • Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin.
  • از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
  • Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
  • عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
  • Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
  • لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
  • Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
  • عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمه‌ی آن در میان جان بود
  • Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
  • چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد 1965
  • Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır!
  • ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همی‌جوشد ز خانه دم به دم
  • Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
  • عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانه‌ای از کویها
  • Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
  • راه آبش بسته شد شد بی‌نوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
  • Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
  • قصه‌ی آنک کسی به کسی مشورت می‌کرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
  • Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
  • مشورت می‌کرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
  • Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
  • گفت ای خوش‌نام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو 1970
  • O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış!
  • من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
  • Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
  • رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
  • Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
  • من عدوم چاره نبود کز منی ** کژ روم با تو نمایم دشمنی
  • Ben düşmanım, benim gibisinden bir çare olmaz... Eğri gider, sana düşmanlık ederim.
  • حارسی از گرگ جستن شرط نیست ** جستن از غیر محل ناجستنیست
  • Kurttan bekçilik istemek doğru bir şey değildir... Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, aramamak demektir.
  • من ترا بی‌هیچ شکی دشمنم ** من ترا کی ره نمایم ره زنم 1975
  • Hiç şüphe etme ki ben sana düşmanım... Senin yolunu keserim ben, nasıl olur da sana yol gösteririm?
  • هر که باشد همنشین دوستان ** هست در گلخن میان بوستان
  • Kim dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir...
  • هر که با دشمن نشیند در زمن ** هست او در بوستان در گولخن
  • Fakat zamanede düşmanla düşüp kalkan gül bahçesinde bile olsa külhandadır!
  • دوست را مازار از ما و منت ** تا نگردد دوست خصم و دشمنت
  • Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme de kimse, düşmanın olmasın!
  • خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت
  • Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
  • تا هماره دوست بینی در نظر ** در دلت ناید ز کین ناخوش صور 1980
  • Daima gözüne dost görünsün... Gönlüne kin yüzünden çirkin suretler gelmesin!
  • چونک کردی دشمنی پرهیز کن ** مشورت با یار مهرانگیز کن
  • Fakat birisine düşmanlıkta bulundun mu ondan çekin... Seni seven bir dostla görüş, danışacağını ona danış!