گفت خواری قیامت صعبتر ** گر نداری پاس من در خیر و شر
Musa, kıyamet gününün horluğu daha güçtür... Hayırda, şerde bana riayet etmezsen kıyamette halin bundan beter olur.
زخم کیکی را نمیتوانی کشید ** زخم ماری را تو چون خواهی چشید
Bir pirenin acısına tahammülün yok; yılanın acısına nasıl tahammül edeceksin?
ظاهرا کار تو ویران میکنم ** لیک خاری را گلستان میکنم2340
Görünüşte senin işini yıkıyorum ama bir dikeni gül bahçesi haline getiriyorum dedi.
بیان آنک عمارت در ویرانیست و جمعیت در پراکندگیست و درستی در شکستگیست و مراد در بیمرادیست و وجود در عدم است و علی هذا بقیة الاضداد والازواج
Yapılma yıkılmadadır; topluluk dağınıklıkta; düzeltme kırılmada… Murat muratsızlıktadır; varlık yoklukta. Her şey, buna benzer. Öbür zıtlar ve eşlerde hep bunlar gibidir.
آن یکی آمد زمین را میشکافت ** ابلهی فریاد کرد و بر نتافت
Birisi geldi yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti.
کین زمین را از چه ویران میکنی ** میشکافی و پریشان میکنی
Dedi ki: Bu yeri neden yıkıyorsun... Neden yarıyor dağıtıyorsun?
گفت ای ابله برو و بر من مران ** تو عمارت از خرابی باز دان
Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... Benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil! (189.sayfa-223.sayfaya kadar bulunamadı)
کی شود گلزار و گندمزار این ** تا نگردد زشت و ویران این زمین
Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir.
کی شود بستان و کشت و برگ و بر ** تا نگردد نظم او زیر و زبر2345
Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir?
تا بنشکافی به نشتر ریش چغز ** کی شود نیکو و کی گردید نغز
Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?
تا نشوید خلطهاات از دوا ** کی رود شورش کجا آید شفا
Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
پاره پاره کرده درزی جامه را ** کس زند آن درزی علامه را
Terzi kumaşı paramparça eder... Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye,
که چرا این اطلس بگزیده را ** بردریدی چه کنم بدریده را
Bu canım atlası neden bu hale getirdin... Neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım der mi?
هر بنای کهنه که آبادان کنند ** نه که اول کهنه را ویران کنند2350
Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı?
همچنین نجار و حداد و قصاب ** هستشان پیش از عمارتها خراب
Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi yıkıp yakıp harap etmezler mi?
آن هلیله و آن بلیله کوفتن ** زان تلف گردند معموری تن
O halileyi, belileyi dövmek, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır.
تا نکوبی گندم اندر آسیا ** کی شود آراسته زان خوان ما
Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?
آن تقاضا کرد آن نان و نمک ** که ز شستت وا رهانم ای سمک
A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle uğraştırıyorsun ya!
گر پذیری پند موسی وا رهی ** از چنین شست بد نامنتهی2355
Musa’nın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan kurtulursun!
بس که خود را کردهای بندهی هوا ** کرمکی را کردهای تو اژدها
Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... Yeter artık! Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
اژدها را اژدها آوردهام ** تا با صلاح آورم من دم به دم
Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... Onunla anbean seni ıslah etmek niyetindeyim.
تا دم آن از دم این بشکند ** مار من آن اژدها را بر کند
Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... Ejderham, o ejderhayı mahvetsin!
گر رضا دادی رهیدی از دو مار ** ورنه از جانت برآرد آن دمار
Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... Yok, razı olmazsan o ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
گفت الحق سخت استا جادوی ** که در افکندی به مکر اینجا دوی2360
Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... Bu ülkeye bir ikiliktir saldın.
خلق یکدل را تو کردی دو گروه ** جادوی رخنه کند در سنگ و کوه
Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... Öyledir; büyücülük, dağa, taşa bile tesir eder... Onları bile yarar, yıkar.
گفت هستم غرق پیغام خدا ** جادوی کی دید با نام خدا
Musa şöyle cevap verdi: Ben, Allah emirlerine gark olmuşum... Hiç Allah adı ile büyücülük görülmüş şey midir?
غفلت و کفرست مایهی جادوی ** مشعلهی دینست جان موسوی
Büyücülüğün temeli gaflettir, kâfirliktir... Hâlbuki Musa’nın canı, din meşalesidir.
من به جادویان چه مانم ای وقیح ** کز دمم پر رشک میگردد مسیح
A çirkin, ben büyücülere benzer miyim? Nefesine Mesih bile haset etmededir benim.
من به جادویان چه مانم ای جنب ** که ز جانم نور میگیرد کتب2365
A cenabet, benim nerem büyücülere benzer? Kitaplar, canımda nurlanır, ışıklanır.
چون تو با پر هوا بر میپری ** لاجرم بر من گمان آن میبری
Fakat sen heva ve heves kanadı ile uçtuğun için benim hakkımda şüpheye düşüyorsun.
هر کرا افعال دام و دد بود ** بر کریمانش گمان بد بود
Kim hilebazlarla canavarların işini işlerse elbette kerem sahipleri hakkında şüphelenir.
چون تو جزو عالمی هر چون بوی ** کل را بر وصف خود بینی سوی
Sen, bir âlemin cüzüsün... Ne olursan ol, mutlaka o âlemin külünü kendi sıfatlarında görürsün sen, azgın herif!
گر تو برگردی و بر گردد سرت ** خانه را گردنده بیند منظرت
Döndün de başın döndü mü gözüne ev de dönüyor görünür.
ور تو در کشتی روی بر یم روان ** ساحل یم را همی بینی دوان2370
Gemiye binersin; gemi hareket etti mi deniz kıyısını yürüyor görürsün!
گر تو باشی تنگدل از ملحمه ** تنگ بینی جمله دنیا را همه
Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
ور تو خوش باشی به کام دوستان ** این جهان بنمایدت چون گلستان
Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu âlem, sana gül bahçesi görünür.
ای بسا کس رفته تا شام و عراق ** او ندیده هیچ جز کفر و نفاق
Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda kâfirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
وی بسا کس رفته تا هند و هری ** او ندیده جز مگر بیع و شری
Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda alış verişten başka bir şey bulamadılar!
وی بسا کس رفته ترکستان و چین ** او ندیده هیچ جز مکر و کمین2375
Niceler, Türkistan’a, Çin’e vardılar da oralarda hileden, tuzaktan başka bir şey görmediler!
چون ندارد مدرکی جز رنگ و بو ** جملهی اقلیمها را گو بجو
Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
گاو در بغداد آید ناگهان ** بگذرد او زین سران تا آن سران
Öküz Bağdat’a geliverir... Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır...
از همه عیش و خوشیها و مزه ** او نبیند جز که قشر خربزه
Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
که بود افتاده بر ره یا حشیش ** لایق سیران گاوی یا خریش
Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yolarda biten otlardır!
خشک بر میخ طبیعت چون قدید ** بستهی اسباب جانش لا یزید2380
Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı, sebeplere bağlanmıştı... Bundan ötesini göremez.
وان فضای خرق اسباب و علل ** هست ارض الله ای صدر اجل
Ey başköşede oturan ulu kişi, sebeplerin kalktığı ova, Allah’ın geniş yeryüzüdür.
هر زمان مبدل شود چون نقش جان ** نو به نو بیند جهانی در عیان
Orada can, her an suret değiştirir... Her an yeniden yeniye ve apaçık bir alem görür.
گر بود فردوس و انهار بهشت ** چون فسردهی یک صفت شد گشت زشت
Fakat bir sıfata kapılmış, o sıfatla donup kalmış kişiye, cennette, cennet ırmaklarının kıyısında, olsa orası yine kötü ve çirkin görünür!
بیان آنک هر حس مدرکی را از آدمی نیز مدرکاتی دیگرست کی از مدرکات آن حس دگر بیخبرست چنانک هر پیشهور استاد اعجمی کار آن استاد دگر پیشهورست و بیخبری او از آنک وظیفهی او نیست دلیل نکند کی آن مدرکات نیست اگر چه به حکم حال منکر بود آن را اما از منکری او اینجا جز بیخبری نمیخواهیم درین مقام
İnsanın her duygusu, başka şeyler duyar ve öbür duygunun duyduklarından bihaberdir. Nitekim her usta sanatkâr da, başka bir sanatta usta olan sanatkârın sanatına acemidir, o sanattan bihaberdir. Fakat bir duygunun, öbür duyguların vazifesinden bihaber olması, öbür duyguların olmadığına delil değildir ki, her duygu öbür duygulara vazifesini, her sanatkâr, öbür sanatkârların sanatını hal bakımından inkâr eder. Eder ama burada inkâr eder demekteki maksadımız, o duyguyu, o sanatı bilmez demektir.