-
چون زمین دانیش دانا وقت خسف ** در حق قارون که قهرش کرد و نسف 2830
- Yer, nasıl Karun’u kahredip sömürdü; onu nasıl bildiyse Nil’i de öyle bilgi sahibi bil.
-
چون قمر که امر بشنید و شتافت ** پس دو نیمه گشت بر چرخ و شکافت
- Ay da öyle... emri duyunca derhal gökyüzünde yarıldı, ikiye bölündü ya.
-
چون درخت و سنگ کاندر هر مقام ** مصطفی را کرده ظاهرالسلام
- Nerede bir ağaç ve taş varsa Mustafa’yı görünce apaçık selâm verdi ya! İşte cansızların hepsini de böyle bil, böyle tanı!
-
جواب دهری کی منکر الوهیت است و عالم را قدیم میگوید
- Tanrı varlığını inkâr eden ve âleme evvel, yok diyen Dehri’ye cevap
-
دی یکی میگفت عالم حادثست ** فانیست این چرخ و حقش وارثست
- Dün birisi, âlem, sonradan yaratıldı... bu gökyüzü fânidir, vârisi Hak’dır diyordu.
-
فلسفیی گفت چون دانی حدوث ** حادثی ابر چون داند غیوث
- Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratıldığını nasıl biliyorsun? Yağmur,bulutun sonradan yaratıldığını nasıl bilir?
-
ذرهای خود نیستی از انقلاب ** تو چه میدانی حدوث آفتاب 2835
- Bu değişip duran âlemden sen, bir zerre bile değilsin... öyle olduğu halde güneşin sonradan yaratıldığını ne bilirsin ki?
-
کرمکی کاندر حدث باشد دفین ** کی بداند آخر و بدو زمین
- Pislik içinde gömülü olan bir kurtcağız, yeryüzünün evvelini, sonunu nereden bilecek?
-
این به تقلید از پدر بشنیدهای ** از حماقت اندرین پیچیدهای
- Sen bu sözü babandan duydun... taklitle aptallığından ona sarıldın?
-
چیست برهان بر حدوث این بگو ** ورنه خامش کن فزون گویی مجو
- Sonradan yaratıldığına delil nedir? söyle; yoksa sus, fazla söylenmeye kalkma!
-
گفت دیدم اندرین بحث عمیق ** بحث میکردند روزی دو فریق
- Adam dedi ki: Bu derin denizde bir gün iki bölük halkın bahse giriştiklerini gördüm.
-
در جدال و در خصام و در ستوه ** گشت هنگامه بر آن دو کس گروه 2840
- Onlar çekişir bahsederken halk onların başına üşüştü.
-
من به سوی جمع هنگامه شدم ** اطلاع از حال ایشان بستدم
- Ben de kalabalığın arasına karıştım, onların sözlerini, hallerini anlamak için durdum, bekledim.
-
آن یکی میگفت گردون فانیست ** بیگمانی این بنا را بانیست
- Bir bölüğü âlem fânidir... şüphe yok ki bu yapının bir yapıcısı var diyordu.
-
وان دگر گفت این قدیم و بی کیست ** نیستش بانی و یا بانی ویست
- Öbür bölüğün bu âlem kadimdir, evveli yoktur, yaratıcısı yapıcısı da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.
-
گفت منکر گشتهای خلاق را ** روز و شب آرنده و رزاق را
- Tanrıya inanan, yaratıcıyı inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rızk veren Tanrıya münkir oldun, dedi.
-
گفت بی برهان نخواهم من شنید ** آنچ گولی آن به تقلیدی گزید 2845
- Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapılır!
-
هین بیاور حجت و برهان که من ** نشنوم بی حجت این را در زمن
- Hadi delilini göster... yoksa bu âlemde delilsiz söz dinlemem ben!
-
گفت حجت در درون جانمست ** در درون جان نهان برهانمست
- Mümin dedi ki: Delil, canımdadır... canımın içinde gizli delilim var!
-
تو نمیبینی هلال از ضعف چشم ** من همی بینم مکن بر من تو خشم
- Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
-
گفت و گو بسیار گشت و خلق گیج ** در سر و پایان این چرخ پسیج
- Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
-
گفت یارا در درونم حجتیست ** بر حدوث آسمانم آیتیست 2850
- Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet!
-
من یقین دارم نشانش آن بود ** مر یقیندان را که در آتش رود
- İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
-
در زبان میناید آن حجت بدان ** همچو حال سر عشق عاشقان
- Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
-
نیست پیدا سر گفت و گوی من ** جز که زردی و نزاری روی من
- Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
-
اشک و خون بر رخ روانه میدود ** حجت حسن و جمالش میشود
- Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
-
گفت من اینها ندانم حجتی ** که بود در پیش عامه آیتی 2855
- Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi.
