آدمست از خاک کی ماند به خاک ** جنیست از نار بیهیچ اشتراک
İnsan topraktan yaratılmıştır, fakat toprağa benzemez ki... Cinlerin ateşle bir münasebeti yoktur; fakat onlar da ateşten yaratılmışlardır.
نیست مانندای آتش آن پری ** گر چه اصلش اوست چون میبنگری
Perinin aslı ateştir; fakat dikkat edersen ateşe hiç benzemez.
مرغ از بادست و کی ماند به باد ** نامناسب را خدا نسبت به داد
Kuş, havadan yaratılmış olmakla beraber havaya nereden benzer? Allah, münasebeti olmayan şeylere münasebet verdi.
نسبت این فرعها با اصلها ** هست بیچون ار چه دادش وصلها
Bu feri’lerin asıllarıyla münasebeti vardır... Allah onlara bu münasebeti vermiştir; fakat bu münasebete akıl ermez, keyfiyeti bilinmez!
آدمی چون زادهی خاک هباست ** این پسر را با پدر نسبت کجاست2410
İnsan hiçbir değeri olmayan topraktan meydana gelmiştir... Fakat bu oğlun, babası ile ne münasebeti var?
نسبتی گر هست مخفی از خرد ** هست بیچون و خرد کی پی برد
Bir münasebeti varsa bile akıldan gizlidir, keyfiyetine akıl ermez; akıl nereden bu münasebeti izleyecek bulacak?
باد را بی چشم اگر بینش نداد ** فرق چون میکرد اندر قوم عاد
Yele göz vermemiş olsaydı Ad kavmini nasıl fark ederdi?
چون همی دانست مومن از عدو ** چون همی دانست می را از کدو
Mümini nasıl olur da düşmandan ayırt eder... Şarabı, nasıl olur da testiden fark ederdi?
آتش نمرود را گر چشم نیست ** با خلیلش چون تجشم کردنیست
Nemrut’un yaktığı ateşe göz olmasaydı Halil’e nasıl olur da, kendisini zahmetlere sokup saygı gösterirdi?
گر نبودی نیل را آن نور و دید ** از چه قبطی را ز سبطی میگزید2415
Nil’in gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını nasıl ayırt edebilirdi?
گرنه کوه و سنگ با دیدار شد ** پس چرا داود را او یار شد
Dağda taşta görüş yoktu da nasıl Davut’a yar oldu?
این زمین را گر نبودی چشم جان ** از چه قارون را فرو خورد آنچنان
Bu yeryüzünün can gözü yoktu da Karun’u neden öyle sömürüp yuttu?
گر نبودی چشم دل حنانه را ** چون بدیدی هجر آن فرزانه را
Hannane direğinin gönül gözü olmasaydı o tek kişinin, o eşsiz erin ayrılığını görür müydü?
سنگریزه گر نبودی دیدهور ** چون گواهی دادی اندر مشت در
Kırık taşlar, görmeselerdi avuç içinde nasıl şahadet ederlerdi?
ای خرد بر کش تو پر و بالها ** سوره بر خوان زلزلت زلزالها2420
A akıl, sen kanatlarını aç da “İza zülziletil arzu zilzaleha” suresini oku!
در قیامت این زمین بر نیک و بد ** کی ز نادیده گواهیها دهد
Kıyamet günü bu yeryüzü, görmeseydi iyiye kötüye nasıl şahadet ederdi ki?
که تحدث حالها و اخبارها ** تظهر الارض لنا اسرارها
Hâlbuki halini, kendisinde olan haberleri söyleyecek... Yeryüzü bize sırlarını açacak.
این فرستادن مرا پیش تو میر ** هست برهانی که بد مرسل خبیر
Beni senin gibi bir padişaha göndermesi de bir delildir... Gönderen bilir ki.
کین چنین دارو چنین ناسور را ** هست درخور از پی میسور را
Böyle bir illete böyle bir ilaç lazım bu ilaç, o umulmaz yarayı kolayca iyileştirecek elbet.
واقعاتی دیده بودی پیش ازین ** که خدا خواهد مرا کردن گزین2425
Bundan önce rüyalar görmüştüm... Allah’ın beni seçip göndereceğini anlamıştın.
من عصا و نور بگرفته به دست ** شاخ گستاخ ترا خواهم شکست
Ben elime asayı ve nuru alacak, senin gibi bir küstahın boynuzunu kıracaktım.
واقعات سهمگین از بهر این ** گونه گونه مینمودت رب دین
Bunun için kıyamet gününün sahibi olan Allah sana çeşit çeşit rüyalar gösteriyordu.
در خور سر بد و طغیان تو ** تا بدانی کوست درخوردان تو
Bunlar senin kötü içine, azgınlığına layık rüyalardı. Bunların sana, senin haline tam uygun olduğunu bildirmek diliyordu.
تا بدانی کو حکیمست و خبیر ** مصلح امراض درمانناپذیر
Allah, sana bunları gösteriyordu ki onun hikmet sahibi ve her şeyden haberdar, aynı zamanda derman kabul etmez dertlerin dermanını ihsan eder bir Allah olduğunu bilesin.
تو به تاویلات میگشتی از آن ** کور و گر کین هست از خواب گران2430
Fakat sen bu rüyaları tevile kalkıştın... Kör ve sağır kesildin, bunlar; ağır uykudan meydana gelen hayaller dedin.
وآن طبیب و آن منجم در لمع ** دید تعبیرش بپوشید از طمع
Doktorlarla müneccimler de kendilerinde olan nur pırıltısı ile tabirini gördüler, fakat tamahlarından hakikati söylemediler.
گفت دور از دولت و از شاهیت ** که درآید غصه در آگاهیت
Kederlenmek, devletine bir gussa gelmek, senin devletinden, padişahlığından uzaktır.
از غذای مختلف یا از طعام ** طبع شوریده همیبیند منام
Ya çeşitli gıdalardan yahut yemekten insan, hep böyle rüyalar görür dediler.
زانک دید او که نصیحتجو نهای ** تند و خونخواری و مسکینخو نهای
Çünkü gördüler ki sen öğüt istemiyorsun, kaba ve hoyratsın, kan içicisin... Yok, yoksul huylu değilsin!
پادشاهان خون کنند از مصلحت ** لیک رحمتشان فزونست از عنت2435
Padişahlar, bir iş için kan dökerler ama merhametleri kızgınlıklarından üstündür.
شاه را باید که باشد خوی رب ** رحمت او سبق دارد بر غضب
Padişahın Allah huyuyla huylanması gerektir. Allah’ın rahmeti, gazabından artıktır.
نه غضب غالب بود مانند دیو ** بیضرورت خون کند از بهر ریو
Şeytan gibi gazabının üstün olması gerekmez, öyle olursa hile yüzünden lüzum yokken kan döker!
نه حلیمی مخنثوار نیز ** که شود زن روسپی زان و کنیز
Namussuzların hilmi gibi halim olması da doğru değildir... Çünkü karısı da orospu olur cariyesi de!
دیوخانه کرده بودی سینه را ** قبلهای سازیده بودی کینه را
Hâlbuki sen, gönlünü şeytan evi haline getirdin... Kinini, kendine kıble yaptın.
شاخ تیزت بس جگرها را که خست ** نک عصاام شاخ شوخت را شکست2440
Keskin boynuzların nice ciğerleri deldi... İşte şu asam, senin küstah boynuzunu kırdı!
حمله بردن این جهانیان بر آن جهانیان و تاختن بردن تا سینور ذر و نسل کی سر حد غیب است و غفلت ایشان از کمین کی چون غازی به غزا نرود کافر تاختن آورد
Bu âlemdekilerin, o âlemdekilere saldırmaları, gayb âleminin sınırı olan nesillerine kadar hücum etmeleri, onların pusuda olmalarından gaflete düşmeleri. Zaten gazi de savaşa gitmezse kâfirler, Müslüman ülkesine ılgar eder, çapulda bulunurlar.
حمله بردند اسپه جسمانیان ** جانب قلعه و دز روحانیان
Cisme mensup askerler, ruhanilerin kalelerine saldırırlar.
تا فرو گیرند بر دربند غیب ** تا کسی ناید از آن سو پاکجیب
O taraftan tertemiz birisi gelmesin diye gayb derbendine hücum ederler.
غازیان حملهی غزا چون کم برند ** کافران برعکس حمله آورند
Gaziler, savaşa pek gitmediler mi kâfirler, yürür saldırılar.
غازیان غیب چون از حلم خویش ** حمله ناوردند بر تو زشتکیش
Gayb gazileri, hilimlerinden sana saldırmazlar kötü gidişli.
حمله بردی سوی دربندان غیب ** تا نیایند این طرف مردان غیب2445
Gayb derbentlerine saldırdın... gayb erlerinin bu tarafa gelmemesini diledin!
چنگ در صلب و رحمها در زدی ** تا که شارع را بگیری از بدی
Ata bellerine, ana rahimlerine pençe attın... Kötülükle yolu kesmek istedin!
چون بگیری شهرهی که ذوالجلال ** بر گشادست از برای انتسال
Ululuk ıssı Allahnın soy sop yetişmesi için açtığı ana yolu sen nasıl kapatabilirsin?
سد شدی دربندها را ای لجوج ** کوری تو کرد سرهنگی خروج
A inatçı, sen derbentleri tuttun ama körlüğüne rağmen, yine bir er çıktı işte.
نک منم سرهنگ هنگت بشکنم ** نک به نامش نام و ننگت بشکنم
İşte o çıkan er benim... Senin maksadını yıkıp yakarım; Allah’ın adı ile senin adını sanını yok ederim!
تو هلا در بندها را سخت بند ** چندگاهی بر سبال خود بخند2450
Sen var, derbentleri iyice tuta dur... Ne vakte dek sakalına bıyığına gülüp duracaksın?
سبلتت را بر کند یک یک قدر ** تا بدانی کالقدر یعمی الحذر
Kader bıyığını sakalını birer birer yolar... Nihayet kadere karşı çekinmenin fayda vermediğini anlarsın.
سبلت تو تیزتر یا آن عاد ** که همی لرزید از دمشان بلاد
Senin bıyığın sakalın mı daha kuvvetlidir, Ad’ın bıyığı sakalı mı? Onların nefesinden şehirler titrer dururdu.
تو ستیزهروتری یا آن ثمود ** که نیامد مثل ایشان در وجود
Sen mi daha inatçısın Semud mu? Varlık âlemine onlar gibisi gelmedi gitti.
صد ازینها گر بگویم تو کری ** بشنوی و ناشنوده آوری
Bunlardan yüz tanesini daha söylesem fayda yok; sen sağırsın... Duyarın da duymazlıktan gelirsin!
توبه کردم از سخن که انگیختم ** بیسخن من دارویت آمیختم2455
Söylediğim sözden tövbe ettim; tam senin ilacını yaptım.