English    Türkçe    فارسی   

4
1995-2044

  • این همه که مرده و پژمرده‌ای ** زان بود که ترک سرور کرده‌ای 1995
  • Şu ölüşün, solup gidişin, hep başbuğu terk etmendendir.
  • از کسل وز بخل وز ما و منی ** می‌کشی سر خویش را سر می‌کنی
  • Usançtan, nekeslikten, benlikten baş çekmede, kendini başbuğ saymadasın!
  • هم‌چو استوری که بگریزد ز بار ** او سر خود گیرد اندر کوهسار
  • Tıpkı yükten kaçan katır gibi... O da başını alır, dağları boylar!
  • صاحبش در پی دوان کای خیره سر ** هر طرف گرگیست اندر قصد خر
  • Sahibi, a sersem... Her tarafta eşek avlamak üzere sinmiş bir kurt var...
  • گر ز چشمم این زمان غایب شوی ** پیشت آید هر طرف گرگ قوی
  • Şimdi gözümden kayboldun mu her yandan kuvvetli bir kurt çıkagelir.
  • استخوانت را بخاید چون شکر ** که نبینی زندگانی را دگر 2000
  • Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... Artık bir daha diriliği göremezsin bile!
  • آن مگیر آخر بمانی از علف ** آتش از بی‌هیزمی گردد تلف
  • Hadi kurdu bir tarafa bırak... Od’suz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider.
  • هین بمگریز از تصرف کردنم ** وز گرانی بار که جانت منم
  • Kendine gel de sahipliğimden kaçma, yükün ağırlığından çekinme... Senin canın benim diye ardına düşer, koşar durur!
  • تو ستوری هم که نفست غالبست ** حکم غالب را بود ای خودپرست
  • Sen de bir katırsın... Çünkü nefsin üstün. A kendisine tapan, hüküm üstünündür.
  • خر نخواندت اسپ خواندت ذوالجلال ** اسپ تازی را عرب گوید تعال
  • Fakat ululuk ıssı Allah, sana eşek demedi at dedi... Arap, arap atına “Taal” der.
  • میر آخر بود حق را مصطفی ** بهر استوران نفس پر جفا 2005
  • Cefakâr nefis katırlarını bakmak, yola getirmek için Mustafa, Hakk’ın imrahorudur.
  • قل تعالوا گفت از جذب کرم ** تا ریاضتتان دهم من رایضم
  • Kerem ve ihsan çekişiyle “Kul tealev” dedi... “Gelin de sizi riyazetle terbiye edeyim dedi, azgın ve serkeş atları alıştırır, yola getiririm ben.
  • نفسها را تا مروض کرده‌ام ** زین ستوران بس لگدها خورده‌ام
  • Nefisleri azgınlıktan geçinceye dek bu katırlardan ne tekmeler yedim.
  • هر کجا باشد ریاضت‌باره‌ای ** از لگدهااش نباشد چاره‌ای
  • Nerede azgınları yumuşatan bir er varsa onların tekmelerinden kurtulmasına bir çare yoktur!
  • لاجرم اغلب بلا بر انبیاست ** که ریاضت دادن خامان بلاست
  • Hâsılı belâların çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham kişileri yola getirmek, zaten bir belâdır.
  • سکسکانید از دمم یرغا روید ** تا یواش و مرکب سلطان شوید 2010
  • Siz, kaidesiz, nizamsız gitmektesiniz; sözüme uyun da rahvan gidin... Bu suretle de uysal bir hale gelin, padişahın bineceği bir at olun!
  • قل تعالوا قل تعالو گفت رب ** ای ستوران رمیده از ادب
  • Allah dedi ki: “onlara gelin de, ey terbiyeye alışkın olmayan katırlar, gelin de!
  • گر نیایند ای نبی غمگین مشو ** زان دو بی‌تمکین تو پر از کین مشو
  • Fakat gelmezlerse gamlanma... O iki temkinsiz için kinlenme!
  • گوش بعضی زین تعالواها کرست ** هر ستوری را صطبلی دیگرست
  • Bazılarının kulakları bu, gelin sözüne karşı sağırdır... Her hayvanın ayrı ahırı vardır.
  • منهزم گردند بعضی زین ندا ** هست هر اسپی طویله‌ی او جدا
  • Bazıları bu sesten ürker, kaçarlar... Her atın ahırı ayrıdır.
  • منقبض گردند بعضی زین قصص ** زانک هر مرغی جدا دارد قفص 2015
  • Bazılarının de bu hikâyelerden canı sıkılır... Çünkü her kuşun kafesi başkadır.
  • خود ملایک نیز ناهمتا بدند ** زین سبب بر آسمان صف صف شدند
  • Melekler bile bir cinsten değildirler; bu yüzden göklerde saf saf dururlar.
  • کودکان گرچه به یک مکتب درند ** در سبق هر یک ز یک بالاترند
  • Çocuklar, gerçi bir mektebe giderler, giderler ama ders bakımından her biri, öbüründen üstündür.
  • مشرقی و مغربی را حسهاست ** منصب دیدار حس چشم‌راست
  • Doğuya mensup olanın da duyguları var, batıya mensup olanın da... Fakat görmek göze kısmet olmuştur, mesnet ona verilmiştir.
  • صد هزاران گوشها گر صف زنند ** جمله محتاجان چشم روشن‌اند
  • Yüz binlerce kulak saf saf düzülse yine de hepsi aydın bir göze muhtaçtır.
  • باز صف گوشها را منصبی ** در سماع جان و اخبار و نبی 2020
  • Sonra kulakların da can sesini, Allah haberlerini, Peygamber buyruklarını duymada bir mesnedi var
  • صد هزاران چشم را آن راه نیست ** هیچ چشمی از سماع آگاه نیست
  • Yüz binlerce göze ses duyma kabiliyeti verilmemiştir; hiçbir gözün ses duymadan haberi yoktur.
  • هم‌چنین هر حس یک یک می‌شمر ** هر یکی معزول از آن کار دگر
  • Böylece her duyguyu birer birer say... Her biri, öbürünün işini göremez!
  • پنج حس ظاهر و پنج اندرون ** ده صف‌اند اندر قیام الصافون
  • Beş tane dış, beş tane de iç duygusu... Hepsi on tane duygu, ayakta saf kurmuştur.
  • هر کسی کو از صف دین سرکشست ** می‌رود سوی صفی کان واپسست
  • Din safından baş çeken giden, gider, en son safa katılır!
  • تو ز گفتار تعالوا کم مکن ** کیمیای بس شگرفست این سخن 2025
  • Sen, gülün sözünü terk etme... Söyleye dur! Bu söz pek büyük bir kimyadır.
  • گر مسی گردد ز گفتارت نفیر ** کیمیا را هیچ از وی وام گیر
  • Bir bakır senin sözünden nefret eder, kaçmaya kalkışırsa yine sen kimyayı ondan esirgeme!
  • این زمان گر بست نفس ساحرش ** گفت تو سودش کند در آخرش
  • Büyücü nefesi şimdi, bu söze uymadıysa sözün, belki sonunda ona tesir eder, bir fayda verir.
  • قل تعالوا قل تعالوا ای غلام ** هین که ان الله یدعوا للسلام
  • Oğul, gelin de gelin... Sizi Allah esenlik yurduna çağırmada!
  • خواجه باز آ از منی و از سری ** سروری جو کم طلب کن سروری
  • Hocam, benliği bırak, başbuğ olma sevdasından vazgeç! Bir başbuğ ara, ona uy... Başbuğ olmaya pek özenme!
  • اعتراض کردن معترضی بر رسول علیه‌السلام بر امیر کردن آن هذیلی
  • Birisinin, Peygamber’e Huzeyl kabilesinden olan genci başbuğ yaptığından dolayı itirazda bulunması
  • چون پیمبر سروری کرد از هذیل ** از برای لشکر منصور خیل 2030
  • Peygamber, Allah yardımına nail olan askerine Huzeyl kabilesinden olan o genci başbuğ yapınca,
  • بوالفضولی از حسد طاقت نداشت ** اعتراض و لانسلم بر فراشت
  • Bir herzevekil, hasedinden dayanamadı... İtiraza bunu kabul edemeyiz bayrağını kaldırmaya kalkıştı.
  • خلق را بنگر که چون ظلمانی‌اند ** در متاع فانیی چون فانی‌اند
  • Halka bak hele... Bunlar karanlık âlemindendir... Geçici bir matah için nasıl geçici bir hale düşer, nasıl itiraza kalkışırlar!
  • از تکبر جمله اندر تفرقه ** مرده از جان زنده‌اند از مخرقه
  • Ululuk yüzünden hepsi dağınıklığa düşmüşler, canlarını vermişler, ölü bir hale gelmişlerdir. Fakat savaşta, diridir onlar!
  • این عجب که جان به زندان اندرست ** وانگهی مفتاح زندانش به دست
  • Şaşılacak şey şu: Zindanın anahtarı, bu çeşit adamın elindedir de yine kendisi zindanda mahpustur!
  • پای تا سر غرق سرگین آن جوان ** می‌زند بر دامنش جوی روان 2035
  • O genç tepeden tırnağa kadar pisliğe batmıştır... Fakat akarsu, eteğine dokunup akmaktadır!
  • دایما پهلو به پهلو بی‌قرار ** پهلوی آرامگاه و پشت‌دار
  • Dilediği ile daima yan yanadır da yine de bir dayanacak, huzur bulacak kişinin yanına varabilsem diye ne sabrı vardır, ne kararı!
  • نور پنهانست و جست و جو گواه ** کز گزافه دل نمی‌جوید پناه
  • Nur gizlidir... Arayıp sormak, gizliliğine şahit. Fakat gönül, saçma sözlerden kurtuluş dilemez ki!
  • گر نبودی حبس دنیا را مناص ** نه بدی وحشت نه دل جستی خلاص
  • Fakat dünya zindanında bir kurtuluş yeri olmasaydı gönül ne sıkılırdı, ne de halâs olmayı araştırır, isterdi!
  • وحشتت هم‌چون موکل می‌کشد ** که بجو ای ضال منهاج رشد
  • Sıkılıp üzülmen, seni bir memur gibi “Hadi ey sapık, ey yolsuz... Bir doğru yol ara” diye çekip çekiştirmededir...
  • هست منهاج و نهان در مکمنست ** یافتش رهن گزافه جستنست 2040
  • Doğru yol vardır... Fakat pusuda gizlidir. Bulmak için durmadan, dinlenmeden delicesine aramak gerek; böyle arayan bulur!
  • تفرقه‌جویان جمع اندر کمین ** تو درین طالب رخ مطلوب بین
  • Dağınıklık, pusuda topluluğu arar... Sen hemen bu isteyende istenenin yüzünü gör!
  • مردگان باغ برجسته ز بن ** کان دهنده‌ی زندگی را فهم کن
  • Bağdaki cansız mahsulat, köklerinden sürmüş, yetişmiştir... Onlara diriliği vereni anla!
  • چشم این زندانیان هر دم به در ** کی بدی گر نیستی کس مژده‌ور
  • Hiç müjde verecek biri olmasaydı bu zindandakilerin gözleri, hep kapıya dikilir, kalır mıydı?
  • صد هزار آلودگان آب‌جو ** کی بدندی گر نبودی آب جو
  • Irmak olmasaydı yüz binlerce ırmağa batıp ıslanan olur muydu?