-
گفت چون قلبی و نقدی دم زنند ** که تو قلبی من تکویم ارجمند
- Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
-
هست آتش امتحان آخرین ** کاندر آتش در فتند این دو قرین
- Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
-
عام و خاص از حالشان عالم شوند ** از گمان و شک سوی ایقان روند
- Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.
-
آب و آتش آمد ای جان امتحان ** نقد و قلبی را که آن باشد نهان
- Canım, su ve ateş de gizli olan halis akçayla kalpı sınamak, için yaratılmıştır.
-
تا من و تو هر دو در آتش رویم ** حجت باقی حیرانان شویم 2860
- Sen ve ben... ikimiz de ateşe girelim... bu işe şaşıp kalanlara bakî bir delil olalım!
-
تا من و تو هر دو در بحر اوفتیم ** که من و تو این کره را آیتیم
- Ben de, sen de birden denize dalalım... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!
-
همچنان کردند و در آتش شدند ** هر دو خود را بر تف آتش زدند
- Öyle yaptılar; ateşe girdiler... ikisi de kendilerini kızgın ateşe attılar.
-
از خدا گوینده مرد مدعی ** رست و سوزید اندر آتش آن دعی
- Tanrı var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzade yandı, mahvoldu.
-
از مذن بشنو این اعلام را ** کوری افزونروان خام را
- Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüğünü bir kat daha arttırır!
-
که نسوزیدست این نام از اجل ** کش مسمی صدر بودست و اجل 2865
- Ecelle,ölümle Mustafa’nın adı yanmamıştır... çünkü o adın sahibi ileriden ileriydi uludan ulu!
-
صد هزاران زین رهان اندر قران ** بر دریده پردههای منکران
- Bu devirde bahse girişenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yırtmıştır.
-
چون گرو بستند غالب شد صواب ** در دوام و معجزات و در جواب
- Müminle filozof bu işe karar verdiler... mucizelerin devam ettiği zuhur etti; doğru olan galip oldu... bu cevaptan
-
فهم کردم کانک دم زد از سبق ** وز حدوث چرخ پیروزست و حق
- Anladım ki âlemin evveli vardır, bu gök kubbe sonradan yaratılmıştır diyen haklıdır.
-
حجت منکر هماره زردرو ** یک نشان بر صدق آن انکار کو
- Münkirin getirdiği delilin yüzü daima sarıdır... o inkârın doğruluğuna nerede bir nişane?
-
یک مناره در ثنای منکران ** کو درین عالم که تا باشد نشان 2870
- Münkirlerin övüldüğü bir minare nerede? Alemde böyle bir minare göster bana da onların doğruluğuna nişane olsun.
-
منبری کو که بر آنجا مخبری ** یاد آرد روزگار منکری
- Hani nerede bir mimber ki oraya birisi çıksın da bir münkirin zamanını ansın.
-
روی دینار و درم از نامشان ** تا قیامت میدهد زین حق نشان
- Paraların üstüne basılan peygamber adları, kıyamete kadar onların doğruluğuna alâmettir.
-
سکهی شاهان همی گردد دگر ** سکهی احمد ببین تا مستقر
- Padişahların paraları değişir durur.. fakat Ahmed’in parası, kıyamete dek sürer gider!
-
بر رخ نقره و یا روی زری ** وا نما بر سکه نام منکری
- Altın olsun, gümüş olsun... bir paranın üstünde bir münkirin adını gösterene!
-
خود مگیر این معجز چون آفتاب ** صد زبان بین نام او امالکتاب 2875
- Hadi bunu mucize sayma! Peki bir de güneş gibi apaydın olan ve adına Ümmül Kitap denen yüz dilli Kuran’a bak!
-
زهره نی کس را که یک حرفی از آن ** یا بدزدد یا فزاید در بیان
- Kimsenin ondan bir harfi çalmaya, yahut sözüne bir söz katmaya ne haddi var, ne kudreti!
-
یار غالب شو که تا غالب شوی ** یار مغلوبان مشو هین ای غوی
- Üstünün dostu ol ki üstün olasın... kendine gel be hey azgın, mağluplara dost olma!
-
حجت منکر همین آمد که من ** غیر این ظاهر نمیبینم وطن
- Münkirin delili, ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum!
-
هیچ نندیشد که هر جا ظاهریست ** آن ز حکمتهای پنهان مخبریست
- Hiç düşünmez ki nerede bir görünen şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir.